Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Bir de siz buyrun ''samimiyet testi''ne

Bir de siz buyrun ''samimiyet testi''ne

"Yeniçeri hikâyesi" malûm... Hz. İsa Aleyhisselâm'ı "Yahudi"lerin ihbar ettiğini öğrenen bizim Yeniçeri askeri, bir "Yahudi"nin yakasına yapışıp hesap sormuş; "Nasıl yaparsınız bu alçaklığı?"... Yahudi, "Hele sakin ol" demiş; "O olay yüzyıllar önce oldu!.." "Olsun" demiş, bizim Yeniçeri; "Ben, daha yeni duydum!"
Kartel gazete ve televizyonları da bu hesap... "Müflis tüccar"ın eski defterleri karıştırıp da, "kendisine borçlu kişileri" araması gibi, kartel medyası da, "eski olayları" gündeme getiriyor ve üstelik bunları "yeni" gibi sunmakla kalmıyor, "180 derece tersinden" kakalıyor!..
Irak/Musul'daki "Yezidi genç kız" ile "Müslüman delikanlı"nın hikâyesini biliyorsunuz... Yezidi kız, Müslüman delikanlıya kaçtığı için, "ailesi ve Yezidi topluluğu" tarafından taşlanarak yani "recm" edilerek öldürülmüştü!..
Milliyet internet sitesi de, bu olayı "tamamen tersine" çevirmiş ve genç kızın "Müslümanlar tarafından öldürüldüğü" havası içinde vermişti!..
Olayın asıl ilginç tarafı;
Bu olayın, "9 ay 8 gün önce" meydana gelmiş olmasıydı... Evet, "recm" olayı "9 ay 8 gün önce" meydana gelmişti ama, herhalde Milliyet, bizim Yeniçeri askeri gibi "yeni duymuş"tu!..
Hayır, elbette yeni duymamıştı!..
O gün, Meclis'te "başörtüsüne serbestlik" getiren "Anayasa değişikliği oylaması" vardı!..
Adına ister "hin"lik deyin, ister "cin"lik, Milliyet, o gün "görevini" yapmış, "din ve dindarlar aleyhinde" bir hava oluşmasını sağlamak için, yapması gerekeni yapmıştı!..
Sadece Milliyet mi?.. Bazı "televizyon"lar da; "hıyarım var" diyen birinin peşinden, "tuzluğu kapıp da koşanlar" gibi, "9 ay 8 gün önceki" bu habere balıklama atlamış, "örtü aleyhinde atmosfer oluşturma" yönünde, onlar da çok büyük bir görev ifa etmişlerdi!..
çünkü, o haberleri izleyen vatandaşlar, "olayın yeni meydana geldiğini" zannetmişlerdi!..
Bir okuyucum yazmış;
"Ne yalan söyleyeyim" demiş, "bu zokayı ben de yuttum... Ve zannettim ki, Yezidi kızı Müslümanlar recm etmiş!.. Doğrusu üzülmüştüm.. Ama ertesi gün Ayna'yı okuyunca, gerçeğin tamamen farklı olduğunu öğrendim... Evet, öğrendim ama iş işten geçti!.. Şu anda öfke doluyum... Beni enayi, keriz ve aptal yerine koydukları için öfkeliyim!..
RAMAZAN'DAN 5 AY SONRA ORUç BASKISI!
"Eski olay"ları, aylar sonra "yeni" gibi sunanlar, sadece Milliyet'ler, Cine-5'ler, CNN Türk'ler mi?..
önceki akşam baktım, Fatih Altaylı'nın sunduğu Kanal-1 ana haberlerinde de bir "müflis tüccar" örneği vardı!..
Hani, merhum Nasreddin Hoca'ya sormuşlar; "Eskimiş ayları ne yaparlar?" diye... O da, "eskimiş ayları kırpıp kırpıp yıldız yaparlar" diye cevap vermiş ya, kartel gazeteleri gibi, Fatih Altaylı da "bayat" haberleri kırpıp kırpıp "star"laştırmaya çalışıyor!..
"16 yaşında bir lise öğrencisi" ile "babası"nı haber yapmışlar!.. Baba, "psikolojisi bozuldu" diyerek, kızını okuldan almış... "Tedavi" görüyormuş!.. Yersen!..
Peki, niye bozulmuş kızın psikolojisi?
"Oruç baskısı"(!)ndan!..
Şaşırdınız değil mi?..
Şaşırmakta haklısınız... Zira, "Ramazan Ayı"nın üzerinden "tam tamına 5 ay" geçti!.. Bugün, 6. ay başladı!..
Bu, ne haberciliktir ki;
üzerinden "5 ay" geçen bir olayı, "yeni" olmuş gibi kakalıyorsun millete!..
"Oruç ayı"nın üzerinden geçmiş 5 ay!.. Şimdi kalkmış "oruç baskısı" olarak haber yapıyorsun!..
Ne için?.. Ne amaçla?..
Belli ki;
Derdin "üzüm yemek" değil!..
Sen, "bağcıyı dövmek" istiyorsun!..
Tamam; döv dövmesine de, bari "ayağı yere basan" bir haberle döv!..
Ekrana "bayat" haber getirip de, millete; "Haydaaa!.. Bu da nereden çıktı?" dedirtme!..
Kısacası, "güldürtme" kendine!..
BURUNLARINDAN KIL ALDIRMAZLAR!
"Yeniçeri askeri!.. Yezidi kız... Liseli kız" örneklerini özellikle verdim ki; kim hangi "niyet"tedir, kim hangi "tıynet"tedir ve nasıl bir "zihniyet" taşımaktadır, iyice göresiniz!..
Dikkat edin; "niyet okuyuculuğu" yapmıyorum. "Olay"ları, "insan"ları ve "yaptıkları"nı olduğu gibi yazıyorum ki; kararı siz veresiniz!..
Ama onlar böyle yapmıyor!..
"Faili meçhul bir olay"dan hareketle "genel bir hüküm" veriyorlar!..
Meselâ, "laikçi biri" ile ilgili "aleyhte kullanılabilecek" bir olay var.. Adam veya madam, "yolsuzluk" yapmıştır, "hırsızlık" yapmıştır veya "ahlâksızlık" yapmıştır!..
Diyelim ki; "Bu laikçilerin hepsi böyle!" demeye hazırlanıyorsunuz veya öyle dediniz!..
"Savunma"ları hazırdır:
"Kötü bir örneği genelleyemezsiniz!.. Bir sepet elma veya armudun içinde çürükler de olabilir!.."
Doğru... Ama aynı savunmayı "sakallı" veya "başörtülü" bir Müslüman'dan esirgerler!..
Esirgemek ne kelime... "Sakallı" ve "başörtülü"nün "pire" kadar bir hatasını büyütüp "deve"leştirmekle kalmazlar, bir de "bütün Müslümanlar"a kara çalarlar:
"Bunlar böyledir işte!"
Demek istediğim şu:
"çifte standartçı" tavırları adeta genlerine işlemiştir.
Meselâ, "sempati" ile bakmadıkları Müslümanlardan "empati" beklerler!..
Kendileri hiçbir zaman "fedakârlık" yapmazlar ama, bu taraftan "anlayış" beklerler, "taviz" isterler!..
Hiçbir zaman burunlarından kıl aldırmazlar!..
EZBER BOZACAK BİR öNERİ!
Şimdi buna "somut bir örnek" vermek istiyorum...
Ertuğrul özkök, önceki gün "Ezber bozacak bir öneri" başlıklı bir yazı yazdı.
"Ezber bozacak öneri"yi yapan Ankara üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Ali Ulusoy idi.
Ali Ulusoy özetle diyordu ki;
"Tamam; üniversitede türban serbest bırakılsın!. Ama ilk ve ortaöğretim öğrencileri ile kamu görevlilerinin görevleri esnasında türban takması yasaklansın!..
Bu da Anayasa ile teminat altına alınsın!"
Ertuğrul özkök işte bu öneriye "mal bulmuş mağribi" gibi sarılıyor ve diyordu ki;
"Samimiyseniz, buyrun size iyi bir samimiyet imkânı!.. Türbana teminat Anayasa'ya girdiğine göre, sınırlaması da girsin!"
Ertuğrul, öneriyi yapan Ali Ulusoy'u takdim ederken, bu sözleri söyleyen kişinin "laikçi" ve "laikperest" ifadeleriyle küçümsenecek ve alaya alınacak bir insan olmadığına vurgu yapıyordu.
BU DA EZBER BOZACAK TESBİT!..
Bir an için, Ertuğrul'un "sağlam bir kaynak" bulduğunu düşündüm!..
Ancak muhabirimiz Kenan Kıran, bir yazı getirdi önüme ve dedi ki;
"Ertuğrul özkök Bey'in görüşlerine kaynak gösterdiği Doç. Dr. Ali Ulusoy'un başka görüşleri de var"..
Bu görüşler, Ankara üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi'nde yayınlanmış... Ne yalan söyleyeyim, hepsi de "Ertuğrul'un yüzünü kızartacak" cinsten!..
"Allah Allah" dedim;
"Ertuğrul bu adamı tanımıyor mu acaba?.. Ya da, görüşlerinin işine gelen kısmını mı aldı?"
Malûm, çetin Altan'ın köşe başlığı "Şeytan'ın Gör Dediği"dir.. öyle anlaşılıyor ki, Ertuğrul da, "Şeytan'ın Gör Dediği"ni görmüş!..
Eğer, "meleklerin gör dediğini" de görebilmiş olsaydı, Doç. Dr. Ali Ulusoy'un şu görüşlerini de görürdü:
¥ “(…) Nitekim bildiğimiz kadarıyla Türkiye’de radikal İslâmcılar hiçbir zaman üniversitelerde başını örtmeyen kız öğrencileri hedef alan kayda değer bir baskı eyleminde bulunmamışlardır. Tersine, asıl inancı gereği başını örten öğrencilerin, üniversitelere alınmamaları aşırı dinci çevreleri eylemler yapmaya itebilecektir.”
¥ “üniversitelerde bazı öğrencilerin türban takmasının, türban takmayan Müslüman öğrenciler için psikolojik baskı oluşturacağı düşüncesi ise bazı durumlarda doğru olabilmekle beraber, bu olguya hukuksal bir sonuç bağlamak olanaksızdır ve bu olasılığı tüm türbanlı öğrencilere üniversiteye girmeyi yasaklamak gibi ağır bir sonuca bağlamak hukuksal temelden yoksundur.”
¥ “örneğin ezan okunması ve hatta camilerin varlığı bile namaz kılmayan Müslümanlar üzerinde psikolojik baskı oluşturabilir. O halde namaz kılmayan Müslümanları bu "psikolojik baskıdan" korumak için ezan okunmasını ve hatta camileri de mi yasaklamak gerekir?”
¥ “Aynı mantığa göre üniversiteye lüks arabayla gelen öğrenciler de fakir öğrenciler üzerinde psikolojik baskı oluşturabilir. O halde üniversiteye lüks arabayla gelmenin de yasaklanması gerekmez mi?”
¥ “Ayrıca eğer türban takmak, türban takmayan Müslümanlar üzerinde baskı unsuru ise, bu durum sadece üniversitede değil; sokakta da geçerlidir. (…)
Görüldüğü üzere AİHM'nin bu konudaki somut tespiti ve değerlendirmeleri tartışmaya son derece açıktır ve bilimsel temelden yoksun görünmektedir.”
MAHALLE BASKISI(!) FASA-FİSO!
Gördüğünüz gibi;
özkök'ün ,"laikçi ve laikperest" olduğu için küçümsenmemesi ve alaya alınmaması gerektiğini söylediği Doç. Dr. Ali Ulusoy'un "böyle de görüşleri" var!..
Ama Ertuğrul özkök, "ezber bozacak öneri"yi köşesine taşırken; herhalde "işine gelmediği" için olsa gerek; "laikçilerin kafa konforlarını bozacak" bu tesbit ve teşhislere kulak tıkamış!..
"Laikçi ve laikperest Ali Ulusoy"un tesbitleri gerçekten de ilginç... çünkü, medyadaki "mahalle baskısı" iddialarının "faso-fiso" olduğunu delillerle ortaya koyuyor!..
öyle ya;
"Mahalle baskısı" ise, "lüks araba" ile gelen bir öğrencinin yaptığı da "fakir öğrenci" üzerinde "mahalle baskısı"dır!..
Ne yani;
"Namaz kılmayan" insanlar üzerinde baskı oluşturabilir ihtimaliyle "ezan okunması"nı da mı yasaklayacağız?.. Ya da, "cami"leri de mi yıkacağız?.. Böyle bir durum, "azınlığın çoğunluğa zorbalığı" olmaz mı?
KİM SAMİMİ, KİM DüRüST?
Bakın, eğip-bükmeden ve sağa-sola kıvırmadan olduğu gibi yansıttım "olay"ları, "kişi"leri ve "yorum"ları!..
Yani, "dürüstlük" yaptım ve "işime gelmeyen görüşler"e de yer verdim.
Evet, "samimiyet" gösterdim!..
Şimdi, sormak istiyorum:
Başkalarını "samimiyet testi"ne tabi tutanların kendileri ne kadar samimidir, ne kadar dürüst?..
"9 ay 8 gün önce" meydana gelen bir olayı "yeni" olmuş gibi ve "tam tersine" sunmanın neresi "dürüstlük"tür, neresi "samimiyet"le bağdaşır?..
Ramazan Ayı'nın üzerinden "tam 5 ay" geçtikten sonra, bugün kalkıp da "oruç baskısı"nı ekranlara getirmek "samimiyet" midir?..
"Laikçi ve laikperest" bir doçentin görüşlerinden "işine gelen" bölümleri aktarmak, "samimiyet"le ve "dürüstlük"le bağdaşır mı?..
Hele de o doçent, bugün de "görüşlerimin arkasındayım" diyorsa!..
Şunu söylemeye çalışıyorum:
Başkasından "dürüst ve samimi" olmasını bekleyenler, buna en önce kendileri riayet etmeli, ilk önce kendileri "samimiyet testi"ni başarıyla geçmelidir!..
Yoksa, adama sorarlar;
"Bu ne perhiz, bu ne turşu?!?"

Sütçü İmam'ın elinde çiçek mi olmalıydı?
Görünen o ki; İmam Hatip Lisesi öğrencileri tarafından Kahramanmaraş'ın düşman işgalinden kurtuluşunun 88'inci yıldönümü münasebetiyle sahneye konulan piyes, "milletin değerleri"ne küfretmeyi ilke edinen kartel medyasını rahatsız etmiş!..
Fransızların yokluğunu aratmayan kartel, Sütçü İmam'ın "Ey ahali, Cuma namazı hür insanlara farzdır... Fransız bayrağı o kalede dalgalandıkça hür sayılmayız. önce bayrağımızı dikelim, sonra namazı eda edelim" sözlerine tepki göstermişler!..
Sütçü İmam'ı canlandıran öğrencinin elindeki silahı bahane ederek; "Yurtta Sulh, Cihan'da Sulh bu mu?" diye sormuşlar dünkü sayfalarında?..
Ben, çok merak ettim; Sütçü İmam'ın elinde "silah" olmayıp da ne olacaktı?.. Ne yani, şehri işgal eden gavur döllerine "çiçek" mi verecekti Sütçü İmam?..
Irak'ta gördük işte... ülkeyi işgal eden ABD askerlerine "çiçek" uzatanların akîbetini gördük!..
Analarını ağlatıyorlar şimdi, analarını!..
Sütçü İmam'ın elindeki o "silah" olmasaydı, acaba "kartel" olabilir miydi bugün?..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi