İncecikten bir kar yağar...

İncecikten bir kar yağar...

Üstad Sadettin Kaynak’ı bilirsiniz.. Türk Sanat Musikisine pek çok eser kazandıran, aynı zamanda bestelediği şarkıların güftesini de yazan nadide bestekarlarımızdandır merhum Sadettin Kaynak!...Bugün bile dillerden düşmeyen pek çok unutulmaz şarkılara imza atmıştı..
Hatırlayabildiğim kadarıyla, Nihavent bir eser olan Gönül nedir bilene gönül veresim gelir.. Leyla bir özge candır(Segâh).. Niçin baktın bana öyle (Uşşak).. Yadeller aldı beni (Hicaz).. Çile bülbülüm çile (Muhayyer).. Muhabbet bağına girdim bu gece (Hicaz-Bu eseri aziz Peygamberimize ithaf ettiği söylenir).. Gönlüm seher yeli gibi (Hüzzam).. Kara bulutları kaldır aradan (Karcığar).. Enginde yavaş yavaş (Hicaz).. Benim yârim gelişinden bellidir (Hicaz).. Dertliyim ruhuma hicranını sardın da yine (Segâh/Nihavent).. Leylakların hayali (Hüzzam).. Tel tel taradım zülfünü (Hicaz).. Ben güzele güzel demem (Mahur) ve daha birçok eser..
Hafız Sadettin Kaynak Hoca uzun yıllar Sultanahmet Camii’nde 2. imamlık yapmıştı..
Ayrıca Fatih-Çarşamba semtindeki Kanuni Sultan Süleyman Han’ın yaptırdığı, bahçesinde cennetmekan Padişahlar Yavuz Sultan Selim’in ve Sultan Abdülmecit Han’ın medfun bulunduğu Sultanselim Camii’nin de başimamıydı..
Gelelim mevzumuza..
1940’lı yıllar.. İstanbul çok soğuk bir Şubat yaşamakta ve bolca kar yağmaktadır.. Sadettin Hoca, öğle namazını müteakip Sultan Selim Camii’ndeki imam odasında otururken gözleri bir an nefis bir ritimle ve birbirine deymeden süzülüp yere düşen kar tanelerine takılır.. Bir müddet camdan hayran hayran bakar.. Ve aklına hemen Karacaoğlan’ın o meşhur mısraları gelir;
“İncecikten bir kar yağar tozar elif elif diye..
Deli gönül abdal olmuş gezer elif elif diye..”
Bu sözler 5-10 dakikanın içinde segâh makamında bir beste olur..
Hepimizin çok sevdiği, bugün bile zevkle söylenen ve keyifle dinlenen şarkının hikayesi böyledir..
Mevla Teala(cc) Sadettin Kaynak Hoca’ya rahmet ihsan eylesin..
¥
NEYZEN TEVFİK MUHABBETİ..
Neyzen Tevfik’i tanımayanınız var mıdır?.. Tahmin etmiyorum.. Edebiyata biraz meraklı olanlar Neyzen’i mutlaka bilirler..
Evet.. Sözünü kimseden esirgemeyen, gözünü de budaktan sakınmayan bir şair, bir ney ustasıdır Neyzen!..
Hayatı müddetince çok içki tüketmiş.. Parası pulu olmamış.. Üç kuruşu varsa onu da kendisinden daha garibanlarla paylaşmış birisi..
“Aksedince gönlüm Şems-i hakikat pertevi..
Meyde Bektaşi göründüm, Neyde oldum Mevlevi”..
diyen bir acayip adem!..
1879’da Muğla'da başlayan hayatı 1953’te İstanbul’da son bulmuş.. Cenaze namazı Beşiktaş'ta Sinan Paşa Camii'nde kılınmış.. Caminin avlusundan taşan kalabalık; ana caddeleri, kahveleri, yolun karşısındaki Barbaros Bulvarı’nı doldurmuş.. Bürokratların, memurların, profesörlerin ve ileri gelen zevatın yanı sıra, kılıksız kıyafetsiz kişiler, sarhoşlar ve sokak serserileriyle karışık bin bir çeşit insan bir araya gelmişler ve uğurlamışlar Neyzen Babayı Berzah alemine..
Neyzen Tevfik yukarıda da belirttiğim gibi kafasının tası attığı vakit gözünü kırpmadan sözünü esirgemeden konuşan bir insan!.. Nerede, neyi, ne zaman konuşacağı da belli olmayan bir kişiliğe sahip..
Çok hoşuma giden bir dörtlüğü var..
Dörtlüğün hikayesi şöyle..
Üstad bir gün ekabirlerin oluşturduğu bir toplantıya gitmiş.. “Ney üfle” demişler, o da başlamış üflemeye.. Bakmış ki kendisini dinleyen hayli az.. Herkes birbiriyle sohbet edip makara geçiyor.. Neyzenin neyini tabiri caizse kimse iplemiyor!.. Neyzen hemen ney çalmayı bırakmış ve görgüsüz güruha bakın neler söylemiş..
“Sanma ciddiyet ile sarf eylerim sanatımı / Ney elimde suyu durmuş kuru musluk gibidir / Bezm-i meyde süfehanın saza meftun oluşu / Nazarımda su içen eşşeğe ıslık gibidir”
Neyzen ustanın bir de “GEÇER” isimli bir şiiri var ki oldukça ibretli.. Alabilene tabii.. Ya da anlayana..
Şiir uzun.. Birkaç kıtasını paylaşayım sizlerle.. Bakın ne ifadeler kullanmış Neyzen!..
“Izdırabın sonu yok sanma, bu âlem de geçer..
Ömr-i fâni gibidir, gün de geçer, dem de geçer..
Gam karar eyliyemez hânde-i hurrem de geçer..
Devr-i şâdi de geçer gussa-i mâtem de geçer..
Gece gündüz yok olur, ân-ı dem âdem de geçer..
Bu tecellî-i hayat aşk ile büktü belimi..
Çağlayan göz yaşı mı, yoksa ki hicrân seli mi?..
İnliyen sâz-ı kazânın acaba bam teli mi?..
Çevrilir dest-i kaderle bu şu’ünun filimi..
Ney susar, mey dökülür, gulgule-i Cem de geçer..
Serseri Neyzen’in aşkınla kulak ver sözüne..
Girmemiştir bu avâlim, bu bedyi’ gözüne.
Cehlinin kudreti baktırmadı kendi özüne..
Pir olur sâkiy-i gül çehre bakılmaz yüzüne..
Hâk olur pîr-i mugan, sohbet-i hemdem de geçer”

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi