Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Yasak koyarken hiç 'mutabakat' aradınız mı?

Yasak koyarken hiç 'mutabakat' aradınız mı?

önceki akşam M.Ali Birand’ın “32. Gün”ü ile Ali Kırca’nın “Siyaset Meydanı” arasında gittim-geldim... Bazen ona zıpladım, bazen ötekine zıpladım... çünkü her ikisinde de “başörtüsü” konuşuluyordu...
öncelikle şunu söyleyeyim: Birand’da, “çok büyük bir performans düşüklüğü” var... “Artık bırakma zamanı gelmiş” dersem, herhalde bana kızmaz... Zira; ne “salon”a hakim olabiliyor, ne de “konu”lara... Bence, Birand, “kendini yenileyemediği” gibi, “sermayeden yemeye” başlamış!.. Bence, bu işi “tadında bıraksa” iyi olur...
Ali Kırca’ya gelince... Kırca, önceki akşam “program” değil, “şov” yaptı... Tamam, “Programın 15. Yılı” filân ama, biraz bıkkınlık verdi... Bu, böyle ne kadar devam eder?.. Ya kendini yenileyecek, ya kepenkleri indirecek... çünkü, Kırca da “eskimeye” başlamış!..

TARTIŞMA 40 YILDIR SüRüYOR!
Bunları böylece belirttikten sonra, gelelim programlarda sarfedilen sözlere.
öncelikli olarak denildi ki;
“Türkiye’nin birçok sorunu varken, bir yandan terör bir yandan ekonomik problemler belimizi bükerken, türbanı tartışmanın sırası mıydı?”
Bu sözleri sarfeden bir insanın ya çok “sığ” ya da iri bir “sığır” olması gerekir ki, başörtüsü tartışmalarını “yersiz” ve “gereksiz” buluyor!..
Oysa, “başörtüsü” tartışmaları bugün ortaya çıkmış değildir... Bu tartışmalar tam “40 yıldır” yapılmakta, bu “yara” tam 40 yıldır kanamaktadır!
Sırası mıydı?.. Evet, sırasıydı... çok geç bile kalındı... Zira, ne “terör” biter bu ülkede, ne de “ekonomik sorun”lar!..
Onların hallolmasını beklemek demek, “çıkmaz ayın onbeşinde kırmızı kar yağmasını” beklemek demek!..
Bu öğrencilerin 40 yıl beklediği yetmedi mi?..
Bırakın hallolsun da, bir 40 yıl daha beklemekten kurtulsunlar!..
Ama o “sığ”lar ve “sığır”lar, “bekleme”nin ne demek olduğunu bilmezler!..
öyle ya;
“Tok, açın halinden ne anlar!?!”

HANGİ UZLAŞMA, HANGİ MUTABAKAT?
Bir de şu boynuna “kravat” veya “papyon” takıp da, kendilerinin “adam” olduğunu zannettiren tipler var... Onlar da; hiç utanmadan, hiç sıkılmadan diyorlar ki;
“Türban sorununun; üniversitelerle uzlaşı sağlanmadan yeni düzenleme arayışlarıyla gündeme gelmesinin sebep olduğu huzursuzluk ortamından büyük üzüntü duymaktayız... Sorunun; toplumsal mutabakatla, uzlaşmayla ve Anayasa’nın değişmez temel ilkelerine, laikliğe bağlı kalınarak çözümlenebileceğine inanıyoruz.”
Söyleyin Allah aşkına;
Böylelerine “ebleh” ve “dangalak” denmez de ne denir?..
Ulan; başörtüsü yasağını koyarken “uzlaşma” ve “mutabakat” aradınız mı ki; yasağın kalkması için “uzlaşma” ve “mutabakat” arıyorsunuz?..
Hele söyleyin bana;
“üniversitelerde başörtüsü ile okumak yasaktır” şeklindeki yönetmelik veya genelgeleri yayınlamadan önce, kime sordunuz?..
Meselâ, “başörtülü” öğrencilere; “Kızım, biz böyle bir yasak koyuyoruz. Sen ne diyorsun?” diye sordunuz mu?.. O kızların analarına, babalarına sordunuz mu?..
Yoo, hayır sormadınız!.
Hiç kimseye sormadınız!..
Tam aksine;
“Başörtümle okumak istiyorum” diyen öğrencinin ağzını kapattınız!.. Daha da olmadı; “ikna odaları”yla, “cop”larla, “tekme”lerle, “sopa”larla uyguladınız yasağı!..
Hiç kimsenin “isyanı”na, hiç kimsenin “gözyaşı”na ve hiç kimsenin “çığlık”larına bakmadan yasakladınız başörtüsünü!..
Ne “uzlaşma” aradınız, ne de “mutabakat!” “Despotça” uyguladınız yasağı!..
Şimdi kalkmış; “uzlaşma” diyorsunuz, “toplumsal mutabakat” diyorsunuz!..
çorum dolaylarında, böyleleri için bir söz söylerler: “Alan da gaçan mı?”
Bir de, çocuklar arası kavgada bir söz söylenir... çocuklar; kendilerini “keriz” yerine koyup, “uyanık” ayaklarına yatan böyleleri için, “pışşıkk” derler; “Pışşık... Senin anan güzel mi?!?”
Kaldı ki; “toplumsal mutabakat” da sağlandı, “uzlaşma” da... Toplumun “yüzde 80’i” başörtüsünün “serbest” bırakılmasını istiyorsa, daha hangi toplumsal mutabakattan, hangi uzlaşmadan söz ediliyor?..
Alın işte; “549 milletvekili”nden 404’ü “evet” demiş... Yani “5’te 4’lük” bir “mutabakat” ve “uzlaşma” sağlanmış...
Ne yapalım yani; yüzde 19’luk CHP ile yüzde 1’lik DSP “hayır” dedi diye, “uzlaşma sağlanmış” saymayacak mıyız?..
Kendinize güldürmeyin Allah aşkına!..

SEN KöSTEBEKSEN BEN NE YAPAYIM?
Bir de, şöyle eleştiri getirenler var:
“Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne türbanla ilgili 2002 yılında 333, 2003 yılında 18, 2004 yılında 12, 2005 yılında ise 3 kişi başvurmuştur. 2006 yılında hiç şikâyet başvurusu yapılmamıştır.
Ne değişti de artık cami önlerinde toplanıp bağırmıyorlar? Acaba malum odaklar sessiz kalmaları yönünde talimat mı verdi?”
Ben, bunları “kafasını kuma sokan devekuşları” gibi görüyorum... Hayır, “devekuşu” değil, bunlar “yerin altında gezinen köstebekler”e döndüler!..
O kadar “yerin altında”lar ki, yeryüzünde olan-bitenden habersizler!..
Ulan; tam 145 haftadır İzmit’te, tam 104 haftadır Ankara’da ve bir yılı aşkın zamandır Adapazarı’nda, Akçakoca’da, İzmir’de, Konya’da ve Van’da sürdürülen “Cumartesi eylemleri”ni sen görmüyorsan, bildiri okuyanları görmeyecek kadar “kör” ve çığlıkları duymayacak kadar “sağır” isen, ben ne yapayım?..
Şu hale bakın;
Adam, gözlerini sıkıca kapamış, “güneş yok, her taraf karanlık” diyor!..
Be adam; sen “köstebek” isen, sen “yarasa” isen, “güneş” ne yapsın?..
çocuklar meydanlarda bağırıyor ve “başörtüsüne özgürlük” diye haykırıyor; bunu “Mısır’daki sağır sultanlar” bile duyuyor, ama sen duymuyorsan, ben ne yapayım?..
“çığlık”ları bile duymuyorsan, git “kulak”larını yıkat!..
“Başörtümle okumak istiyorum” yazılı “pankart”ları görmüyorsan, git “göz”lerini muayene ettir!..
Ya da, “at gözlüklerini” çıkart!..
Ama, sakın ola;
“Niye bağırmıyorlar” deme!..
Ne yani;
Yıllardır bağırdılar da, sen duydun mu?

YüZDE 1 İSE, NİYE KORKUYORSUNUZ?
Uzun lâfın kısası; ne söyleseler, hangi iddiayı ileri sürseler boş!.. “Tutundukları dal”lar da çürük, “savundukları görüş”ler de!..
İler-tutar yanları yok!..
Lime lime dökülüyorlar!..
Toparlayacak olursak;
“Başörtüsü yasak” derken, kendileri bir “uzlaşma” ve “mutabakat” aramadılar ki; şimdi uzlaşma ve mutabakat demeye hakları olsun!..
Başörtülü öğrenciler, tam 145 haftadır “Başörtüsü yasağı sürüyor... Duyuyor musun?” diye haykırdılar ama “sağır” kulaklar duymadı, “kör” gözler görmedi...
Dolayısıyla, şimdi kalkıp da “niye bağırmıyorlar?” demek, tek kelimeyle “insafsızlık” ve “vicdansızlık”tır!..
Bırakın artık “mağrur” pozlarını da, “mağdur” edilen onbinlerce genç kızın sesini duyun!..
“Bahane” aramaktan vazgeçin artık!..
Hem “Başörtüsü mağdurlarının yüzde 1 oranında olduğunu” söylüyorsunuz, hem de bu yüzde 1’den korkuyorsunuz!..
Yalan söylüyorsunuz!..
Ya, “yüzde 1” yalandır, ya da “korku”larınız!..
Yüzde 1’den hiç korkulur mu?..
Korkmayın!..
Zira, korkunun ecele faydası yoktur!..
Korkmayın!..
Sizin başörtülülere reva gördüğünüz zulmü, başörtülüler size yapmaz!.
çünkü onlar “insan”dır!.. çünkü onlar “merhametli”dir!.. çünkü onlar “Müslüman”dır!..
Müslümanlar “zalim” olmazlar!..

--------

Taşlar bağlı, köpekler serbest!
Başkent İnanç özgürlüğü Platformu'nun her Cumartesi günü Abdi İpekçi Parkı'nda gerçekleştirdiği "başörtüsüne özgürlük" eylemleri, ikinci yılını geride bırakıyor. Tam 104 haftadır inanca saygı ve başörtüsüne özgürlük için Cumartesi günleri Abdi İpekçi Parkı'nda eylem yapan Ankara İnanç özgürlüğü Platformu'nun bugünkü eylemine geniş katılım bekleniyordu...
Ancak, ne oldu bilinmez; "başörtüsü"nden sonra, "başörtüsüne özgürlük istemek" de yasaklandı!..
Gerekçe çok ilginç: Aynı yerde ve aynı saatlerde "başörtüsü karşıtlarının mitingi" varmış!..
Doğrusu, "Ankara Valiliği'nin tavrı"nı hâlâ anlayabilmiş değilim... Eğer bir "provokasyon" endişesi varsa; "yasakçı güruh"un mitingini yasakla!..
Ya da, ikisini birden yasakla!..
Ama bugün, "başörtüsüne hayır" diyenler istediği gibi bağıracak, "başörtüsüne özgürlük" isteyenler susacak!..
O sözün, tam sırasıdır... Ne biçim "köy" bu?!? "Taş"ları bağlamışlar, "köpek"leri salmışlar!..
Valiliğin yaptığı tam da budur!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi