Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Artık ayıp olmuyor mu Başkan?

Artık ayıp olmuyor mu Başkan?

Buradaki ‘Başkan’, tahmin ettiğiniz üzere, ‘Basın Konseyi’nin değişmez, değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez başkanı, çok kıymetli başyazar Oktay Ekşi oluyor.

Eskiden olsa,‘İllegal Basın Konseyi’ derdim.

Şimdi diyemiyorum.

Oktay Bey dostum artık.

En azından beraber oturmuşluğumuz, yemişliğimiz içmişliğimiz var.

İnsan dostlarını kırmaz, kırmak istemez.

Fakat bu, kendisini ‘mahkeme’ yerine koyup kafasına göre yargılama yapan ‘Basın Konseyi’nin ‘illegal’ olmadığı anlamına gelmiyor.

İllegaldir...

Para harcama yetkisi dahi bulunmamaktadır.

Bu nedenle, bazı akçalı işleri ‘Basın Konseyi Dayanışma Vakfı’ üzerinden yürütmektedir.

Neyse, konumuz bu değil.

Konumuz, değerli dostum ve büyüğüm Oktay Ekşi’nin anıştırmaları...

Kendisi, bu satırların yazarını okuduğunu ve takdir ettiğini söylüyor. üslup itibariyle de Falih Rıfkı’ya benzetiyor, eksik olmasın.

Ben de kendisini büyük bir zevkle okur ve takdir ederim. Tavrını ve celadetini Ahmet Emin Yalman’a benzetmek isterdim ama, hiç benzemiyor.

Falih Rıfkı’yı bana kaptırmasaydı, ‘Hah, demokrasiyi anlama, kavrama ve içselleştirme konusunda tam da Falih Rıfkı’ derdim.

Bunu da diyemiyorum.

Esasında benzetecek kimseyi de bulamıyorum.

Sadece ona benzeyenler var. Mesela, Doğan Heper... Mesela Nail Güreli... Tavır, yordam ve üslup itibariyle fena halde Oktay Ekşi’ye benziyorlar. Fakat, onun kadar başarılı ve etkileyici değiller.

Oktay Bey hem ‘başarılı’, hem ‘etkileyici’, hem de hem cesur...

Sevimli de...

Dostluğunu kazandıktan sonra yazılarını daha bir dikkatli okumaya başladım ve şunu gördüm:

Oktay Bey, ‘demokrasi’ fikriyatından hiç hazzetmiyor.

Biraz çabalasa, ‘Demokrasi dedikleri nedir? Demokrasi dedikleri başıbozukluktur, anarşidir, irticadır’ diyen Falih Rıfkı’yı da aşacak.

Mesela, ‘türbanlı öğrencilerin üniversitelere girmesine’ olanak vermeyi amaçlayan Anayasa değişikliğini ‘özgürlükler’ adına savunanlara (ifade şekli Oktay Bey marifetidir) çok kızıyor. ‘öteki’nin hukukunu (tabir-i amiyane ile) hiç sallamıyor.

Bu hükümetin (tabii tüm sağ hükümetlerin) yapıp ettiklerini de kuşkuyla karşılıyor.

Hadi bunu anlıyoruz, Oktay Bey’den ‘açık’ bir tavır beklemiyoruz.

Liberal demokratlar gibi düşünmesini de istemiyoruz.

Fakat, yerli yersiz yaptığı anıştırmalar var ki, işte buna ‘dur’ demek istiyoruz.

Hep merak etmişimdir... ‘Demokrat Parti’ dönemi yaşanmasaydı ve Menderes diye biri olmasaydı Oktay Bey ne yapardı acaba?

Ne yazardı?

Herhalde konu sıkıntısından kurdeşenler dökerdi.

Neredeyse her yazısında Menderes dönemiyle ilgili bir anıştırma, bir benzetme, bir atıf...

Oktay Bey, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlarını ‘Menderes’in akıbeti’yle korkutmayı çok seviyor.

Daha önce Demirel’i ve özal’ı korkuturdu.

Şimdi Erdoğan’ı korkutuyor.

Hemen hatırlatalım: ‘Korkutulma rekoru’ Erdoğan’da.

Dünkü yazısında şöyle diyordu: ‘Sayın Başbakan bir zamanlar üniversite öğretim üyelerine çok kızan bir Başbakanı anımsatıyor. Söz konusu Başbakan bazen Meclis’teki çoğunluğun, üç beş profesör kadar iyi bilemeyeceğini çok geç öğrendi.’

Demek istiyor ki, profesörlerle cebelleşen Menderes asıldı...

Erdoğan da hem profesörlerle cebelleşiyor, hem de türbanı serbest bırakmaya çalışıyor...

Ben de diyorum ki:

Ey Oktay Ekşi...

Düşüncenizi yazın, karşı oluş gerekçenizi tüm açıklığıyla ortaya koyun.

Bu sizin hakkınız...

Zırt pırt Menderes ve ‘darağacı’ imasında bulunmak da ne oluyor?

Erdoğan’ı da mı assınlar, ne demek istiyorsunuz?

Bu anıştırmalar yakışıyor mu sizin gibi ‘demokrat’ olma iddiasındaki çağdaş bir insana?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi