Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Dün turp gibiydiler... Bugün hepsi hasta!!!

Dün turp gibiydiler... Bugün hepsi hasta!!!

Onu tanıyorsunuz... Ergenekon Terör Örgütü’ne yönelik “12. Dalga Operasyon”da gözaltına alınmış, daha sonra çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklanıp, cezaevine gönderilmişti... Şu an, cezaevinde!.. Pardon, “hastane”de!.. Bütün Ergenekon tutukluları gibi, o da “hasta”(!) ve o da “yoğun bakım”(!)da tedavi görüyor... “Yoğun bakım”da ama, her ne hikmetse, hemen her gün “ziyaretçi”leri kabul ediyor, “telefon görüşmeleri” yapıyor ve ortalıkta dolaşabiliyor... Yani, sizin anlayacağınız; bunların “ulusalcılık” ve “vatanseverlik”leri ne kadar “sahte” ve “çakma” ise, hastalıkları ve hele hele “yoğun bakım”da olmaları da o kadar sahte ve çakma!..
Genelde “Ergenekoncular”dan, özelde ise Mehmet Haberal’dan söz ettiğimi herhalde anladınız.
Yazının başında da ifade ettiğim gibi, Mehmet Haberal’ı çok iyi tanıyorsunuz... Kendisi, Başkent Üniversitesi’nin Rektörü olmanın dışında Kanal B adlı televizyonun da sahibidir...

“NE PUŞTLUK VARSA, YAPIN!”
Sözkonusu televizyonda “Yerel Seçim Özel” adlı program yapan Kanal B’nin Genel Müdürü Nahit Duru; CHP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Kemal Kılıçdaroğlu ile sohbet ederken, “kameraların kayıtta olduğu”nun farkında olmadan, “Haberal’ın kendilerine verdiği talimat”tan söz ediyordu...
Kılıçdaroğlu’na diyordu ki;
“Sizi başkan seçtirebilmek için her türlü puştluğu yapma talimatı aldık!”
Talimatı veren malûm;
“Kanalın sahibi Mehmet Haberal!”
Hem rektör, hem TV patronu!..
Ve hem de, “siyaset”in tam göbeğinde!..
Yine hatırlayacaksınız ki;
Ergenekon tutuklusu Ferit İlsever; İstanbul Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nde verdiği ifadede; Prof. Dr. Mehmet Haberal’ın, Ergenekon Terör Örgütü soruşturmasında tutuklanan emekli Orgeneral Şener Eruygur, emekli Orgeneral Hurşit Tolon ve İşçi Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek ile eski Bakan Kamran İnan, eski Bakan Ufuk Söylemez ve ADD Yönetim Kurulu Üyesi Dursun Ali Ercan ile Milli Egemenlik Hareketi toplantısına katıldığını söylemişti.
Milliyet gazetesi de; Başkent Üniversitesi Rektörü Mehmet Haberal’ın; eski Bakanlar Kamran İnan, Ufuk Söylemez, Şükrü Sina Gürel, emekli orgeneraller Hurşit Tolon, Tuncer Kılınç gibi isimlerin de aralarında bulunduğu Diyalog Grubu’nun, Milli Egemenlik Hareketi adı altında yeni bir oluşum için nabız tutmaya başladığını, AK Parti’den ayrılan Abdüllatif Şener’in yeni oluşum arayışları içinde lider adayı olarak öne çıktığını yazmıştı.
Biraz önce de dediğim gibi;
O zamanlar toplantıdan toplantıya koşan ve “turp gibi sağlam” olan işbu Mehmet Haberal, şu anda “hasta” imiş efendim!..
“Yoğun bakımda” imiş!..
Yerseniz!..
Hani düşünmüyor değilim;
Nahit Duru’ya “Her puştluğu yapın” diye talimat veren işbu Haberal, şu anda “cezaevine girmemek” için bir şeyler mi yapıyor acaba?!?

YOĞUN BAKIMDA ZİYARETÇİ AKINI!
Dün saat 12.37’de AA’dan geçen “Ergenekon Soruşturması” başlıklı haberi aktarıyorum:
“CHP Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi, “Ergenekon” soruşturması kapsamında tutuklandıktan sonra rahatsızlanarak hastaneye kaldırılan Başkent Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mehmet Haberal'ın yarın (bugün) anjiyo olacağını bildirdi.
Hamzaçebi, İstanbul Üniversitesi (İÜ) Kardiyoloji Enstitüsü Koroner Yoğun Bakım Ünitesi'nde tedavisi süren Prof. Dr. Haberal'a ‘geçmiş olsun’ ziyaretinde bulundu.
Ziyaretin ardından basın mensuplarına açıklama yapan Hamzaçebi, Prof. Dr. Haberal'a yoğun bakımda 1-2 dakikalık çok kısa bir ziyarette bulunduğunu belirterek, bunun dostluk, dayanışma ve ‘geçmiş olsun’ ziyareti olduğunu söyledi.
Haberal'ın ‘yarın (bugün) anjiyo olacağını’ ifade ettiğini belirten Hamzaçebi, ‘Şu anda yoğun bakımda, sağlık durumu ciddi... Sonuçta ne olacağı anjiyo ile ortaya çıkacak’ diye konuştu.”
Haberden de anlayacağınız gibi;
Haberal, bugün “anjiyo” olacakmış!..
Demek oluyor ki;
“Kalp damarlarında bir tıkanıklık” var!..
Mı acaba?..
Biraz önce de dediğim gibi; bunların “ulusalcılık” ve “vatanseverlik”lerine inanmadığım gibi, maalesef “hastalık”larına da inanmıyorum!..
Hele “kalp rahatsızlıkları”na, hiç!..
“Niye?” diyecek olursanız;
İnanmıyorum, çünkü “kalpte damar tıkanıklığı” denilen olay, öyle üç-beş günde ortaya çıkıveren bir belirti değildir!..

DAMAR TIKANIKLIĞININ BELİRTİLERİ!
Yaşadığım için çok iyi biliyorum.
“Kalp damarlarının tıkanıklığı”nı gösteren birçok belirti vardır...
¥ İnsan 20-30 adım attığında nefesi kesilir ve neredeyse dili, damağına yapışır!..
¥ Sürekli sırtı ağrır... Bu ağrının “kulunç”tan olduğunu zanneden insanlar sık sık “masaj” yaptırır ki, ben bu yanılgıya düştüm.
¥ Bir “damar tıkanıklığı”nda, bütün vücutta olduğu gibi, “el”lerde de derman olmaz... Meselâ ben, elimi sabunlarken, sol avucumun adeta ters döndüğüne tanık oldum... Avucumdaki sabun kayıp, düşmüştü de, o günlerde bir anlam verememiştim...
¥ “Asansör bozuk” olduğunda “merdivenlerden çıkmak” var ya, işte o tam bir ölümdü...
Eve girer; ellerimi ve ayaklarımı koyacak yer bulamaz, yarım saat süreyle kendime gelemezdim...
¥ Zaman zaman adeta dilim kilitlenir, konuşamaz olurdum... Bazen ellerimde; bırakın yazı yazmayı, kalemi tutacak güç bile bulamazdım..
¥ Hele bir “kol sızısı” var ki, ancak yaşayan bilir... İki-üç ay süreyle, “sol kol”umda öyle bir “sızı” vardı ki; sanki milyonlarca iğne batırılıyor!.. Ağrı yok ama sızı durmuyor... Kolumu bir “bebek” gibi kucaklayıp, sızısını dindirmeye çalıştığım günleri hiç unutmam!..
Sonra?.. Sonrası malûm... İlk önce Büyükçekmece’deki Kolan Hastanesi’ne, sonra da Diyanet Vakfı’nın Aksaray’daki 29 Mayıs Hastanesi’ne gittim...
Teşhis aynıydı:
“Kalp damarları tıkalı!”
“Kaç damar tıkalı”dır, “hangi oranda tıkalı”dır?.. İşte bunu tesbit için, hemen “ameliyathane” hazırlandı ve “anjiyo” yapıldı.
Dr. Bekir Kayhan ve Dr. Ayhan Olcay’ın gerçekleştirdiği operasyondan bir gün sonra da, iki damara “stent” takıldı...
Allah’a şükür, doktorlarıma teşekkür ediyorum ki, bugün bütün “ağrı, sızı ve şikâyet”lerimden kurtulmuş durumdayım.

BU NASIL HASTA, NE BİÇİM YOĞUN BAKIM?
Bütün bunları anlattım ki;
Prof. Mehmet Haberal’ın “yoğun bakım”da oluşunun “inandırıcılıktan ne kadar uzak” olduğu iyice anlaşılsın!..
Şunun için de inandırıcılıktan uzak;
Ben 29 Mayıs Hastanesi’ne gidip de “anjiyo” olduktan sonra; doktorlarım “By-Pass mı yapalım, stent mi takalım?” diye kendi aralarında değerlendirme yaparlarken, Genel Yayın Koordinatörümüz Mustafa Karahasanoğlu gelmiş hastaneye... Kısa bir brifing aldıktan sonra; “Bir de başka hastaneye götürsek” diyecek olmuş... Doktorlarım; “Ne götürmesi!” demişler, “Şu anda yataktan kalkması bile riskli!”
Ama Mehmet Haberal’a bakacak olursak, maşallahı var; hem “ziyaretçi”lerle görüşüyor, hem de “telefon”da lak lak ediyor...
Meselâ dün... CHP’li Akif Hamzaçebi’den sonra ANAP’lı eski bakan Zeki Çakan ve Transplantasyon Derneği Başkanı Richard Fisseirate ile derneğin eşbaşkanı Oğuz Söylemezoğlu da kendisini ziyaret etmiş, iyi mi?..
Neymiş;
Beyefendi “yoğun bakımda”ymış!..
Gel de, külahıma anlat sen onu!..
Bu, ne biçim “yoğun bakımda” olmaktır ki; ne “ağrı”dan şikâyet var, ne de “sızı”dan!..
Hem sonra;
Hadi ben, sıradan bir insanım... Rahatsızlıklarımın kaynağını bilemem. Ama sen, bir “doktor”sun, hem de “başhekim”sin!.
Eğer bir “belirti” var idiyse, daha önce niye tedbir almadın?.. Niye kendi hastanende muayene olmadın, niye kendi hastanende anjiyo yaptırmadın?..
Demek oluyor ki;
“Damar tıkanıklığı” da hikâyedir!..
Öyle ya;
Eğer hikâye olmasaydı, “belirtiler” çoktan ortaya çıkar ve sen “Ergenekon’dan tutuklanma”yı beklemeden, çoktan “anjiyo” yaptırır, çoktan “stent” taktırırdın!..

ULUSALCILIK DA SAHTE, HASTALIK DA!
İşte bütün bunlar olmadığı için, Prof. Mehmet Haberal’ın “hasta” olduğuna da, “yoğun bakım”da tutulduğuna da kesinlikle inanmıyorum...
Ama, şu da bir gerçek;
Ergenekon’dan gözaltına alınan veya tutuklanan “general”lerin soluğu GATA’da almaları gibi, Prof. Haberal da, kendisini “Başkent Üniversitesi Hastanesi’ne naklettirme”yi deneyecek, bunu başaramazsa “yoğun bakım(!)da kalmaya” devam edecektir!..
Uzun lâfın kısası;
Bu, bir “Ergenekon taktiği”dir ki, Haberal da bu taktiği tepe tepe kullanıyor!..
Ama onu, yine de anlayışla karşılıyorum... Hukukta bir “boşluk” varsa, “keriz” değil ya, elbette kullanacak!..
Binim lâfım, “Ergenekon avukatları”na!..
Hani, diyorlar ya;
“Koskoca rektör darbe yapar mı?!?”
Sanki “rektör”ler, “profesör”ler değil de, “cahil-cühela takımı” darbe yaparmış gibi!..
“Rektör”lerin veya “general”lerin “darbe” yapıp-yapmayacağını bilmem, ama görüyorsunuz işte, çok iyi “hasta” numarası yapıyorlar!..
Dün, “turp gibi”ydiler!..
Bugün, hepsi “hasta”!!!..
===================
Bunlar nasıl ulusalcı?
Gülseven Yaşer’in ismini çok duymuşsunuzdur... Kendisi, Çağdaş Eğitim Vakfı, yani ÇEV’in başkanıydı... Ergenekon Terör Örgütü’ne yönelik 12. dalga operasyonu, tıpkı Turhan Çömez ve Bedrettin Dalan gibi, “önceden” haber almış olmalı ki; operasyon başladığında, o, yurt dışında, “kızının yanında”ymış!.. Sizin anlayacağınız, gözaltına alınmaktan kurtulmuş!..
Gülseven Hanım’ın kocası Yaşar Yaşer’i de bilirsiniz... O da, kısa adı SEV olan Sağlık ve Eğitim Vakfı’nın Başkanı’dır... Öğrendim ki; işbu Yaşar Yaşer, 1951’de Tarsus Amerikan Koleji’nden mezun olmuş.
Askerliğini de, “Amerikalılara tercümanlık” yaparak tamamlamış, iyi mi?.. Onu tanıyanlar diyor ki;
Hayatı boyunca “Amerikalılarla sıkı-fıkı” oldu!..
Açıkçası, boynundan “medeniyet yuları”, cebinden de “Amerikan doları” hiç eksik olmamış!..
Tanıyanlar diyor ki; bütün Ergenekoncular gibi, Yaşar Yaşer’in “laiklik ve ulusalcılık” söylemleri de sadece “paravan”dır!..
Onlar, sadece “menfaat”lerini düşünürler!..
Benim kanaatim de bu yönde...
Çünkü efendim; ceplerindeki “Amerikan Doları” ve “Green Card” ile nasıl “ulusalcılık” yaparlar, hâlâ anlayabilmiş değilim!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi