Mustafa Erdoğan

Mustafa Erdoğan

‘Fırat’ın doğusu’nda ne oluyor?

‘Fırat’ın doğusu’nda ne oluyor?

Bir-iki haftadır kolluk kuvvetlerince ‘PKK’nın şehir örgütlenmesi’ni tasfiye etmek bahanesiyle Demokratik Toplum Partisi’ne karşı yürütülmekte olan baskın ve tutuklama operasyonları kafa karıştırıyor. Çünkü, bir yandan Kürt meselesinde uluslararası aktörlerin de katkısıyla siyasi çözüme yaklaşıldığının düşünüldüğü, öbür yandan da Ergenekon soruşturmalarının ‘Fırat’ın doğusu’na da uzanmasının beklendiği bir konjonktürde bu şaşırtıcı bir gelişmedir.

Besbelli ki, bu operasyonlar AKP hükümetinin Kürt meselesinde izlemekte olduğu ve belki de bu günlerde yeniden şekillenmekte olan politikayla ilgili. Ama asıl mesele, bu işin arkasında ayrıca bir ‘Devlet kararı’nın da olup olmadığı. Eğer öyleyse, AKP’nin ülkenin temel meselelerindeki tutumu bakımından gitgide ‘Devlet’in çizgisine kaymakta olduğuna ilişkin bir süredir edindiğimiz izlenim doğrulanıyor demektir.

AKP’nin, son mahalli seçimlerde Kürt nüfusun çoğunluğu oluşturduğu yerlerde elde ettiği sonuçtan rahatsız olduğunu, hatta hayal kırıklığına uğradığını biliyoruz. Bu hissiyat, epey bir süredir izlemekte olduğu, Kürt sorununu Kürtleri ‘AKP’lileştirerek’ çözme siyasetinin işe yaramadığını AKP’nin kendisinin de görmesiyle ilgili. Onun için, hükümetin bu hayal kırıklığının etkisiyle DTP’nin üstüne gitmeye karar verdiği ve bu yolda statüko güçleriyle işbirliği içine girmekte de beis görmediği tahmin edilebilir.

Bana öyle geliyor ki, bütün hesap, PKK’yı ve onun siyasi alandaki uzantısı olarak görülen DTP’yi dışlayacak bir uluslararası çözüm hayali üstünde odaklanıyor. ABD’nin ‘himayesinde’ Türkiye’nin ve Kuzey Irak (Kürdistan) yönetiminin ana aktörleri olacağı uluslararası bir konferans yoluyla varılacak bir ‘çözüm’ün PKK’yı -ve dolayısıyla DTP’yi- devre dışı bırakmaya yeteceği hesaplanıyor olmalı.

Ne var ki, bu hesabın göz ardı ettiği çok önemli bazı noktalar var. Bir kere, PKK’yı da ‘dağdan inme’ye özendirecek hukuki tedbirleri de içermeyen böyle bir planın tutması hiç de kolay değil. Ne var ki, son operasyonlar bu türden paketleri dışlayan bir mantığın ürünüdür. Oysa, bu yolla PKK’yı ‘dağdan indirme’nin veya tasfiye etmenin mümkün olmadığı artık anlaşılmış olmalıydı.

İkincisi, Kürt meselesini ne Türkiye Kürtlerinin büyük çoğunluğunun bir bakıma kendi siyasi temsilcisi/sözcüsü olarak gördüğü bir partiyi -ve hatta ‘örgüt’ü- yok sayarak, ne de hukuki ve sosyal tedbirleri dışlayan bir ‘kuvvetler dengesi’ hesabına yatarak çözmek mümkündür. Bu mesele gerçekten çözülecekse, sadece uluslararası dengelerin değişmesine güvenerek ve kuvvet yoluyla değil, fakat DTP’yi de devreye sokarak ve anayasal reformları da içerecek daha geniş bir sosyal-siyasi tedbirler paketi yoluyla çözülecektir.

Öte yandan, DTP’ye yönelik son operasyonlar, statüko güçlerinin Ergenekon soruşturmasının ‘Fırat’ın doğusu’na ulaşmasını engelleme niyetinin bir sonucu da olabilir. Eğer öyleyse ve AKP de ‘sistem’le uzlaşma uğruna bu hesaba ikna olmuşsa bu onun için büyük bir talihsizliktir. DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’ün Başbakan’dan randevu talep etmiş olması da bu bakımdan anlamlıdır.

Çünkü, bu girişim sözünü ettiğim yeni stratejide PKK-DTP çizgisinin devre dışı bırakılacağı izleniminin bu kesimde neden olduğu bir ‘teláş’ın eseri olabileceği gibi, Kürt meselesinde Devletin ‘dümen suyu’na girmesine yol açan faktörler konusunda hükümetin statüko güçleri tarafından yanıltıldığını Başbakana anlatma isteğinden de kaynaklanmış olabilir. Açıktır ki, Ergenekon’un ‘Fırat’ın doğusu’nda işlenmiş cinayet, sabotaj, hatta uyuşturucu kaçakçılığı gibi karanlık işlere bulaşmış olduğunun ortaya çıkması, bütün bunların PKK’yla ilgisi olsa bile, en çok statüko güçlerine zarar verirdi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Erdoğan Arşivi

Alarm

31 Temmuz 2010 Cumartesi 09:16