Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Fırtına öncesi sessizlik!

Fırtına öncesi sessizlik!

Yeşil’in oğlunun kitabı bana kalırsa eski bir hesaplaşmaya göndermeler yapan bir kitap.. Yeşil konusu bir anda yeniden gündeme geldi. Yeşil’in yaşadığını iddia ediyor biri ve devletin Yeşil’in yerini bildiğini söylüyor.. Hatta iki ay içinde Ankara’ya geldiğini iddia eden var..
Oğul Yeşil anlatıyor: Susurlukçular, ellerine liste almışlar, tek tek işadamlarını dolaşıyorlar. Haraç vermeyenleri öldürüyorlar. Birini öldürmekle, sağ olan birçoğuna da gözdağı veriyorlar. Bütün bunları ‘vatana hizmet’ diye yutturuyorlar. (...) Hatta çuvallarla eve para taşıdık diyebilirim. İnanın, o dönemde bizim eve giren çıkan paraların binde biri bizde kalsaydı, yedi sülalemiz ihya olurdu. Babamın öyle bir paraya ihtiyacı yoktu. Babamın ödeneği vardı. Zaten devlet şeker torbalarıyla, un torbalarıyla babama para veriyordu. Komutanlar da örtülü ödenekten para alırdı. Herkes ödeneğini kullanmadan önce, ‘Sana lazım mı, değil mi?’ diye babamı arardı.” Evet işte bütün hikaye bu!
Dalan’a “Kaç” diyen MİT görevlisinin terfi ettirilip başka yere gönderildiği haberinin de tam böyle bir zamanda gündeme gelmesi önemli.. Sahi MİT kendi çalışanlarını denetlemiyor mu? Ya da madem böyle bir bilgi vardı, nasıl ve kim tarafından terfi ettirildi?
İçişleri Bakanının Kürtçe açılımını da bir kenara not edin.
Mardin’deki katliamın ardından Korucu sisteminin tartışılmaya başlaması da önemli.. Bu arada denizden “fışkıran”, “oltaya takılan mermiler” de ilginç..
Danıştay Başkanının “uyarıları”nı da bir kenara not edin. Hani Anayasa değişikliği yeniden gündeme geliyor ya, birilerinin tansiyonu yine yükselecek..
Zaten içeridekilerin morali bozuk. Kimileri sahilde yürüyüş yapıp, kahvesini yudumluyor, kimi GATA’da, kimi mahpushanede.. Kimi korku ile bundan sonra ne olacağını bekliyor..
Aslında “Apo” ve “Yeşil” konuşsa bu iş çözülecek..
Kimi “cesetleri yaktık” diyordu, kimi “asit kazanlarında kemiklerin eritildiğini” söylüyor, kimi “kuyuya attıklarından” söz ediyordu. En son mağarada çıktı cesetler.
İnternetin zaman zaman aktif hale gelip, sonra uyuyan siteleri vardır. Şu günlerde hepsi aktif.. Yani deprem öncesi sessizlik gibi bir durum sözkonusu..
Birileri konuşsa olmuyor, sussa olmuyor. Konuştuklarında mutlaka pot kırıyor, ya da açık veriyorlar.. Sonuçta kaş yapayım derken göz çıkarıyorlar.. Kendi aleyhlerinde delil oluşturacak, kuşkuya sebeb olacak laflar ediyorlar..
Adamlar, öyle anlaşılıyor ki, kendilerinden öylesine emin imişler ki, bir gün bunların hesabının sorulabileceğini akıllarının ucuna bile getirmemişler. Bu da onları tedbirsizliğe itmiş..
Bu köşeyi yakından takip edenler hatırlayacaklar.. Aslında 1980’lerin ortasından beri yazıyorum.. Yakınlarda da tekrar tekrar yazdım. Önce silahları gömecekler, atacaklar bir yerlere, sonra birbirlerini vuracaklar.. Bu işi ne kadar sürdürürseniz o kadar kemikleşir ve sorunun çözümü zorlaşır. Bunları tasfiye ettiğinizde de Mafialaşırlar ve kriminal işlere bulaşırlar.. Kontrollü bir şekilde tasfiye edilmeleri ve psikolojik rehabilitasyona tabi tutulmaları ve bir araya gelmelerini önleyici tedbirlerle dağıtılmaları ve izlenmeleri gerekir.. Eğer takip edilmezlerse, kısa sürede organize suç örgütleri oluşturur ya da onlarla işbirliğine girebilirler ya da bazıları kısa sürede yabancı istihbarat örgütlerinin kontrolüne geçebilirler..
Bunları nereden mi biliyorum? İLAGA’lardan. Bu Korucu sistemi daha önce Filipinler’de denendi.. Aslında geçen hafta Bangsamoro’dan bir heyet geldi Ankara’ya, bazı, yarı resmi görüşmelerde bulundular yetkililerle.. Filipin hükümeti ile yapılan barış görüşmelerinde Türkiye’nin garantör olmasını istiyorlar.. BM’nin gözetimindeki barış görüşmelerine katılan heyetin başkanı Datu Mikail Mastura, Moro’nun hilafete bağlı toprak olduğunu söylüyor.. Onunla dünü, bugünü ve geleceği konuştuk. Osmanlı’nın manevi mirasına sahip bir ülke olarak Türkiye bu sorumluluğunu reddedemez.. Bu aynı zamanda bir hak, bir görev.. Bu olay bile tek başına Türkiye’nin Hinterlandının Filipinler’den Moritanya’ya kadar bir coğrafya olduğunu gösteriyor bize..
Şu çete belasından kurtulsak, bizim oralara gitmeden, onların bize gelmesi gerek.
Şu Kürt meselesini çözsek, bizim Afrika’daki kabile savaşlarını çözmek için hakem olmamız gerek. Onlarca Afrika ülkesi Türkiye’nin büyükelçilik açması için bekliyor..
Hani keşke, Cemil Çiçek ve İçişleri Bakanı, MSB, bu Moro heyeti geldiğinde onlarla bu İLAGA sorununu görüşselerdi.. İLAGA’ların geçmişine bakın, Türkiye’de koruculuk sisteminin geleceğini okuyun.. Hatta belki, Türkiye bu heyeti tekrar davet ederek ya da uzmanlarını göndererek bu konuyu inceletebilir..
Ben 1970’li yıllarda Moro’yu yazmaya başlamışım. Hatırlarsanız, “Uzakdoğu’da bir Filistin: MORO” diye de bir kitabım var.. Nur Misuari ile de tanışıyordum, Selamet Haşimi ile de, bugünki lider Hacı Murat İbrahim’i de tanıyorum..
Biz kurtulursak, bizim ellerinden tutmamızı bekleyen milyonlarca insan geri bizi bekliyor.. Zaten birileri bu süreci engellemek için Türkiye’yi darbeler ve çetelerle oyalıyor..
Türkiye’deki bütün çalışmalar İslâm ümmetinin dirilişi için, büyük kurtuluş için model oluşturacak.. Birileri bunu gördü. İslâm’ı devre dışı bırakmak değil, içini boşaltmak istiyorlar. Bizi Truva atı gibi kullanmak istiyorlar..
Ergenekon davası ile ilgili olarak üç eski komutanın ifadesinin alınacak olmasını da ekleyin bu gelişmelere fotoğraf daha da netleşir.. “Kim o paşalar” derseniz: Özden Örnek, Aytaç Yalman ve İbrahim Fırtına. Tek başına Özden Örnek bile zaten dananın kuyruğunun kopması için yeter de artar bile..
Bakarsınız Örnek’in ifadesi alındıktan hemen sonra daha kapsamlı yeni bir operasyon başlatılır.
Dikkat ederseniz daha Çevik Bir, Özkasnak, Koman gibi isimlere sıra gelmedi.. Daha Karadayı bile çağrılmadı.. Daha o dönemde Cumhurbaşkanlığı yapan Demirel, Sezer; Başbakanlık yapan, Yılmaz bile çağrılmadı. Çiller’in de her an kapısı çalınabilir..
19 Mayıs öncesi ne olacak bakalım. 17 Mayıs’ta ÇYDD, ADD’ciler Ankara’da toplanacaktı, ama toplanamayacaklar galiba.. Çünki arkalarında kimse kalmadı.. Kendi aralarında görüş birliği yok. Her gün birileri, yeni bir bilgiye ulaşınca çekip gidiyor.. Türkan hanım bile artık yalnız! Herkes kendi gemisini kurtarma sevdasında..
Bana kalırsa Eruygur, Tolon gibi, tepedeki adamları alıp, geri kalanları şartlı olarak serbest bırakmak gerek. Çünki onlar da bu kanlı ve kirli oyunun kurbanı.. Siyaset, iş, Media, Mafia gibi alanlardaki tepedekileri toplamak gerek.. Alttakiler iffeti, vicdanı çalınmış birer biyonik robot. Kimi uyuşturucuya alıştırılmış. Bir kısmı tehdit ve şantaj altında.. Bu alemde işler böyle..
Biz bu haberlerin peşinde koşarken, hayat kendi mecrasında akıp gidiyor. İnsanlar doğuyor, insanlar ölüyor, güller açıyor..
Dün İmam Hatip yıllarında Maraş’ta Fransızca hocam Vahid Orçun vefat etti. İstanbul’da/Fatih’te yaşıyordu. Kendisine Allah (cc)’tan rahmet diliyorum.. İnsanlara dil öğrenmek için koşturup dururdu.. Telaşlı, heyecanlı.. Sevecen.. Milli Gazete’nin kuruluşundaki ilk muhasebecilerinden Kemal Seyithanoğlu da yoğun bakımda..
Selâm ve dua ile.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi