Mustafa Erdoğan

Mustafa Erdoğan

Şu ‘ordu-devlet’ görüntüsüne artık son verin!

Şu ‘ordu-devlet’ görüntüsüne artık son verin!

‘Ordu-millet’ olduğumuz yetmiyormuş gibi, şimdi bir de başımıza ‘ordu-devlet’ mi çıktı derseniz, haklısınız, ama ne yapalım ki gerçeklerin üstünü örtemeyiz. Evet, Türkiye Cumhuriyeti bir ‘ordu-devlet’ olarak kurulmuştur ve son yıllardaki medenileşme hamlelerine rağmen bu durum özünde halá değişmemiştir.

Bunu bana yeniden düşündüren, iki gün önce Taraf gazetesinde yayımlanan bir haberde yer alan, Ergenekoncu bir paşanın evrakları arasında bulunan bir belgedeki 2004 yılı başında Genelkurmay’da Başbakana sunulan bir ‘brifing’e ilişkin ayrıntılar.

Sözümona güvenlik konularında Başbakan’a bilgi sunmak üzere yapılan bu toplantının gerçek amacı, öyle anlaşılıyor ki, Başbakan’ı sigaya çekmekmiş. Nitekim, başta sunuşu yapan zamanın Genelkurmay 2. Başkanı olmak üzere, toplantıya katılan kuvvet komutanları ardı ardına Başbakan’ı eleştiriyor, sorguluyor, hatta kınıyorlar. Sanırsınız ki, hükmet için bir ‘güven oylaması’ seansı yapılıyor.

Şu láfa bakın: ‘Tecrübelerimden ders aldım, değişiyorum’ demiştiniz. İcraatlarınız bu sözünüzü doğrulamıyor.’ ‘Şimdi de icraatlarınız değerlendirilecektir.’ Üniformalı memurların Başbakan’a yöneltmeye cesaret edebildikleri şu sataşmalara da bakınız: ‘Türk olmak üzerinde durmayıp Türkiyelilik kavramını getirmeniz son derece tehlikelidir.’ ‘Demokrasiyi Türkiye’yi ılımlı İslam ülkesi yapma aracı gibi mi gördüğünüzü merak ediyoruz.’

Askerlerin güvenlikle bağlantılı konularla ilgili olarak Başbakana karşı anayasal hadlere riayet etmeyen saygısız bir üslup kullanıldıkları görülüyor. ‘MGK danışma organı iken, alt organ olan MGK Genel Sekreterliği’nin yapısı ve fonksiyonunu değiştirerek etkisini azaltmaya yönelik düzenlemeler yaptınız, iç istihbaratın MİT’ten alınarak, İçişleri Bakanlığı’na bağlanmaya çalışılması, TC İç Güvenlik Stratejisi belgesi karşı görüşe rağmen onaylandı, Jandarma Genel Komutanlığı’nın görev, yetki ve sorumluluk alanının daraltılarak etkisiz hale getirilmesi çalışması.’

Bu ‘brifing’in, Türkiye Cumhuriyeti’nin en azından o tarih itibariyle halá bir ‘ordu-devlet’ olduğunu gösteren başka bir yanı da şu: Askerlerin Başbakan’a hakkında hesap sordukları konuların ülkenin ‘genel siyaseti’yle ilgili hemen hemen her konuyu kapsaması ve daha da ilginci bunların çoğunun milli güvenlikle veya siláhlı kuvvetlerin yegáne anayasal görevi olan ‘yurt savunmasına hazırlanmak’la ilgisiz olması.

Nitekim, ‘(t)oplantıda Kamu Yönetimi Yasa Tasarısı’ndan, YÖK Kanunu’na, Kur’an Kursları Yönetmeliği’nden İl Milli Eğitim Müdürlükleri’ne atanacak kişilere kadar, neredeyse bütün alanlarda, AKP hükümetinin iki yıllık icraatları’ masaya yatırılmış. Dahası, paşalar buyurmuşlar ki: ‘Yasaların hazırlanmasında usule uygun hareket edilmemesi, görüş alınmaması ve birçoğunun Cumhurbaşkanı tarafından veto edilerek iade edilmesi, Kamu Yönetimi Yasa Tasarısı bize sorulmadı, YÖK sorulmadı, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın çıkardığı Kur’an Kursları değişikliği sorulmadı. Büyükşehir Belediye sınırlarını değiştiren yasa sorulmadı.’

Türkiye’nin halini görüyor musunuz! Askerler diyorlar ki, ‘Ülkenin her meselesi bizden sorulur. Patron biziz.’

Peki ama bütün bu konularla ilgili politikaların belirlenmesi siláhlı kuvvetlerin yetki alanına giriyorsa, siyasi partilere, seçimlere, parlamento ve hükümete ne gerek var? Ülkeyi yeni bir ‘12 Eylül rejimi’ne teslim edelim, Türkiye’nin bir ‘ordu-devlet’ten başka bir şey olmadığını kabul ve ilan edelim, olsun bitsin!

Türkiye’nin bu utançtan bir an önce kurtulması lázım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mustafa Erdoğan Arşivi

Alarm

31 Temmuz 2010 Cumartesi 09:16