Kemal Belgin

Kemal Belgin

Fasa-fiso ve Efsane!

Fasa-fiso ve Efsane!

Erbakan hocamın o lafı ne de güzeldir; “Faso, fiso…” Gerçekten de günümüz Beşiktaş teknik heyeti için, menaceriyle birlikte tabii ki, bu yakıştırmayı yapmalıyız. Yapmalıyız ki, onca paranın karşılığı kurulan kadronun ehil ellerde olmadığını anlatmış olabilelim… Tabii ki anlayana…

Kayserispor bizim ligin, bana göre, en iyi üç beş kadrosundan birine sahiptir. En azından 15-16 kişilik de olsa bu kadro, ligde ne kadar büyük varsa hepsini dize getirebilecek düzeydedir. Ancak ne var ki, onun da hocası maçın gidişatına göre oyuncu değişikliklerinde hem rötar, hem de yanlış tercihler yapmaktadır. Böyle bir takım karşısına, hem Delgado, hem de Rico’lu bir takımla çıkmayı düşünen ve uygulayan hoca, bir de yukarıda bahsettiğim takımın başında iki sezon kalmışsa, hoca mıdır sizce? Asıl önemli olanı da, bu sütunlarda çok önceden yazdığım bir büyük hatanın bedelinin ödenmesi idi… Holosko alınırken, Koray verilir miydi? İşte Cisse olmayınca Beşiktaş’ın nasıl sıradan bir takım haline geldiğini gördük… Köprüsü olmayan ve bir yakasından diğerine geçilemeyen bir manzara… Ne tuhaf! Delgado solda, Holosko sağda, ortada Rico ve Serdar, yine solda Tello ve Nobre ilerde… Bu kurgunun herhangi bir biçimde tehlike ve pozisyon oluşturması mümkün mü? Değil tabii ki… Peki, ya ikinci yarıdaki film… Rico tek başına ön libero, Holosko ile Nobre çift santrfor, Tello ve Delgado üst üste solda… Ya daha fecisi… Nobre çıkıp yerine balıkçı golcü Batuhan giriyor… Yeni transfer stopere geçiyor, Gökhan santrfora, Batuhan’ın yanına… Tam bir futbol komedisi…Bunu Avrupa’nın belli başlı futbol ülkelerinde yapsanız, gazetelerin sayfaları karikatürden geçilmez… Sonuç mu? Tabii Beşiktaş yarım porsiyon pozisyonla maçı 2-0 veriyor… Şayet Gökhan, ikinci yarının hemen ilk başında oyuna girse, fark da artacak… Ve bana göre Beşiktaş atlama maçını kaybederek, şampiyonluk yarışında iki ezeli rakibinden sonraki şans sırasına düştü.
Ve Galatasaray… Yerli malı takım… Fenerbahçe maçının iyi futbol oynayan ve galibiyeti kaçıran tarafı… Karşısında Digitürk ihracatı Yılmaz Vural’ın takımı Manisaspor… Siz Galatasaray’ın çok koşan bu takımına karşı rakiplerden uzak kalıp, top atraksiyonu yapmaya kalkışırsanız, fark yersiniz tabii ki… Peki, formül ne olmalıdır… Pres, bozma ve sonra oynayabilme… Fenerbahçe sadece oynamayı yeğleyince, daha doğrusu yapısı buna uygun olduğundan ne hallere düştü, Yılmaz hoca bunu görememiş… İkinci yarıda zaten yenildik diye basınca, işler ne kadar değişti değil mi ? Hakan Şükür için milli maçtan sonra, “Nefes alıyor ve sakat değilse, Hakan her zaman oynar” demiştim… Daha aradan üç gün geçti Hakan beni haklı çıkardı. Teşekkürler büyük oyuncu ! Serkan, Barış ve Arda’dan kurulu ön orta alan, arkasında Topal ve Hakan’ın arkasında dolaşan ümit Karan’la felaket bir orta alan mekanizması oluşturuyor. çok koşuyorlar, çok basıyorlar, çabuk kalabalıklaşıyorlar ve fena da top yapmıyorlar… Burada ümit Karan’ın bu yeni rolünü mükemmel başarması çok ilginç… Ben ümit’i, devamlı atraksiyon yapmayı seven, takıma katkıda bulunmayan bir oyuncu olarak çok eleştirmiştim. Ama Fenerbahçe maçıyla başlayan bu yeni ve zor görevini çok iyi beceriyor… Hatta hatta Lincoln’den bile… Daha dengeli yer değiştiriyor ve kalıba çok dikkat ederek, saha açığı vermemeye çalışıyor. Lincoln maça avdet ettikten sonra, bildiğince oynamaya başlayınca Galatasaray kalesi gol sağnağı altında kaldı ve bir aralık beş atmış olmasına rağmen soğuk terler döktü… Buna dikkat! Şimdi artık hep yerliler mi, oynayacak diye soru ortaya çıkabilir… Neden olmasın… Futbol kazanan takım bozulmaz diye bir kural vardır… Ama nereye kadar?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Kemal Belgin Arşivi