M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Tasavvuf Düşmanı Vehhabîler

Tasavvuf Düşmanı Vehhabîler

"İSLAM'da tasavvuf yoktur, tasavvuf şirk, küfür ve dalâlettir" gibi sözler Ehl-i Sünnet ve Cemaat ulemasına ait değil; Vehhabîlere aittir. Binaenaleyh bu gibi aşırı görüşler biz Sünnî Müslümanları bağlamaz ve bunlara asla itibar etmeyiz.

Gerçek İslâm tasavvufunun Hind'ten, Kadim Yunan'dan, şuradan buradan geldiğini iddia edenler de yalan söylüyor.

Tasavvuf İslâm'ın ahlâk, zühd, bâtın boyutudur. Gerçek tasavvuf yüzde yüz Kitab'a, Sünnete, Şeriata uygundur.

İmamı Gazalî hazretlerinin, el-Munkizu min ed-dalâl kitabında buyurduğu gibi İslâm'ı en iyi anlayanlar, en iyi yaşayanlar, en takvalı ve kâmil Müslümanlar sûfîlerdir.

Evliyaurrahman'ın çoğu sûfîler içinden çıkmıştır. Gerçek sûfîler her asırda yeryüzünde Allah'ın şâhidleri olmuşlardır.

Gerçek sûfîler Resûl-i Kibriya aleyhissalatü vesselam Efendimizin vekilleri, varisleri, halifeleri olmuşlar ve onun sünnetini yaşamış ve yaşatmışlardır.

Gerçek sûfîler kuru lâfla değil, hâl ile İslâm'ı tebliğ etmişler ve nice insanın hidâyetine vesile olmuşlardır.

Gerçek sûfîlere bakan onlarda İslâm'ı görür.

Gerçek sûfîler insanın en büyük düşmanı olan nefs-i emmâre ile büyük cihad yapmışlardır.

Gerçek sûfîler yalancı, aldatıcı, azdırıcı dünya tuzaklarına düşmemişler ve Müslümanları da bundan korumak için çalışmışlardır.

Gerçek sûfîler emr-i mâruf ve nehy-i münker yapmışlardır.

Gerçek sûfîler İslâm'ın baş emri olan beş vakit namazı dosdoğru kılmışlardır.

Gerçek sûfîler Kur'ân'ın ve Sünnet'in askerleri olmuşlardır.

İhlâs, sıdk, vefa, seha, mürüvvet, fütüvvet gerçek sûfîlerin hasletleridir.

Tasavvuf düşmanları bazı meczubîn'in şatahatını ön plana çıkararak saldırıyor. Şathiyat örnek olmaz. Tasavvuf şathiyat değildir.

Cihan tarihinin gördüğü en büyük ve doğru devlet olan (Kuruluş ve yükseliş devrini kasd ediyorum) Osmanlı'ya bakalım. Sultan Osman Gazi Han'dan, Son Padişah Vahidüddin Han'a kadar bütün Selâtin-i Osmaniye (nevverallahu merakidehum) tasavvuf ve tarikat mensubu idiler, bir veya birkaç şeyhe intisabları vardı. Tasavvuf ve tarikat olmasaydı Devlet-i Aliyye 600 sene değil, 60 sene pâyidar olamazdı.

Osmanlı sultanları dünya sultanı olarak mâneviyat sultanlarına tâbi olmuşlardır. Onların büyüklükleri ve sultanlıkları buradadır.

Selâtin-i Osmaniye'nin çoğu büyük velidir. Bu velayete tasavvuf ve tarikat sayesinde nâil olmuşlardır.

Osmanlı devleti sadece ordularıyla değil şeyhleri ve dervişleriyle de fütuhat yapmıştır.

Gazi Sultan MehmedHan-ı Sâni efendimiz henüz 21 yaşında iken İstanbul'u, biiznillahi teala, şeyhi ve mürşidi Akşemseddin hazretlerinin dua ve himmeti ile almıştır.

Asıl bid'at, Vehhabîlerin ve diğer bazı ehl-i bid'atin tasavvufu ve tarikati inkar etmeleri, bid'at saymaları, sûfileri müşrik ve kâfir ilan etmeleridir.

Tasavvufu kaldırın, Osmanlı'dan ne kalır?

Vehhâbîlik hareketi Osmanlı İslâm devletine ve Hilafet-i İslâmiyeye karşı tuğyan ve isyandır.

Vehhâbîlerin Osmanlılar gibi fütuhatı var mıdır?

Vehhâbîler, baştan beri İngiliz ve düvel-i muazzama-i Salîbiyye tarafından desteklenmiştir ve el'an desteklenmektedir.

Bugün ABD ayakta duruyorsa Vehhâbîlerin ABD bankalarında sakladıkları bir trilyon dolarla durmaktadır.

Tarih boyunca Fahr-i Kâinat Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimize en büyük saygıyı Osmanlı sultanları, Osmanlı devlet ricali, Osmanlı Müslümanları göstermiştir.

Resûlullah'ın kubbesini yıkacağız, nâşını kabrinden alıp başka yere gömeceğiz, toprağını da düzleyeceğiz diyen Vehhâbîlerde Peygamber-i zîşan efendimize hürmet var mıdır?

Tarih boyunca Hulefa-i Râşidin (radiyallahu aleyhim ecmain) devrinden sonra Tevhid bayrağını en fazla yüceltmiş, en fazla fütuhat ve i'lâ-i kelimetullah yapmış devlet ve topluluk Osmanlı'dır.

Osmanlı atalarımız Din-i Mübin-i İslâm, Kur'ân, Sünnet ve Şeriat-ı garra-i Ahmediyye yolunda milyonlarca şehid vermiştir.

Bunca mü'mine, şehid, gaziye, fâtihe, din hizmetkârına, ulemaya, meşayihe, mürşitlere, evliyaullaha; müşrik, kâfir ve sapık diyenler ne kadar hayâsız ve insafsız kişilerdir.

Onlardan petro-dolarlar alıp mü'min, muvahhid, muhlis ecdadını sövenlere yazıklar olsun.

Yâ Rabbi içimizdeki beyinsizler yüzünden bizi helâk etme...

KAPI ÇALDI...

KAPININ zili acı acı devamlı şekilde çalıyor. Biraz gecikiyorum, kapının tahtasına hızlı hızlı sert sert vuruluyor. Sesleniyorum: Kim o? Biz, görüşmek istiyoruz.Siz kimsiniz? Üç okuyucunuz...

Randevu almadan gelmişler. Evin durumu müsait değil, çarnâçar "Bekleyin, giyinip geliyorum..." diyorum. Onları civardaki bir otelin bahçesine götürüyorum, çay ikram ediyorum.

Görüşme için özel bir konu, benim yapabileceğim bir hizmet var mı diye soruyorum. Yoook diyorlar, şöyle geçerken bir uğrayalım dedik. Özür beyan ediyorum, yaşlandım durumum görüşmeye pek müsait olmuyor diyorum.

Bir saat kadar oturuyoruz.Bendenize yönelttikleri sorulardan bazısı:

Yaşınız kaç?.. Oturduğunuz yer sizin mi? Sadece daire mi, yoksa binanın tamamı mı?.. Fethullah Hocaefendi sizce ne yapıyor, ne yapmak istiyor?.. Şeyh Nimran Efendi sizce samimî mi değil mi?.. Nümune bey hakkında söylenenler doğru mu?.. Hiromit hanımın tesettürünü beğeniyor musunuz?.. Münevver cinayeti... Kedileriniz nasıl?.. Muftaraka't-turuk meselesi hakkında görüşleriniz...

Bu gibi sorular pek hoşuma gitmiyor. Gıybet olabilir... Faydasız boş ipe sapa gelmez sorular, konular.

Bir saat sonra ayrılıyoruz. Sohbet ve yarenlikten hoşlandılar mı, yoksa sukut-i hayale (hayal kırıklığına) mı düştüler?

Allah yardımcımız olsun...

CUMA VE CUMARTESİ

CUMA namazını Kasımpaşa'da Piyale Paşa Camii'nde kıldım. Bina Mimar Sinan'ın bir şaheseri. Bir müddet önce restorasyon gördü. Her yeri tertemiz bakımlı.

İmam efendinin kıraati harika. Sırf onun Kur'ân okumasını dinlemek için uzak yerlerden gelinebilir. Namaz kılınırken kendimi Mekke'de zannettim.

Caminin etrafındaki binalar, şehirleşme veya betonlaşma berbat mı berbat. Hayır hayır, bu binaları yapanlar, Piyale Paşa Camii'ni yapanların torunları olamaz...

Caminin önünde İstanbul'un son bostanlarından biri var!

Cumartesi öğle namazını Çemberlitaş'taki Gazi Atik Ali Paşa Camii'nde kıldım. O da Mimar Sinan yapısı. İstanbul'un çok temiz ve bakımlı, İslâm mâbetlerinden. İmamı, İlahiyat Fakültesi mezunu, ayrıca sosyoloji konusunda doktora vermiş Âdil ŞahinHoca.

Yüksek tahsilli, nüfuzlu, okumuş, şık kostümlü, kravatlı, pahalı ayakkabılı, ensesi kalın, cüzdanı dolu Müslüman yüksek tabaka vakit namazlarında camilere gelmiyor. Onlar genellikle rantı çok severler. Cemaatle namazda rant olsaydı, ön safta arz-ı endam ederlerdi.

Adil hocanın namaz kıldırmasını beğeniyorum. Müezzin kad kametissalat derken o hemen iftitah tekbirini alıyor. Bazı imamlar, ikamet bitiyor, beş-on saniye sonra başlangıç tekbiri alıyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi