Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Baykal dün türbancı... Bugün tırpancı!

Baykal dün türbancı... Bugün tırpancı!

Televizyonlarda zaman zaman yayınlanan “boks” maçlarını hiç izliyor musunuz?.. Ben ara-sıra bakıyorum... Kâh acıyarak, kâh gülerek takip ediyorum “boksör”leri... Bazı boksörler, zaman zaman öyle “yumruk”lar yiyor ki, “denge”lerini kaybedip, sersemliyorlar... O “sersemlik”le de, zaman zaman “kendi köşelerine” değil, “rakip boksörün köşesine” gidiyorlar.
İşte böyle bir boks maçı öncesinde, “antrenör” kendi boksörüne telkinlerde bulunup, “Sen kazanacaksın!.. Bu maç senin” diyormuş.
Gelin görün ki; maç başladıktan birkaç saniye sonra, bizim boksör, başlamış “dayak” yemeye!..
İlk raund bittiğinde, antrenör “gaz” vermeye, pardon “moral” vermeye devam etmiş:
“Aferin evlâdım, çok iyi gidiyorsun... Adamı iyi dövdün, devam et!..”
İkinci raund başlamış, değişen bir şey yok.
Bizim boksör dayak yemeye devam ediyor!.. Bir gözü de yediği yumruktan iyice morarmış!..
Raund bittiğinde, antrenörü;
“çok iyi dövüştün, bravo! Adamı öyle dövdün ki, neredeyse devirecektin. Devam et, iyi gidiyorsun!..” demiş.
üçüncü raund başlamış. Bu defa rakip boksör daha sert yumruklar atıyor. Bizim boksörün kaşı açılmış, dudağı patlamış, burnundan kanlar gelmeye başlamış. Ringin ortasına serildi serilecek.
Neyse ki, gong imdadına yetişmiş ve üçüncü raund da bitmiş. Perişan bir şekilde, kesik kesik nefes alırken, antrenörü başlamış konuşmaya:
“Aferin evlat... Bu raund da çok iyiydin... Hatta önceki raundlardan daha iyiydin. Adamı perişan ettin, az kalsın ringin ortasına seriyordun. çok iyi dövdün, perişan ettin adamı, bravo!”
“Hocam, adamı çok iyi dövdüm, perişan ettim değil mi?”
“Evet, evet, adamı perişan ettin, çok iyi dövdün!..”
“Hocam, madem ben adamı çok iyi dövüp, perişan ediyorum. Peki ama; biri de beni dövüyor!.. Beni döven kim?!?”
BAY BAYKAL'IN YALPALAMALARI
Bay Deniz Baykal da, şu son günlerde hele hele “Meclis'teki başörtüsü oylaması”ndan sonra aynen böyle diyor olmalı... “Tamam, çok iyi yumruk sallıyorum da, biri de beni fena dövüyor!.. Beni döven kim?” diye soruyor olmalı!..
Gerçekten de, Bay Baykal “sallıyor” sallamasına da nereye sallıyor, kime sallıyor ve ne amaçla sallıyor belli değil!..
Yalnız, bu arada öyle “abondone” olmuş, öyle “sersemlemiş” ki; “kırmızı köşe” yerine, “mavi köşe”ye gidiyor!..
Diyeceksiniz ki;
“Sadece bu kadar mı?”
Ne münasebet?.. Hepsi bu değil elbet!.. Bay Baykal'ın “sersemlediği” şuradan da belli ki; kâh “Sultanahmet Camii Başimamı” gibi konuşuyor, kâh “laikçilerin çeribaşı” gibi!..
Şu sözleri; lütfen satır satır, kelime kelime okuyun:
“örtünme elbette bizim dinimizde vardır, ama bilinmelidir ki; örtünme bizim dinimizle ortaya çıkmış bir uygulama değildir.
örtünme, İslâmiyetin bir icadı değildir!.. örtünme; toplumsal yaşamın, insanların birbirlerine saygı göstererek medeni bir toplum içinde yaşayabilmelerinin bir gereği olarak İslâmiyetten önce de kabul görmüş bir uygulamadır.
örtünme; insani durumun, toplumsal yaşamın icabıdır!..
O nedenle İslâmiyetten önce örtünme vardır. İlk dönemler hariç, insanlar, çırılçıplak ortada dolaşır vaziyette hiçbir zaman olmamışlardır.
Medeniyetle birlikte örtünmüşlerdir.
Bütün dinlerde örtünme vardır.
Sanmayın ki örtünme sadece İslâmiyette var. Hıristiyanlıkta da, Musevilikte de örtünme var. Bütün dünyada örtünme var. örtünme evrensel bir medeniyet kuralı, toplumsal yaşamın icabıdır.
Bu konuda bir tereddüt yok. Kimse de 'örtünmeyin, çıplak dolaşın' diye bir çağrı içinde değil. Elbette örtünülecek. Elbette medeni yaşamın icabı neyse, öyle olacak.”
İslâmiyet gelene kadar örtünme arkaya doğru yapılırken, İslâmiyet örtünün öne doğru kullanılması gereğini söylemiş.
Kur'an-ı Kerim, 2 ayrı sûresinde, çeşitli ayetlerde, bunu ifade etmiş. Buradaki örtünmenin kabul edilmiş olması, var olan örtünmenin kabul edilmiş ve düzenlenmiş olması...
Meselâ, daha önce Cahiliye döneminde cariyeler çıplak dolaşıyormuş... Onlardan, mümin kadınların ayrılması için Kur'an-ı Kerim, telkinler, tavsiyeler yapmış. Bütün bunlar doğru. Bunlarda mesele yok... Bunlar, yeni keşfedilen olaylar değil. Yüzlerce yıldır bu lâfı, biz biliyoruz. Anadolu biliyor, Türkiye biliyor.”
SOKMA AKIL, AKIL OLSAYDI!
Lütfen dikkat... Bu sözleri sarfeden zat, “Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu” değildir!.. Bu sözleri sarfeden zat, “Sultanahmet Camii Başimamı” değildir... Bu sözleri sarfeden zat; Süleymaniye Camii, Eyüp Sultan Camii veya Edirne Selimiye Camii'nin imamları da değildir!..
Bu sözler; bir “cami kürsüsü”nde değil, “vaaz”da veya “hutbe”de hiç değil; “CHP kürsüsü”nde sarfedilmiştir!..
Sarfeden Deniz Baykal'dır!..
Ne yalan söyleyeyim, “antrenörü” her kim ise, “iyi taktik” vermiş!.. İtiraf edelim ki, Bay Baykal da, dersine iyi çalışmış!..
Ezberi, hiç de fena değil!..
Ancaaakkk!.. Hani, atalarımız; “sokma akıl, akıl olmaz!.. Herkese kendisininki lâzım” demiş ya, Bay Baykal da “kendi aklıyla” değil de, “kiralık akıl”la ringe çıktığından, habire çuvallıylor!..
Yukarıda “örtünmenin faziletleri”ni anlatan kendisi değilmiş gibi, sözlerinin sonunda diyor ki;
“Aslında karşımızdaki konu, türban konusu değil, laiklik konusudur!.. Laikliğin 71. yılında, laikliğe yönelik en ağır darbelerin hazırlıkları yapılıyor, planları uygulamaya konuluyor, işbirlikleri gerçekleştiriliyor. Ve o süreç, Türkiye'de halka, topluma, Anayasamıza dayatılıyor. Böyle bir tabloyla karşı karşıyayız!.. öyle anlaşılıyor ki artık açıktan meydan okumayı mümkün kılacak bir noktaya gelmiştir.”
Söyleyin Allah aşkına;
Bir “düşünce sersemliği” değil midir bu?..
Hem “örtünmenin faziletleri”nden söz edeceksin, hem de; “karşımızdaki konu türban değil, laiklik” diyeceksin!..
Bu ne “perhiz”dir, bu ne “turşu!”
Dedim ya; bir “sersemleme” ifadesidir bu; bir “düşünce sersemliği”nin ifadesidir!..
BAYKAL/DüN: TüRBANLILARDAN OY İSTİYORUM!
Kaldı ki, Bay Baykal'ın “ilk abondone olma” durumu da değildir bu... Bay Baykal, ringe her çıktığında “dayak” yemekte, sürekli “saçma sapan” konuşmaktadır!..
Meselâ, “türban” konusunda söyledikleri... Muhabirimiz Kenan Kıran, Bay Baykal'ın “dün ve bugün söylediklerini” derlemiş.
AK Parti ile MHP'nin başörtüsü yasağını üniversitelerde kaldırmaya yönelik yasal düzenleme yapma girişimine karşı çıkan ve önceki gün Meclis'te “hayır” oyu kullanıp, “Türban, bir yabancı üniforma” diyen CHP lideri Baykal, seçimlerden önce “Türbanlılardan da oy istiyorum... Benim bunu söylemem, 'Kimseyi düşman görmüyorum, herkesi eşit sayıyorum' demektir. Şu andaki insanların tümünün anlayışını ve tercihlerini problem gibi almak, onları hasım gibi görmek fevkalade yanlış” demiş.
Ne zaman demiş bunu?..
15 Nisan 2002 tarihinde demiş... Ve bu sözleri Milliyet'in manşetinden verilmiş.
İşte, Bay Baykal'ın o sözleri:
“Hepimiz aynı geminin içindeyiz. Türkiye'de çok küçük bir azınlık hariç, insanların bir ideolojik şartlanma içinde olmadığını biliyoruz.
Araştırmalarımız gösteriyor ki; geçmiş seçimde sağa oy verenler bu seçimde sola oy verecek. Biz bu seçimde MHP ve RP'yi seçenlerden de oy alacağız. Şimdi Türkiye'de sosyal demokrasi zamanı. Türbanlı kadınlardan da oy istiyorum. Dar bir anlayış içinde değilim. Bütün Türkiye'yi kucaklamaya çalışıyorum. HADEP tabanından da oy alma iddiamız var. Kapsama alanı en geniş partiyiz. Herkesi kucaklayacağız. Dinci sağdan, merkez sağdaki çok değişik partilere kadar.”
“SORUN OLMAKTAN çIKARACAĞIM”
Hayır, Bay Baykal bununla da yetinmemiş... Bu defa da Hürriyet'e konuşmuş... Hürriyet de, 25 Eylül 2002 tarihinde Baykal'ın; “Türkiye'de türbanı sorun olmaktan çıkaracağım” sözünü manşetten vermiş!..
Baykal, orada da demiş ki;
“Temel mutabakat sağlanırsa, her açıdan rahatlarız. Biz buna katkı yapıyoruz. Umarım başkaları da kendi bakış açılarından aynı katkıyı yaparlar. O zaman sorun çözülür. Ben buna katkı yapmak için türbanlılardan da oy istiyorum diyorum.”
Aynı Baykal, aynı Hürriyet'e 27 Şubat 2004 tarihinde de şunları söylemiş:
“Türbanlılardan bu seçimde de oy istiyorum. Politikamızda değişen hiçbir şey yok, 3 Kasım seçimindeki aynı anlayışı gösteriyoruz. Yani, türban oradaki vatandaşla ilgili bir konu. Bizim yaptığımız mücadele Türkiye'nin gelecekte yaşayacağı modelle ilgili konu. Şu andaki insanların tümünün anlayışını ve tercihlerini problem gibi almak, onları hasım gibi görmek fevkalade yanlış. Biz yöneticiler olarak ülkeyi öyle yönetmeliyiz ki, eğitim, yönetim, hukuk kararlarını öyle almalıyız ki 20 yıl sonra Türkiye istediğimiz çağdaş Türkiye olmaya devam etsin.”
“DüN DüNDüR, BUGüN BUGüNDüR”
Peki, “dün” bunları söyleyen, yani “türbanlılardan oy isteyen” ve “Türkiye'de türbanı sorun olmaktan çıkaracağım” diyen Bay Baykal, “bugün” ne diyor?..
Buyrun, bugün söyledikleri:
“Laiklik bizi ilgilendiren bir mesele, bizim meselemiz. Büyük Orta Doğu Projesi'ni ya da ılımlı İslâm devletini temel alan bir anlayış; radikal, kökten dinci İslâm'a karşı, ılımlı İslâm devletlerinin alternatif olacağını zanneden anlayış Türkiye'de devlete türban giydirilmesine itiraz etmeyebilir.
Türkiye'de türbanın anayasallaştırılması, resmileştirilmesi Büyük Orta Doğu Projesi'ne ters olmayabilir ama bizim anayasamıza terstir!..
Türkiye'de devletin ve eğitimin türbana kucak açması ayrımcılığın, ayrışmanın ve giderek toplum içinde karşıtlığın yaygınlaşmasına yol açacaktır!..”
Gelin de, sormayın şimdi!..
Türbanı, “sorun” olmaktan Bay Baykal çıkarırsa “laiklik elden gitmeyecek” de, AK Parti ve MHP çıkarırsa mı “laiklik için tehlike” olacak?..
Dün “türbanlılardan oy” isterken “laiklik mesele olmuyor”du da, bugün mü oluyor?..
Hani, tilki; erişemediği üzüme “koruk” dermiş ya, Bay Baykal da böyle!.. Bu sorunu kendisi çözseydi, hiç mesele değildi!.. Ama AK Parti ve MHP çözünce, gitti; “BOP'un stratejisi”ne dayandı iş!..
Ben, daha fazla lâf etmek istemiyorum... çünkü “milli iradenin tecelligâhı” olan Meclis, önceki gün son noktayı koydu ve “Başörtüsüne özgürlük teklifi”ni 401 ve 404 oyla kabul etti...
Evet, son kararını verdi Meclis:
“Başörtüsü, üniversitelerde serbesttir!”
İşte bu karar, “Baykal'ın suratına inen okkalı bir yumruk”tur ve Baykal “abondone” olmuştur!..
Buna rağmen, “antrenör”leri, Baykal'a “gaz” vermeyi ve “iyisin, devam et!” demeyi sürdürmektedir!..
Hiç şüpheniz olmasın ki; bay Baykal, “yıldızları saymak”tan kurtulduğunda, antrenörlerine şöyle diyecektir:
“Madem çok iyi dövüşüyorum!.. Madem iktidarı perişan ediyorum!.. İyi ama, suratıma balyoz gibi yumruk indirip, beni iki seksen yere uzatan kim?”
Evet, bunu diyecektir Bay Baykal!..
Hele bir ayılsın, mutlaka diyecektir!
-----------
İstismar ne, istismarcı kim?
Meclis'teki "başörtüsü" görüşmeleri birkaç kelime üzerine yoğunlaştı... CHP'liler ve DSP'liler, AK Parti ve MHP'yi "dürüst ve samimi olmamak"la, "örtüyü istismar etmek"le ve "güven vermemek"le suçladılar!..
Gerisini bilmem de, AK Parti Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ'ın bir sözü vardı ki; cevap olarak bütün "saldırı"lara yeterdi.
Sayın Bozdağ; "Ben Yozgat Milletvekiliyim" diye başladı söze ve "CHP'nin istismarları"na kanıt olarak dedi ki; "22 Temmuz seçimlerinden önce, Yozgat'ta başörtüsü dağıtmadık tek ev bırakmadınız... Herkese başörtüsü dağıttınız... Adapazarı'nda seçim otobüsünün üzerine başörtülü hanım fotoğrafı koydunuz... Bunlar istismar değil mi?..
Başörtüsünü istismar eden biz değiliz!.. Sizsiniz, siz!.."
Aslında, fazla da söze hacet yoktu... CHP'nin "örtü istismarı"na kanıt olarak, Adapazarı ve Yozgat örnekleri yeter de, artardı bile!.. Bir de, Baykal tarafından "Bosna'ya götürülen namus sembolü örtüler" var ama, üzerinden 15 yıl geçtiği için, onu "zamanaşımı"na sokuyor ve yorumda bulunmuyoruz!..
Ancak, CHP'lilere şunu "iyice öğretmek" gerekir: İstismar, "inanılmadan yapılan şey"dir!..
Tıpkı, CHP'lilerin yaptığı gibi!..
"İnandığını uygulayana" istismarcı denmez!


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi