D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Türkçe ve olimpiyat

Türkçe ve olimpiyat

“Olimpiyat”, eski yunanlılarda dört yıllık bir zaman ölçüsü idi. Şemseddin Sami olimpiyatı ayrıca, “esatir-i yunaniyeye göre, müz denilen ulûm ve fünun ve sanayi-i nefise müvekkelatı” şeklinde açıklıyor. Yani, Yunan mitolojisine göre müz denilen ilimler, fenler ve güzel sanat timsalleri. Spor oyunları ve yarışmaları şeklindeki olimpiyatı Şemseddin Sami, “olimpik” kelimesinde açıklıyor. Çünkü bu isim, oyunların yapıldığı Olimp denilen yere nisbetle ortaya çıkıyor.
Ünlü lügatçimiz, 19. Yüzyılın sonunda, eski Yunan’da dört yılda bir yapılan oyunların canlandırılarak, ilk defa Atina’da uygulanmasından haberdar görünmüyor, ki Kamus-ı Fransevî’nin yayın yılına göre bu normaldir.
İlki 1896’da yapılan modern olimpiyatlar, o tarihten beri 4 yılda bir dünyanın muhtelif ülkelerinde düzenleniyor ve sembolünde her kıt’a bir halka ile temsil ediliyor. Milletlerarası yarışmalara olimpiyat denilmesi, katılımcılarının çok sayıda ülkeden ve kıt’adan olması ile ilgili.
Geçen hafta sonu, Danimarka’da, “Türkçe Olimpiyatları”nın Kuzey Avrupa seçmelerinde idik. Danimarka, İsveç, Norveç, Finlandiya, Letonya, Estonya ve Belarus ülkelerinden seçilmiş çocukların ve gençlerin yarıştığı salon şevkle heyecanı bir arada yaşıyordu. Bir zamanlar haritada Türkiye’yi gösteremeyen ülkelerin çocukları, türkçe şiirler ve şarkılar okuyarak maharet gösteriyorlardı. Beş kıt’ada bu seçmelerin yapıldığı düşünülürse, türkçe’nin cihanşümul varlığı gözleri kamaştırmaktadır.
Türkçe, bize öğretilenlerin aksine, 19. Yüzyıldan itibaren yeni bir canlanma dönemine girdi. Batıyla yakın temasta bulunan Osmanlılar, batı ilim, teknik ve sanatını kendi dillerinde ifade etmek için ciddi emek sarfettiler.
Türkçe yeni kavramlarla zenginleşti. Bu kavramlar, nasıl batıda bütün terminoloji latince köklerden üretiliyorsa, öncelikle arapçadan üretildi. Arapçanın yetmediği yerde farsça ve türkçe devreye giriyordu. İslâm âleminin üç kültür dili böylece modern dönemleri anlamak için geniş bir terminoloji oluşturdu. Bu kelimeler çoğunlukla arapçadan yapılmış olmakla beraber, o güne kadar arapçada kullanılan kelimeler değildi. Türkçe yirminci yüzyıla arapça ve farsçanın önünde girdi. Çünkü batı bilim ve tekniğini tercüme yoluyla öğrenme faaliyetleri türkçeyi bütün Ortadoğuda en müessir dil haline getirdi. Üstüne üstlük, Sultan Abdülhamid döneminde, İslâm dünyasının seçkinleri İstanbul’da öğretim gördüler. Arap dünyasının aydınları, türkçeyi idare ve modern ilimlerin dili olarak öğrendiler.
Türkçenin bu kudretli dönemi, dil devrimi ile sona erdi. Dil devrimi yüzbinlerce kelimelik sözlüğümüzü çöp sepetine attı. Yarısı uydurma kelimelerden oluşan 15 bin kelimelik sözlük 1945’te yayınlandı. Sırtını yüzbinlerce kelimelik söz varlığına dayandıran Osmanlı münevverleri ile yarısı uydurma 15 bin kelimelik sözlükle idare etmek zorunda bırakılan cumhuriyet aydınlarının konumu nasıl kıyaslanabilir? Türkçede düşünce kısırlığının, ifade zaafının esas sebeplerinden biri de budur.
Türkçe en büyük şair ve yazarlarını 20. yüzyılın başında yetiştirdi. Mehmet Âkif, Ahmet Haşim, Yahya Kemal, Halit Ziya, onların ardından Necip Fazıl, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Nazım Hikmet gibi çok büyük şair ve yazarlar türkçenin bu kudretli devrinin temsilcileridir.
Türkçe dil devrimi ile medeniyet iddiasını terk etti. Batı medeniyetini tercüme yoluyla temessül eden türkçeden vazgeçildi, binlerce yıl öncesinin sınırlı sayıdaki kelimesi ve yeni uydurulmuş bir kısmı türkçe kaidelere aykırı kelimelerle ilim yapılamayacağı, daha baştan bilindiğinden, 1930’larda önce tıp öğretiminde latince terminolojiye geçildi. Oysa, yirminci yüzyılın başında Osmanlılar, nasıl İstanbul’da türkçe tıp öğretimi veren mektepler kurmuşlarsa, Şam’da da böyle bir tıbbiye açmışlardı. Tıp alanındaki latinceleşme, yan alanlara doğru zamanla yaygınlaştırıldı. Türkçenin öztürkçe ile güçlendirilmesi bir efsane (daha doğrusu modern zamana has propaganda) iken, latince terminolojinin yaygınlaştırılması, zamanla günlük dile kadar yansıması gerçekti.
Türk dünyası Sovyet kontrolünden çıktıktan sonra görüldü ki, diğer ülkelerdeki Türk dilli kardeşlerimizle bile öztürkçe ile değil, osmanlıca dediğimiz medeniyet dili ile anlaşabiliyorduk!
Türkçe Olimpiyatları, 20. yılda dar alana sıkıştırılmış türkçenin, tekrar dünya dili olma yolunda müessir bir hamlesi olarak değerlendirilmelidir.
Türkçe olimpiyatlarının Kuzey Avrupa finalinin türkçenin ilk yazılı metinlerini ihtiva eden Orhun Yazıtlarını 1893’te ilk defa okuyan Vilhelm Thomsen’in memleketi Danimarka’da yapılması da gerçek bir kadirşinaslık örneği.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi