Akif Emre

Akif Emre

Endülüs'ten 'göstergeler'

Endülüs'ten 'göstergeler'

Geçen hafta Endülüs'ten yazdığım yazıyı yolda olduğum için Salı günü devam ettiremedim. Gündem dışı da olsa asli gündemimizle ilgili konuya devam etmek niyetindeyim. Endülüs kelimesini 'medeniyeti' kelimesinin takip etmesi, en azından bu kavramsal çerçeveyi çağrıştıracak kadar özdeşleşmesi bu konuya başka türlü bakmayı gerektiriyor.

Şahsen, 'medeniyet bakış açısı'na sahip olmakla son zamanlarda yaygınlaşmasına paralel olarak içi boşaltılmış bir kavrama dönüşen 'medeniyet' arasındaki farkın çoğu zaman karıştırıldığına dikkat çekmek ihtiyacı duyuyorum. Mesela Endülüs, bir tür anakronizme düşen, nostaljik duyguları depreştiren bir yakınma ile medeniyet bilincinde olarak bakış açısı geliştirmek arasındaki farkın çok açık biçimde ortaya çıktığı konulardan biridir.

800 yüzyıllık bir medeniyetin en barbar ve vahşi yöntemlerle bastırılması, izinin silinmek istenmesi o medeniyete ait göstergelerin bir şekilde hayatta karşınıza çıkmasının engelleneceği anlamına gelmiyor. Bastırılma politikasının geniş çapta ilkellik boyutuna ulaşmasının bir örneği İspanyol hakimiyeti altındaki Müslümanlara yapılan zorla Hıristiyanlaştırma uygulamalarında ortaya çıkar. Zorla Hıristiyanlaştırılmak istenen bu Müslümanların (artık Morisko diyecektir İspanyollar) suyla yıkanmaları engizisyon mahkemelerinde cezalandırılmaları için yeterli sebepti. Engizisyon kayıtları bu tür işkenceli cezalar ve yakılma olaylarının tutanaklarıyla dolu.

Ancak zamanla asimile edilen Müslümanlar ya sürüldüler ya da yok edildiler. Geri kalanlarsa gizli gizli Müslüman kalmaya çalıştılar. Bu arada iki büyük isyan yaşandığını, Osmanlı ile gizli haberleşmelerinin olduğunu, sürülenlerden büyük kısmının Mağrip ülkelerine, bir kısmının da Fransa üzerinden kara yoluyla bugünkü Bosna topraklarına yani Osmanlıya sığındıklarını biliyoruz.

İspanyada kalan Moriskolar ise hayatta kalabilmek, engizisyon işkencelerinden ya da köleleştirilmekten kurtulmak için Hıristiyan görüntüsü altında varlıklarını korudular.

Bugün özellikle İspanya'nın Endülüs bölgesi olarak adlandırılan Güney kısmında günlük hayatın ayrıntılarına kadar nüfuz eden Müslüman dönemin izleri Braudel'in sözünü hatırlatıyor: "Uygarlık süreklilik demektir... Valéry ne derse desin, uygarlıklar ölümlü değildirler. Çeşitli sarsıntılara, felaketlere göğüs gererler. Gerekince külleri içinden yeniden doğarlar. Yıkılsalar, harap olsalar da ayrıkotu gibi yeniden biterler."

Elhamra'yı birkaç cümleyle geçiştirmek mümkün değil. İncelik ve güzelliğin bu kadar incelebildiği bir örmek olarak farklı şekilde İsfahan'daki güzellik algısıyla kıyaslanabilir belki. Osmanlı medeniyeti ise sadeliğin, yalınlığın güzelliği idi. Bir eserin yalınlaştıkça güzelleşebildiği başkaca bir örnek de yok.

Gırnata "bir zamanlar minareydim" diye haykıran kiliseye çevrilmiş camilerin çan kulelerinden evlerine kadar her şey o dönemden birer işaret sanki. Endülüs tarzı kemerli bahçe kapılarından, evlerin dış duvarını mutlaka süsleyen çini tabaklara, avlulu geleneksel Endülüs ev tipinin hala yaşıyor olmasına kadar her şey sanki yaşayan bir medeniyeti işaret ediyor. En azından estetik ve sanatsal düzeyde. Her evin bahçesinde Endülüs sanatına hakim olan suyun eşlik ettiği ses ve ışık harmonisinin farklı bir yorumu mevcut.

Endülüs İslam medeniyetini diri kılan değerler ortadan kaldırılmış olsa da göstergeleri hayatiyetini koruyor. Bir lokantanın dışına asılmış meşrubat reklamının çinili bir levhaya işlenmiş olmasıyla gezdiğim onca ülkede ilk kez karşılaşmam ancak bu etkiyle açıklanabilir.

Göstergelere yansıyan bu derin etkinin asimile edilmiş kimliklere yansımaması mümkün değil. Özellikle 20. yüzyılın ilk çeyreğinde daha çok sosyalist bir akım olarak başlayan Endülüs milliyetçiliği bugün daha yaygın olarak varlığını sürdürüyor. Endülüs milliyetçilerinin önemli kısmının daha sonra İslami geçmişleriyle bağ kurduklarını, Müslümanlıklarını keşfettiklerini belirtelim.

İslam medeniyetinde Endülüs'ün katkısını keşfetmek kadar yaşayan Endülüs'le de ilgilenmek yaşayan diriler için bir sorumluluk. Gırnata'nın karlı dağlarından akan suyun şırıltısıyla ışık ve ses bütünleşmeden bir medeniyet yeniden dirilmez.

Dileğimiz; Endülüs'ün düşünsel kaynağını estetik ve eylemle buluşturma gayretinde olmamızdır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Akif Emre Arşivi