'Model kimlik' kimin kimliği?
Geçenlerde (10 Mart 2009) yazmıştım; Türkiye'yi dünyanın ilgi odağı haline getiren ve bölgede etkin kılan şey 'model kimlik'i. Bu kimliği taşıyan insanların temel özellikleri; dindar fakat demokrat, muhafazakâr ama dünyaya ve değişime açık, piyasa ekonomisi içinde küresel rekabete hazır ve AB üyeliğinden yana olmaları.
Aslında, yeni Türkiye'nin yeni kimliğinin önemi de, modelliği de iki büyük çelişki ve çatışmayı ortadan kaldırmasından kaynaklanıyor. Nedir bunlar? İslam ile demokrasinin ve İslam ile Batı'nın 'kaçınılmaz' bir çelişki ve çatışma içinde olduğu varsayımı... Hem birçok Batılının, özellikle medeniyetler çatışmasına iman eden Batılının hem de kimliğini önemli ölçüde 'haç-hilal' çatışmasından çıkaran 'siyasal' İslamcıların kabul ettiği bir varsayım bu. Onlar buna varsayım değil, tarihî hakikat diyecekler tabii...
Türkiye dindarları, aslında 'dinî' değil 'siyasal' bir manifesto olan bu tarihsel karşıtlık ve uyuşmazlık düğümünü büyük ölçüde aşmış durumdalar. Bununla da yetinmeyip, geliştirdikleri bu yeni kimlik özelliklerinin katalizörlüğünde demokrasi ve Batı ile asıl çelişkili ve çatışmalı kimliğin Kemalizm olduğunu gösterdiler.
İşte bu kavşakta Türkiye'de demokrasinin kaderi de, Türkiye-Batı ilişkileri de değişti. Geniş muhafazakâr kitleler, 'Kemalist merkez'in baskılarından kurtulmanın tek yolunun demokrasi olduğunu fark ettiler. Demokrasiyi kurmak ve yerleştirmek için de AB üyeliği gibi küresel dinamiklerin gereğini... Muhafazakâr çevre demokratlaşırken Kemalist merkez daha da otokratlaştı; yetmedi, demokratik güçleri ve süreçleri destekleyen Batı kurum ve kuruluşlarını da düşman belledi.
Yani dindar ve muhafazakâr kitleler 'siyasal kimlikleri' ile 'dinsel kimlik'lerini farklılaştırdıklarında ve Kemalist iktidar blokunun karşısına dinsel değil yeni siyasal kimlikleriyle dikildiklerinde artık bambaşka bir mücadele başlamıştı Türkiye'de: Demokrasiden, piyasadan ve AB üyeliğinden yana muhafazakârlar ile bütün bunları, yani modern siyasal meşruiyet dilini, muhafazakârlara kaptırıp gerici ve çağdışı bir görünüme razı olan Kemalistler arasında bir mücadele...
Kimlikler, söylemler, pozisyonlar ve roller bu şekilde bir dönüşüm geçirince Türkiye ile bölgede veya dünyada iş yapmaya çalışanların adresleri ve ortakları da belli olmuştu artık: Dindar ama demokrat, Müslüman ama AB üyeliğinden yana muhafazakâr kitle ve onların siyasal temsilcisi AK Parti...
'Yeni kimlik'le sonuçlanan bu dönüşümü, dönüşümün dilini, vizyonunu ve imkânlarını sakın hafife almayın; İslam coğrafyasının son yüz yıldır şahit olduğu en önemli dönüşümlerden biridir bu... Ve de son yüzyılın acılarını dindirecek bir kimliksel dönüşümdür.
Başkaları bunun farkında; başta Obama ve ekibi... 'Model ortak' sözünün anlamı ve önemi işte bu kimliksel kırılmada gizlidir. Türkiye, hem İslam'ın siyasal ve toplumsal kimliğinin evrimi sürecinde müthiş bir 'özgünlük' yakalamıştır hem de bu özgünlük içinde yeni bir Batı ile ilişkiler modeli geliştirmektedir. Osmanlı'nın dağılma ve İslam toplumlarının işgal yıllarında tanımlanan 'savunmacı', 'reaksiyoner' ve 'ezik' bir kimlik ve model değildir bu; aksine özgüven sahibi ve aksiyoner bir 'kurucu' kimlik ve model...
Üstelik bu kimlik, Kemalizm gibi yerel ve tarih dışı da değil; demokrasi, özgürlük ve çoğulculuk gibi evrensel değerlere sırtını yaslıyor. Evrensel değerlere yaslanınca da global düzeyde roller oynamak mümkün hale geliyor... Kısaca muhafazakâr ama demokrat, Anadolu'dan ama küresel dünya ile entegre yeni kimlik Türkiye ile modern dünyayı buluşturuyor. Türkiye, Kemalist devlet kimliğinden kurtuldukça dünya ile bütünleşiyor.
ABD ile ilişkilerde 'model ortak' fikri böylesi bir tarihsellik ve bölgesellik bağlamında önemli. Tarihsel ve dinsel kimliği ile demokrasiyi ve Avrupa'da olmayı birleştirebilen bir Türkiye, dünya için altın değerinde.