Fatma Tuncer

Fatma Tuncer

Moda ve tesettür

Moda ve tesettür

Son günlerde " kızım tesettürü iyice dejenere etti, başörtüsü olsa da, görüntü olarak tesettür şartlarını taşımıyor, bu konuda bizi hiç dinlemiyor ne yapalım? Türünden sorular alıyoruz. Kuşkusuz tesettürün temel şartlarıyla ilgili bilgi ve kriterleri hocalarımız açıklamalarıyla belirtmekteler ve gerekli açıklamaları yapmaktalar. Ancak, bu sorunun sosyo psikolojik boyutuyla, kadınları ve genç kızlarımızı nasıl etkilediği konusu benim de ilgimi çekmiyor değil.

Gerek sosyal çevremde gerek iş ortamında gördüğüm ve şahit olduğum durumu dikkate alınca, bu insanların tesettürün yozlaştırıldığına dair ifadelerini daha iyi anlayabiliyorum. Maalesef, kariyeriyle ve mesleğindeki ciddiyetiyle önemli bir mevkide yer alan tesettürlü hanımlarımızın dahi, gündelik hayatlarında, vaktin çoğunu ne giyeceğiz, neyi nereden alacağız, hangi elbisenin üstüne hangi ayakkabıyı uyduracağız türünden konuşmalarına şahit oluyoruz. Ve bu insanların vaktin büyük bir kısmını, sadece lüks ve şatafatlarına ayırarak büyük bir zaman israfına gittiklerini düşünüyorum. Öyle ki, eğitimle ilgili organizasyonlarda dahi burada bilgilendirme yapacak hanımların, ne konuşacakları, hangi konuların üzerinde duracakları, nelere parmak basacakları konusundan daha ziyade nasıl giyinecekleri, nereden giyinecekleri dikkate alınıyor ve bu kimseler, insanların eğitimine harcayacakları o değerli vakitlerini beyhude tüketiyorlar. Bunun sonucunda da, kadın bir çıkmazın, bir çelişkinin içinde sıkışıp kalıyor. Bunun sonucunda kadın bir yandan eleştirilmekten kaçınarak ilgi odağı olmaya çalışırken diğer yandan çevresindeki hemcinsleri tarafından beğenilmek için vaktinin ve parasının büyük bir kısmını giysilere harcıyor. Bunun sonucunda da amansız bir rekabetin içinde varlığını sürdürmeye ve hayatta kalmaya çalışıyor... Her iki durumda da kadın bütün ilgi ve alakasını, enerji potansiyelini sadece dış görünüşüne harcamakta ve bunun sonucunda da sığ bir hayat görüşüne, sığ bir yaşam alanına saplanmaktadır. Benim üzerinde durmak istediğim de bu... Çünkü, böyle bir hayat tarzı doğurduğu sonuç itibariyle kadının zihinsel üretkenliğini baltalıyor, onun okuma, araştırma, kendini geliştirme, toplumsal alanda kendini ifade etme, üretme yeterliliğine sahip olma yeteneklerini köreltiyor ve onları üretmekten çok tüketen bir kitleye dönüşüyor.

Günümüzde ister muhafazakar kesimden olsun, ister kendisini modern hayat görüşüyle tanımlayan kesimlerden olsun kadına biçilen değer yargıları salt ambalaj alanıyla, maddi boyutuyla ele alınıyor. Dindar kimselere ait bir iş yeri diyerek başvuru yapan tesettürlü kadınlarımız dahi ahlaki değerlerinden, iş becerilerinden önce, prazantabl olup olmadıklarıyla değerlendiriliyorlar. Hatırlıyorum da, gençlik yıllarımda, insani ilişkilerimizde gerek giyim tarzımızın gerek hayat görüşümüzün İslami normlara uygunluğu öncelikli olarak dikkate alınırdı. Giyim tarzının tesettür şartlarını sağlayıp sağlamadığı göz önünde tutulur ve bu konuda israf ve gösterişe kaçmamaya özen gösterilirdi. Dolayısıyla böyle bir ortamda da kadınlar ilgi ve alakalarını okumaya, üretmeye ve öğrenmeye ayırma şansına ulaşırlar ve hayatlarının muhasebesini yapabilirlerdi.

Şimdilerde her şey değişti, sizin ne okuduğunuz, neler yapabileceğinizden, hangi şartlara sahip olduğunuzdan önce, nasıl göründüğünüz ve giyim tarzınız dikkate alınıyor. Modern dünyanın kriterlerine göre, ne kadar şıksanız, ne kadar modaya uygunsanız, iş alanında ve sosyal hayatınızda aynı şekilde dikkate değer görülüyorsunuz. Kadının içine düştüğü bu içler acısı durum ne yazık ki, yazılı ve görsel medya aracılığıyla sürekli lanse edilmekte ve örnek modellerle gündeme getirilmektedir. Beni asıl yaralayan da, hayat boyu, din, kültür, değer, ahlak, Peygamberin örnek hayatı, vahiy diye yola çıkan ve bu değerler uğruna bir çok şeyden vazgeçen bedel ödeyen bizlerin nasıl bu hale geldiğimizdir. Nasıl oldu da giyim tarzımız, tesettürümüz, böylesine bir dejenerasyonun içinde yer almaya başladı? Ve nasıl oldu da, bizler bu dejenerasyonun birer üyesi olduk? Böyle giyinmesem işyerimde adam yerine koymuyorlar diyor çalışan bir arkadaşım... İyi de bizlerin şu soruyu kendimize sormamız gerekmez mi?... Başkalarının ne dediği mi önemli, inancımızın kriterleri mi? Eminim ki, bu soruya her birimiz hiç düşünmeden dinimin ne dediği daha önemli diyeceğiz... Ama nedense hayatımızın pratik yansımalarında her zaman ötekilerin dediğini önceliyoruz... Öyleyse durum gerçekten vahim ve bizler demek ki, artık inandığımız gibi yaşamamaya başladık... Ve artık söylemlerimizle hayat tarzımız arasında mesafeler örüldü... Her şeyi bir kenara bırakıp önce bu sorunu çözmeliyiz... Neye inanıyorsak, neyi ifade ediyorsak, hayat tarzımız da buna uygun olmalı aksi takdirde gerek tesettürümüzde olsun, gerek sıradan hayatımızda her zaman bir çelişki bir belirsizlik içinde yaşamaya devam edeceğiz... Beni korkutan da bu....

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Fatma Tuncer Arşivi