M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Başsız Müslümanlar

Başsız Müslümanlar

Bir okul düşünün, öğretmenleri var, öğrencileri var, müdürü yok...

Doğru dürüst çalışabilir mi o okul?

Bir fabrika müdürsüz yaşar mı?

Bir askerî birlik kumandansız olur mu?

Bir gemi kaptansız, uçak pilotsuz yürür mü, uçar mı?

Arı beyi olmadan bir kovan düşünülebilir mi?

Hayvanlar aleminde bile, sürü halinde yaşayan canlıların bir başı var.

Topluluk hayatında reissiz bir şey olmaz.

Reissizlik ölümden de beterdir. Reissizlik esaret demektir, anarşi ve kaos demektir, zillet ve sürünmek demektir, geri kalmak demektir.

Bu dünyada devletlerin reisleri var. Kral veya cumhurbaşkanı veya başkan.

Dinlerin reisleri var.

Roma katoliklerinin Papası, Ortodoks kiliselerinin Patrikleri, Yahudilerin Hahambaşıları, Anglikanların Başpiskoposları... Tibetlilerin Dalay Lama'ları...

Mason localarının üstad-ı azamları...

Derneklerin başkanları...

Partilerin liderleri... Yabancı bir şehri gezmeye gelmiş turistlerin başlarında bir rehber olur. O da geçici bir başkandır.

Hakemler olmasa doğru dürüst futbol maçı oynanabilir mi?..

Oyuncuların kaptanı var...

Büyük lokantalarda şef garson... Şef Frenkçe'de başkan demektir.

Velhasıl bir toplulukta mutlaka bir reis, bir başkan bulunması şarttır.

Sadece başkanla da bitmez iş. Topluluk içinde bir hiyerarşi (silsile-i merâtib) olması gerekir. Bir ordudaki rütbeler, emir ve kumanda zinciri gibi.

Yine bitmez, bir de nizamname, talimat, iç tüzük olması gerekir.

Dünyada her kurumun, her dinin, her cemiyetin başkanı vardır. Bunun tek istisnası İslâm dünyasıdır, Muhammed Ümmetidir, Müslümanlardır.

Nüfusları 1,5 milyardır ama onların 1924'ten beri fiilen başkanları yoktur. O tarihte son Halife Abdülmecid bin Abdülaziz Han makamından alınmış ve yurt dışına sürülmüştür.

1926'ya kadar sürgünde iki Halife vardı. Biri, Sultan Vahidüddin Han, diğeri Abdülmecid Efendi.

Vahidüddin Han, 1926'da İtalya'nın San Remo şehrinde vefat etti. Abdülmecid Efendi 1944'te Paris'te rahmet-i Rahman'a intikal etti. Fiilen Halifelik 1924'te, sûrî olarak 1944'te son buldu.

İslâm ne güçlü bir dinmiş ki, Halifesiz de yaşadı, gelişti, güçlendi. Lakin başkansızlık ümmete büyük zarar verdi.

Müslümanlar irili ufaklı bir sürü devlete, prensliğe ayrılmış vaziyette. Devletler birleşmese bile, Avrupa Birliği gibi bir birlik oluşturabilirlerdi, o yok.

İslâm dünyasında bir ülkeden başkasına pasaportla vizeyle gidiliyor, ne ayıp.

Müslümanlar arasında dinî, siyasî, iktisadî, kültürel işbirliği yeterli seviyede değil.

Kur'ân birlik emrediyor. Allah'a, Resulüne, sizden olan emir sahiplerine itaat edin diyor.

Peygamber birlik emr ediyor, başınızdaki emîr ve imam, rengi kuru üzüm gibi olan biri de olsa ona itaat edin diyor. Peygamber-i Zişan "Zamanındaki Emîre biat etmeden ölen kişi sanki cahiliye ölümüyle ölmüş gibi olur" diyor.

Din kitaplarımız, Müslümanların başlarına bir İmam-ı Kebir, bir Emîrü'l-mü'minîn seçmeleri vaciptir diyor. Bir hadîs-i şerifte "Aynı anda iki İmam olursa birini idam edin" buyuruluyor.

Din, akıl, hikmet, firaset İslâm Ümmetinin başında bir başkan olmasını zarurî görüyor.

Biz Müslümanlar ise bırakın bir imama, bir Emîre sahip olmak, çoğumuz onun bilincinden bile mahrumuz.

Ümmet paramparça olmuş.

İslâm dünyası çapında on binlerce cemaat, hizip, fırka kendi başına buyruk, keyfe mâ yeşa bildiğini okuyor.

Ümmet içinde hiyerarşi yok. Başlar ayak, ayaklar baş olmuş.

Din konusunda tartışmalar almış yürümüş.

Müslümanların acınacak hallerini son Gazze savaşında açıkça gördük. Zalim İsrail'e arka çıkan, el altından onu destekleyen hain Arap rejimleri bile var.

Müslümanlar her yerde zillet, esaret altında. Irak'ta bir milyon Müslüman öldürüldü, bir şey yapabildik mi? Yirmi küsur milyonluk o ülkede üç milyon yetim var.

Afganistan işgal altında. Müslümanlar her yerde eziliyor, süründürülüyor, öldürülüyor...

İslâm dünyasının petrol gelirleri Ümmet'in menfaati, izzeti, maddî ve manevî kalkınması için kullanılsaydı Müslümanlar bu durumda mı olurdu?

Türkiye'deki sayıları bir iki bin olan Ortodoks Rumların Fener'de bir Ökümenik patrikleri var da Müslümanların niçin dinî-İslâmî bir lideri yok?

Gizli Yahudiler ve onların kendilerine benzettikleri sözde Müslümanlar böyle istiyormuş... Onların bu istekleri biz mü'minleri bağlar mı? Onların bu istekleri bizim evrensel haklarımızı ve hürriyetlerimizi yok eder mi?

Müslümanlar Müslümanlar!.. Halimiz ne olacak?..

Başsız, kaptansız, reissiz, dümensiz, pusulasız, haritasız nereye gidiyoruz?

Halimizin fecaatini biliyor muyuz?

Saman Çöpü ve Mertek

SUDAN Devlet Başkanı Beşir hakkında tutuklama kararı çıkartılması hem gülünçtür, hem ayıp. Eşitlik prensibini din haline getiren Batılılar, uygulamada eşitliğe riayet etmiyor.

İsrail Gazze'de sivil halkı, bebekleri katletti, hem insanlık, hem savaş suçları işledi. Onun suçlu liderleri kınanmıyor, onlar için tutuklama kararı çıkartılmıyor.

Irak'ta korkunç kırım ve kıyım yapıldı. Bir milyon insan öldü, şu anda 3 milyon yetim var, halk kan kusuyor. Bu cinayetler, bu suçlar karşısında ses çıkartmıyorlar.

Afganistan'ı cehenneme çevirdiler. Bunun suçlusu yok.

İsrail'in elinde dehşetli nükleer silahlar, füzeler, güç var. Bunu dile getirmiyorlar, İran atom bombası yapabilir diye hop oturup hop kalkıyorlar.

İslâm dünyasında, kendilerine itaat eden, dümen sularından giden zalimleri alkışlıyorlar; işlerine gelmeyenler hakkında tutuklama kararı çıkartıyorlar.

Batılıların adaletine, bitaraflığına nasıl güveneceğiz?

Başkasının gözündeki saman çöpünü görüyorlar, kendi gözlerindeki merteği görmüyorlar.

2012'de Dünya Nasıl Çökecekmiş?

2012 yılının Eylül ayında Güneş'te dehşetli manyetik fırtınalar olacakmış, bunlar dünyadaki bütün enerji sistemini çökertecekmiş, insanlık yeni bir taş devrine girecekmiş, büyük bir felaket olacakmış...

Muhterem bir şeyh efendi yıllar önce bir sohbetinde "Bir gün gelecek dünyadaki fennî cihazlar duracak, motorlu vasıtalar işlemeyecek..." demişti.

Mayaların mı, Azteklerin mi, taş üzerine hakkedilmiş (kazınmış) meşhur bir takvimleri vardır. Bizim takvimimize benzemez. Arkeologlar ve diğer ilim adamları incelemişler, bu takvim bizim takvime göre 2012'de son buluyormuş.

Roma imparatorluğunda, Osmanlı devletinin büyüklük devirlerinde elektrik yoktu. Onlar elektriksiz, petrolsüz bir medeniyet ve nizam kurmuşlardı. Bugünkü enerji kaynakları olmadan da yaşayabilirler, düzenlerini sürdürebilirlerdi.

Bugünkü mimsiz medeniyet elektriksiz, petrolsüz yaşayamaz.

Nükleer santraller de bir işe yaramayacaktır. Çünkü onlar da elektrik üretiyor ve bunu elektrik dağıtım şebekeleriyle hizmete sunuyor.

Yirmi milyonluk (metropolü 10 milyona yakın, varoşları ve çevresi de 10 milyon, eder 20...) İstanbul'u düşünün, elektriksiz yaşayabilir mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi