Evet, nasıl olduysa muhtemelen Melih Gökçek rüyalarına girmeye başladı...
Hele Uğur Dündar...
Kendi yayın grubuna ait kanalların birinde feryat ederken rastladım dün.
Melih Gökçek'e sinirlenmiş.
Seçim sürecine girildiğinden beri, SSK'daki yolsuzlukları, aile bireylerine sağlanan inanılmaz rantlarla gündemden düşmeyen CHP adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nun pisliklerini temizlemek için olmadık yollara başvuran Doğan medyasının tetikçi yazarları ve spikerleri kendilerine yönelik en küçük eleştiriyi savaş ilanı kabul ediyorlar.
Bunlardan bir tanesi Uğur Dündar.
Ben onu sadece "Tesettür faciası"yla hatırlıyorum. Ya da öyle hatırlamak istiyorum.
Bugün kendi televizyon kanalında yine sadece kendisinin ve kendisini pohpohlayan spikerin ifadeleriyle dürüst gazeteci palavraları atan Dündar'ın, nasıl rezil olduğunu, nasıl özür dilemek zorunda kaldığını, nasıl bir kepazeliğe imza attığını o günlerde hep birlikte görmüştük.
Dengesini yitirmiş bir doktorun intikam almak üzere yazdığı nottan yola çıkarak Müslümanlara tesettür üzerinden vahşice saldıran Uğur Dündar, o günlerde öyle bir rezil olmuştu ki, yediği haltı kabul etmek durumunda kalmıştı.
Ama dün gece yine haykırıyordu dürüst(!)gazeteci:
"Alnıma silah dayasalar tarafsızlıktan vazgeçmem" diyen usta(!)gazetecinin bugüne kadar ortaya çıkartılan yüzlerce sahtekârlık haberi karşısında tek bir kelime söylememiş olmasını yedik biz...
Tehdit edildiğini iddia ediyordu ve ekliyordu...
"Biz ne iktidarlar gördük, ne çeteler gördük, peşimize maliye orduları takıldı, bizim peşimize istihbarat orduları takıldı, Biz ne Melih Gökçek'ler gördük. Biz ne mafya babaları gördük, ölüm listelerine aldılar, evimizin krokilerini helikopterlerle çizdiler vesaire vesaire..."
Zavallı Uğur Dündar...
Şişirilmiş balonların sadece kapladıkları alana göre kendilerine rol biçmeleri ne kadar zavallıca. Bir toplu iğne batımıyla nasıl sönüp etrafa dağıldıklarına tarih öyle çok şahit olmuştur ki...
Hazır seçim yaklaşmışken eteklerinde ne var ne yok döküyorlar.
Aldıkları talimat gereği dört koldan saldırıyorlar. Hep birlikte...
Saldıranlara bir bakın, her biri kendi alanında müthiş bir sabıkaya sahip...
Ahlaksız görüntüleri internet sitelerinde dolaştıktan sonra bazı çevrelerin derhal el attığı ve bir anda neredeyse kahraman ilan ettiği Ali Kırca, TRT'yi dolandırmaktan sabıkalı Mehmet Ali Birand, yalan haber yazmaktan ve milletin değerlerine saldırmayı gazetecilik saymaktan lekeli Uğur Dündar...
Ne yapalım Allah aşkına bunları.
Siyasetçiler bunlarla mı uğraşsın, siyasi rakipleriyle mi, icraatlarla mı?
Düşünsenize adam kendi televizyonundan bağırıyor, "Ben Melih Gökçek'in muhatabı değilim, Melih Gökçek'in muhatabı siyasilerdir" diyor. Ama günler öncesinden saldırılar başlamış...
Hakaretler, iftiralar, yalan yanlış belge ve bilgiler...
Utanma yok, çamur at tutmasa da izi kalır hesabı.
Burada Melih Gökçek değil mesele. İsimleri tartışırsak asıl tabloyu gözden kaçırmış oluruz.
Bu bir zihniyet meselesi.
İstanbul'da Kılıçdaroğlu, Ankara'da Karayalçın.
Her tarafından pis kokular gelen bir anlayış, her tarafı şaibeli, her tarafı rant ve hortum kokan, bir yanı bölücülük kokan, Diyarbakır'da atılan teröristbaşı sloganları kokan bir zihniyet...
Bu zihniyet için savaş veren bir medya...
Utanmadan diyorlar ki, "Onların muhatabı siyasiler, biz değiliz."
Hani sormak lazım böyle alakasız bir meselede:
"Bu mesele siyaset işiyse siz kimin adına çalışıyorsunuz?"
Millet adına çalıştığınıza kendinizi bile inandıramazsınız, o palavraları sadece Yaşar Nuri'nin kandırdığı türden cahil spikerler ve beynini zorla yıkadığınız bazı zavallılar yutar...
Zavallılar, az zamanınız kaldığını çok iyi biliyorsunuz artık. Çırpınmanız sanmayın ki size yarıyor. Siz çırpındıkça çıkardığınız gürültüden benim milletim uyanıyor.
Sizin gerçek yüzünüzü gördükçe, kimleri adamdan saydığını anlayıp pişmanlığını haykırıyor.
Size bir teşekkür yeter, hani Uğur Dündar'ın dediği gibi; "Sayın Topbaş gibilerin teşekkürlerini almaya devam edeceğiz."
Muhtemelen Sayın Topbaş da benim gibi düşündüğü için size teşekkür etmiştir.