M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Büyük fâcia

Büyük fâcia

İslâm tarihinin büyük facialarından biri 8 Şevval 1345 (21 Nisan 1925) tarihinde Medine-i Münevvere'de yaşandı. O tarihde Vehhabî inancına bağlı kral İbn Suud, Cennetü'l-Baki kabristanındaki bütün türbeleri ve kabirleri, Vehhabî alimlerinin fetvalarına dayanarak tahrip ettirdi. Bu kabristanda kimler yoktu ki...

1. Ashab-ı Kiram radıyallahu anhüm ecmain efendilerimizin nicesi.

2. Ehl-i Beyt efendilerimizin nicesi. Emîrülmü'minîn Hz. Hasan bin Ali, İmam Ali b. Hüseyin, İmam Muhammed bin Ali, İmam Ali b. Hüseyin, İmam Muhammed el-Bakır, İmam Cafer es Sâdık.

3. Bu kabristana ilk defnedilen sahabe Osman b. Maz'un radiyallahu anh efendimizdir. Cenaze hizmetlerinde Resulullah Efendimiz bizzat bulunmuşlar ve gömüldükten sonra kabrinin baş ve ayak taraflarına iki taş koydurtmuşlardır.

4. Resulullah Efendimizin (Salat ve selam olsun ona) Ashabından yedi bin kişi burada gömülüydü.

5. Seyyidetünnisa Hz. Fatima radiyallahu anha annemizin türbesi oradaydı.

6. Resulullah Efendimizin hanımları, mü'minleri anneleri, Hz. Aişe ve diğerleri (Hz. Hatice dışında) orada gömülüydüler.

7. Efendimiz bazı geceler göze görünmeden Baki Kabristanı'na gider, oradaki mü'min mevtalara selam verir, onlar için dua buyururlardı. Siyer ve hadîs kitaplarında yazılıdır.

8. Peygamberimizin halaları Safiye, Atike ve Fatima bint el-Esed (Hz. Ali Efendimiz'in annesi) oradaydılar.

9. Üçüncü Râşid Halife, şehîd-i muhterem Osman Zinnureyn efendimizin türbesi oradaydı. (Şehid edildiği gün oruçluydu, zalim ve bâğilerin kılıcı başına indiğinde Kur'ân okuyordu...)

10. Enes bin Malik hazretlerinin türbesi oradaydı.

11. Resulullah Efendimiz'in oğlu İbrahim orada gömülü idi.

12. Muhacirlerden ve Ensardan nice büyük ve velî zat orada yatıyordu.

13. Vehhabîler Baki kabristanını iki defa tahrip etmişlerdir. Onlar türbe ve mezar yapılmasını kabul etmiyorlar, kabirlerin başında Fatiha okuyanlara müşrik ve kafir diyorlardı.

14. 1924'te Baki kabristanı tahrip edilirken itiraz eden nice Sünnî Müslümanı şehid etmişler, mallarını yağmalamışlardır.

15. Resûl-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya Efendimiz hazretlerinin türbesini de yıkmak istemişler, lakin buna cesaret edememişlerdir.

16. Vehhabîler sadece Medine'deki Baki kabrisatınını değil, Arabistan'daki bütün türbeleri, kabristanları, yıkmış, tahrip etmiş ve düzlemişlerdir. Mekke-i Mükerreme'deki Cennetü'l-Mualla kabristanı, Uhud dağı civarındaki Hz.Hamza radiyallahu anh türbesi, Uhud şehidlerinin kabirleri ve Uhud Camii. Bedir şehidlerinin kabirleri ve oradaki cami, Cidde'de Hz. Havva annemizin kabri... Saymakla bitmez.

17. Vehhabîler türbelerdeki bütün kıymetli eşyayı yağma etmişlerdir.

18. 1924 yıkım ve yağmasında nice Ehl-i SünnetMüslümanı sokaklarda, yollarda şehid edilmiş, nice evler yıkılmış, nice mallar yağmalanmıştır. Kadın ve çocuklardan da öldürülenler olmuştur.

19. Hindistan Müslümanları Vehhabîlerin türbeleri ve camileri yıkması üzerine protesto mitingleri yapmışlar, bu konuda beyannameler yayınlamışlardır.

20. Sünnî Şiî bütün İslâm dünyası bu türbe, mezar, mezarlık, cami tahribatını şiddet ve nefretle protesto etmiştir.

Şimdi bir Müslüman olarak soruyorum: Bu mübarek türbeler, kabirler, kabristanlar, camiler, makamlar yıkılırken İslam dünyasının ulemasına, fukahasına, müftülerine sorulmuş mudur, onlardan fetva alınmıştır? Maalesef hayır...

Vehhabî uleması bugün bile Resulullah efendimizin (Salat ve selam olsun ona) türbesinin yıkılmasını istiyor. İslâm aleminin büyük ve kahr edici tepkisinden korkmasalar bir gün bile beklemezler.

Çağımızın süper bid'atçisi, icazetsiz muhaddis Nasuriddin Elbanî aynı görüştedir. Türbe yıkılsın, Efendimizin mezarı düzlensin...

Bugün ülkemizde maalesef petro-dolarlarla Vehhabîlik itikadı yayılmaktadır.

Bir Müslüman vicdanî ve samimî şekilde Vehhabî olmuş. Ona fazla bir şey demem ama Vehhabîliğe geçişi parayla, menfaat ve telif ücreti karşılığında olmuşsa doğrusu çok ayıplarım.

Gün gelecek, Arabistan'daki tahrip edilmiş bütün kabirler, kabristanlar, icazetli ulemanın fetvaları ve irşadları doğrultusunda tekrar imar edilecektir.

Müslümanlar nasıl tartışmalı?

Yazılı medyanın önüne geçen internette yoğun ve genel bir kirlenme görülüyor. Büyük sayıda vatandaş, e-maillerle düşüncelerini ve görüşlerini açıklıyor, tenkit ediyor, muhalefet yapıyor, destekliyor veya çatıyor. Kirlenme en fazla bu sahadadır.

Gazetelerde, dergilerde yazanların yüzde 99'u ismini soyadını veriyor, imzasıyla kalem oynatıyor. Çok az sayıda takma isimle yazan var, onlar da biliniyor.

İnternette böyle değil. Takma isimlerle, rumuzlarla yazılıyor genellikle. İsim yok, adres yok, telefon numarası yok, sorumluluk yok.

Bu kimliksizlik ortaya büyük aşırılıklar, sorumsuzluklar çıkartıyor.

Allah'ın birbirlerine kardeş kılmış olduğu mü'minler, Müslümanlar internet basınında nasıl hareket etmelidir?

Birinci şart: İsim, adres, kimlik belirtmeli, varsa cep telefonu vermelidir.Böyle yaparsa, kendisini de frenlemiş olur; aşırı hareket etmez, söğüp saymaz, ölçülü olur.

İkincisi: Mantıklı ve gerekçeli yazmalıdır. Bir düşünce ve görüşü tenkit mi etmek istiyor, bunu sövüp sayarak, hakaret veya alay ederek değil, mantıkla, kültürle, gerekçe göstererek yapmalıdır.

Üçüncüsü: Edepli olmalıdır.

Dördüncüsü zor bir şarttır. Cedel ilmini bilmeli, nasıl münakaşa edilir, nasıl çürütülür, nasıl red ve cerh edilir, bu konuda eğitim görmüş olmalıdır. Ulemanın bu konuda kitapları vardır.

Beşincisi: Tartışmalar, tenkitler konu dışına çıkarılmamalı, mesela özel hayata, belden aşağısına sıçratılmamalıdır.

Altıncısı: Yazılanlar sahih ve temiz bir niyetle yazılmalıdır. Fitne fesat nifak şikak çıkartmak için yazılmamalıdır.

Yedincisi: Her hâl ü kârda mü'minler ve müslimler birbirlerine taqiyye ve kitman yapmamalıdır. Samimî olmalıdır. Mü'minlerin birbirlerine taqiyye yapmaları bir tür aldatmak olur ki, Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem) "Bizi aldatan bizden değildir" diyerek bunu yasaklamış ve kötülemiştir.

Sekizincisi: Mü'minler bazı konuları tartışırken mücâmeleden ayrılmamalıdır. Gayet kibar, gayet centilmen, gayet efendice bir üslupla tartışılmalıdır.

Bundan birkaç ay önce şazz ve aykırı görüşleriyle tanınan bir zat "Afganî'yi tenkit edenler onun taharet bezi olamazlar..." cümlesini sarfetti. Böyle bir cümle, böyle bir üslup bir ilim ve edeb adamına yakışır mı? Elbette yakışmaz. O böyle dedi diye, onu tenkit eden Müslümanların aynı üslubu kullanmaları doğru olur mu? Kesinlikle olmaz. Cemalüddin Afganî'nin ne azılı bir Farmason olduğu değil, belge ve gerekçelerle beyan edilir... Taqiyye yaparak din kardeşlerini aldattığı, bozuk bir çığır açtığı yine delil ve gerekçelerle beyan edilir ve "Taharet bezi edebiyatı yapan zata edeb ve nezaket sınırları içinde güzel bir cevap verilmiş olur.

Ülkemizde bir miktar Vehhabî vardır. Bunların bir kısmı Vehhabî olduklarını bile bilmez. Bu taifeye mensup bazıları aşırı gidiyor ve Ehl-i imanı ve Ehl-i Kıbleyi şirkle, küfürle suçluyor.

Son otuz yılda Türkiye'de düzinelerle dinî fırka ve hizip peydahlandı. Bunlar da çok aşırı gidiyor, iman kardeşleri arasındaki nezaket, uhuvvet, insaf, edeb havasını giderici beyanlarda bulunuyor.

Şimdi kendime bir soru yönelteyim:

Sen ne yapıyorsun? Bendeniz kendimi Zemzemle yıkanmış, ak sütten çıkmış ak kaşık gibi görmüyorum. Lakin genellikle isim vererek, kimlik göstererek tenkit etmiyorum. Anonim tenkitler yapıyorum.

Benim gibi bir Ehl-i Sünnet ve Cemaat Müslümanın, Sünnîliğe aykırı bid'atleri ve reformları tenkit etmesinden daha tabiî ne olabilir?..

Yanılamaz mıyım? Farz edelim ki, bazı şahsî görüşlerim ve tenkitlerim yanlıştır... Ama:

Kesinlikle ve yüzde yüz samimî olarak yazıyorum. Doğru olduğuna inanmadığım hiçbir şeyi yazmam. Niyetim temizdir.

Para ve ücret karşılığında inanmadığım, katılmadığım fikir, tez ve görüşleri asla savunmam.

Bendeniz din konusunda kendi şahsî görüşlerimi ve kanaatlerimi yazmıyorum. Ehl-i Sünnet ve Cemaat'in değerlerini, görüşlerini savunuyorum.

İsim vererek kimseyi suçlamıyorum. Ismarlama elbise değil, hazır elbise dikiyorum. Elbise kimin üzerine uyuyorsa onundur.

Yanılıyorsam isim vererek imzamla, kimliğimle yanılıyorum. Lütfen takma isimlerin, rümuzların ardına saklanarak, sövüp sayarak, hakaretler savurarak, din kardeşliğine yakışmayan bir üslupla saldırarak internet kirliliği yapmayalım.

Bir de kendileri kâfir ve münafık oldukları halde, Müslüman postuna bürünerek fitne ve fesat çıkartıcı e-mailler gönderenler var ki, onlar gerçekten çok aşağı ve bayağı insanlardır.

Bendenizi, isim, adres ve telefon numarası vererek din kardeşliği sınırları içinde tenkit eden kardeşlerimi, bu tenkitler ağır da olsa hürmetle selamlıyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi