Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Çok doluyum, konuşturmasınlar beni...

Çok doluyum, konuşturmasınlar beni...

Rahmetli Oğuz Atay, yarım kalmış romanı ‘Eylembilim’de teşhir ediyordu bunları ve Türkiye’de niçin akademya olmadığını/ olmayacağını, niçin hür fikirlerin gelişmediğini/gelişmeyeceğini gerekçelendirmeye çalışıyordu.

Kahırlı bir romandır.

Rahmetli işi ‘ironi’ye döküp usulünce sıyırmaya çalışmış ama, satıraralarına sinmiş o umutsuz ve sinik yalnızlığı fark etmemek mümkün değil.

Bulursanız okuyun.

İlla ki okuyun ve ‘üniversiteler Arası Kurul’ etiketi altında toplanan profesörler grubunun ‘Türkiye laiktir laik kalacak’ sloganlı nümayişinin hangi ihtiyaca cevap verdiğini anlamaya çalışın.

Ben anlamıyorum.

Rahmetli de ‘anlamadığını’ anlatıyordu işte ve sonunda kahretmişti.

İsterseniz önce konu hakkındaki haberi okuyalım:

üniversitelerarası Kurul türban gündemiyle olağanüstü toplandı. Sürpriz bir kararla toplantıya katılan YöK Başkanı Yusuf Ziya özcan’ın ‘Kurul’un yasal olarak yetkisi dışında kalan konuları görüşemeyeceği’ sözleri tepki çekti.

Konuşması sonunda alkışlanmayan özcan, sessizlik arasında yerine geçti ve ardından salondaki birkaç kişi ‘Türkiye laiktir, laik kalacak’ sloganları attı.

Toplantının basına açık kısmında konuşan YöK Başkanı özcan, kurulun başörtüsü gündemiyle toplanmasını eleştirerek, ‘ülkeyi ilgilendiren konuların konuşulacağı yer burası değildir’ diyerek, kurulun başörtüsü gündemiyle toplanmasına tepki gösterdi.

Konuşmasında ‘üniversitelerin özgür ortam’ olması gerektiğine sık sık vurgu yapan özcan, ‘Gençlere özgür tartışma ortamı oluşturamazsak üniversite olmaz’ dedi.

üniversitelerde özgür ortam sağlanması gerektiğini ifade eden özcan, ‘üniversiteler aykırı düşüncelerin buluştuğu bir kurumdur. üniversitelerimizde ifade ve düşünce özgürlüğü olmalı’ şeklinde konuştu.

Bu uzun ve sıkıcı alıntı, Türkiye’de akademyanın içinde bulunduğu gülünç ve acıklı hali göstermek içindi.,

Bir zamanlar, İstanbul üniversitesi Rektörü Kemal Alemdaroğlu’nun marifetiyle, üniversite bahçesinde fenerli bayraklı ‘gece yürüyüşleri’ düzenliyorlardı.

Hayır, üAK değil...

üAK’ın refiki konumunda olan profesörler...

Bu tabloyu eleştiren (‘Yapmayın arkadaşlar gülünç oluyorsunuz’ diyen) rahmetli Bülent Tanör’ün de burnundan getirmişlerdi.

Demek ki üniversite bünyesinde farklı fikirler yaşamayacak.

Demek ki aykırı görüşler tartışılmayacak.

Demek ki akademya Recep Peker’in gösterdiği istikamette, tektip düşünen, tektip yaşayan, tektip üreten bilim adamları yetiştirecek.

Bir de ‘akademik özerklik’ diye üst perdeden atıp tutuyorlar...

Hiç utanmıyorlar da...

Madem akademik özerkliğe bu kadar düşkünlerdi, niçin aynı rikkati inanç ve düşünce özgürlüğü konusunda göstermiyorlar?

Niçin uhdelerindeki bağımsız araştırma yapan öğretim elemanlarını ‘soruşturma tehdidiyle’ susturuyorlarlar?

Niçin resmi çerçeve dışına çıkan üniversite mensuplarına etmediklerini bırakmıyorlar?

Niçin farklı görüşlere hayat hakkı tanımıyorlar?

Niçin devletin söyledikleri dışında bir tek yeni fikir üretemiyorlar?

Niçin ‘akademya’nın bir parçası olan öğrencilere söz hakkı tanımıyorlar?

Bunlar bir de (yani akademyanın bir bölümü) ‘Ordu göreve’ diye pankart açmışlardı.

Bu cürümleri bile yeter aslında ne tür bir kafa yapısına sahip olduklarını anlamaya...

Neyse, çok doluyum, konuşturmasınlar beni.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi