Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Hoşgörü ve sevgi

Hoşgörü ve sevgi

Toplum raydan çıkmış bir tren misalı önüne çıkanı yıkarak, ezerek gidiyor. Kısacası tam bir çılgınlık hali yaşıyoruz. Bunun nedenleri araştırılıp bulunmadan, gereken tedbirler alınmadan ikide bir hoşgörüden bahsetmenin fazla bir anlamı olmuyor. Sürekli olarak devletten ve birbirimizden hoşgörü bekliyoruz. Beklemek ve istemek hakkımız ve gerekli. Ancak, bu tür talepler suya yazı yazmaya benziyor. Hiç iz bırakmıyor. Esas sorun da burada ortaya çıkıyor.

Nasıl birbirimizle ilişkilerimizde hoşgörüye yer yoksa devlet görevlilerinin vatandaşla ilişkilerinde de hoşgörüye yer yok. Çünkü, devleti oluşturan kurumlar da görevli olanlar da bu ülkenin insanı. Devlet görevlilerinin hoşgörüsüzlüğünde kamu görevlililerinin devlet yetkisi kullanma hakkına sahip olmaları bazılarında ister istemez "Devlet benim" anlayışının yerleşmesine vesile oluyor. Hemen belirtelim ki devlet memurlarının halkla ilişkilerinde eskiye oranla ciddi düzelmeler olduğunu belirtmek isterim. Ancak bu yeterli değil. Yeni yasal düzenlemeler yapılması ve bu düzenlemelerin hayata geçirilmesi gerekiyor. Çünkü, insanların alışkanlıklarını değiştirmek sanıldığı kadar kolay olmuyor. Bu bakımdan öncelikli olarak devlet görevlilerinin vatandaşla ilişkilerinde hoşgörüyü hakim kılmak gerekiyor. Bu sağlanabildiği takdirde aynı hoşgörünün insanların birbirleri ile ilişkilerine de yansıması kaçınılmazdır.

Bir de bizde "Vur deyince öldürmek" gibi bir alışkanlık var. Olaylar karşısında aşırı tepki veriyoruz. Bu aşırı tepki ister istemez sınırların aşılmasına, haklı iken haksız konuma düşülmesine sebep oluyor.

Hoşgörü; tolerans ve müsamaha demek. Elbette hoşgörünün de bir sınırı vardır. Hoşgörü deyince her türlü söz ve davranışın hoş karşılanması akla gelmez. Günümüz şartlarında hoşgörüyü farklılıklara tahammül olarak nitelendirmek daha doğru olabilir. Bu noktada neye, ne kadar tahammül? sorusu akla gelebilir. Sanıyorum bu soruya verilecek cevap, "Farkılıklara tahammül.. Farklılıklara rağmen birlikte yaşamayı öğrenmek" karşılığı verilebilir. Farklılıklara tahammülün olmadığı yerde hoşgörüden bahsetmenin hiçbir anlamı olmaz. Herkes benim gibi düşünecek, benim gibi inanacak, benim gibi davranacak anlayışı ile hoşgörü yanyana gelemez. Böyle dayatmacı anlayışın hakim olduğu bir ortamda birileri hoşörüden bahsediyorlarsa, bunun anlamı "Herkes bana hoşgörülü olsun, ama benden aynısını beklemesin" demektir.

Söz gelimi bu ülkede insanlar hangi fikre sahip olurlarsa olsunlar demokrasi ve insan hakları sözcüklerini dillerinden düşürmezler. Ne var ki iş uygulamaya geldiğinde demokrasinin ve insan haklarının sadece kendilerine ait bir hak olduğu anlayışından hareket ederler. Benim insan haklarım ihlal edilirken farklı görüş sahipleri çeşitli gerekçe ve bahanelerle insan hakları ihlaline, daha doğrusu gasbına alkış tutarlar, gerekçeler bulma yarışına girerlerse daha sonra farklı bir durum ortaya çıktığında hoşgörülü davranmam mümkün olabilir mi?

Bu noktada hoşgörüsüzlüğün kaynağının ne olduğu hususu gündeme geliyor. Buna farklı cevaplar vermek mümkündür. Verilecek cevapların başında, "Sevgisiz bir toplumda hoşgörüyü hakim kılmak mümkün olmaz" gelir. Hoşgörünün yok olduğu toplumlarda sevgi, sevginin olmadığı yerde de hoşgörü yok olur gider. Bir diğer ifade ile toplumumuz "Yaratılmışı severim, yaratandan ötürü" anlayışından uzaklaştığı oranda hoşgörüsüz bir toplum olmuştur.

İlişkileri çıkarlar belirler olmuş, birbirimize sunduğumuz sevgi ve saygı, gerçekte sevgi ve saygının ifadesi değil muhtemel bir hesabın sonucu olmaya başlamıştır. Böyle olunca da hoşgörü gibi kavramlardan giderek uzaklaşmak kaçınılmaz olmuştur. Gerçekten birbirimizden hoşgörü bekliyorsak, birbirimizi olduğumuz gibi kabul edebilmeyi öğrenmek durumundayız. Bunun yolu ise "Yaratılmışı, yaratandan ötürü sevmekten" geçiyor.

Bu noktada sevgisizliğin insanımızı ve toplumumuzu sürüklediği noktaya tekrar temas etmek istemiyorum. Geçen haftaki bir yazımda toplumun çıldırma noktasına geldiğini anlatmaya çalışmıştım. Maddi değerlerin putlaştırılmasının insanımızı sürüklediği durumu göre göre, manevi değerlerin sürekli olarak hayatın dışına itilmeye çalışılması ve buna öncülük edenlerin ikide bir hoşgörü şarkıları söylemeleri hiç de inandırıcı olmuyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi