Kürtler, alkollü öğretmen, Baykal ve ötekileştirenler…

Kürtler, alkollü öğretmen, Baykal ve ötekileştirenler…

Yatıyoruz sorun, kalkıyoruz sorun. Hani 30 yaşında biri olarak bendeniz, kendimi bildim bileli hep bu kelime ile yatıp kalkıyorum. Yerel basında emek verdiğim 12-13 yıl ve ona ek olarak eğitim gördüğüm İletişim Fakültesi’ndeki yıllarım boyunca hep bu kelime ile cebelleştim.

Aslında ortada bir sorun var mı, yoksa birileri varolduğuna mı inandırıyor bizi, onu da tam kestirmek güç.

Türkiye Cumhuriyetinin bir kürt vatandaşı olarak gerçekten bu yaşıma kadar bir aidiyet sorunu yaşadım mı, bunu da tartışmaya açmak gerek elbette…

Sadece hafızalarımızda kalan bir ayrıntı var eskilerden. Hani insanın kendini bilmeye başladığı andan itibaren sorduğu ve cevap aradığı sorular vardır.

Gerçekten konuya hakim bir büyüğünüzü karşınıza alır ve artık ondan öğrenmeniz gereken bir çok şeyin varlığını ona hatırlatır ve sorularınızı peşpeşe sıralarsınız. Bu öyle bir şey, belki bir anıdır bu. Ama aslında bütün soruların cevabıdır bu anı.

Karşınızdaki kişi dedenizdir. Artık sakalları da ağarmış ve ömrünü ailesine, topraklarına, köyüne, kasabasına, kentine ve ülkesine adamıştır. Kısacası yaşayabileceği ne varsa yaşamıştır ve gerçekten tecrübelidir.

Soru ona ağır gelmez ama sizin için hayattaki en karmaşık sorudur.

-Dede, Türkler kimdir?


Öyle ya Türkçe bilmediğiniz için okul bahçesinde bir Türk öğretmenden defalarca fırça ve dayak yemişseniz, okulu yarılamış olmanıza rağmen sadece “gel, git, evet, hayır” türünden kelimelerle birileriyle anlaşmaya çalışmışsanız, bu sizin için büyük bir sorundur. 

Hele bu ilkokul öğretmeni, öğrencileri sadece bu yolla korkutmakla kalmayıp bir de içki içiyor ve sarhoş olarak okula geliyorsa, o zaman sorun tamamen içinden çıkılmazdır.

Bu durumda haklı olarak sorarsınız bu soruyu.

Bir gencin yetişmesindeki en önemli etkenlerden bir tanesi de, soru sorduğu kişinin siyasete ve bölücü faaliyetlere bulaşıp bulaşmamasıdır bana göre.

Şayet ikisinden birinde parmağı varsa, alacağınız cevap kesinlikle köşelidir ve şekillendirilmiştir.

Ama bu kişi sadece dini vecibelerini yerine getiren, inançlı, ülkesini seven, topraklarına bağlı, değerlerine her şeyden çok önem veren ve İslamiyet’i tamamen özümsemiş biriyse çok şanslısınız.

Dedenin burada verdiği cevap tarihe yazılacak sözlerdir:

-Torunum, onlar bizim amca çocuklarımız. Yani babalarımız kardeş.


Bu durumda amca çocukları arasında ihtilaf yaşanıyor olmasını normal karşılamam gerek.

-Peki hata kimde?

-Hata yönetenlerde ve bu sistemi oturtanlarda. Eğer köye gelen öğretmen inançlı ve içki içmeyen, köydekilerin yaşantısına, diline, dinine saygılı biri olsa öğretme sistemi çok farklı olur, korkutarak değil sevdirerek bu işi yapardı. Dolayısıyla birer fidan olan bu çocuklar içlerinde bir kinle büyümezdi...


Bu muhabbet bütün sorular cevabını bulana kadar böyle uzar gider…

İster inanç deyin, ister ideoloji… Bütün mesele yönetim tarzı ve anlayışında. Böyle yönlendirdiler ve böyle ektiler ayrılık tohumlarını. Yine de bu ülkenin gerçek sahipleri, böyle politikaları zamanında görüp uyandılar ve ona göre dayanıklı bir nesil yetiştirdiler. 

Şimdi yapılmak istenenlere bakınca, bunun bir isminin olması gerekiyor mu, bilmiyorum. Bence olması gerekmiyor. Çünkü Türkiye’de bir ‘şu sorunu, ya da bu sorunu’ yok.

Türkiye’de olan sorun, idari boşluklardan kaynaklanan bilinçli yıpratma politikalarının ve bölme senaryolarının kalıntıları…

İşte devlet bu kalıntıları temizlemek için bütün kanalları seferber etmeli. Muhtemelen, bütün kanalları ile çalışma yürüten hükümet bu tez üzerinde duruyordur. Zira, İmralı canisi ve Kandil arasında gidip gelen bir planın varlığı ülke için ve hükümet için intihar olur. Bunu kimse inkar edemez.

Söylemlere baktığımızda da bu yönde bir kararlılığın var olduğunu görüyoruz. Şehit aileleri ile yapılan görüşmelerden çıkan mesajlar ve söylemler bunun bir örneğini teşkil ediyor.

Bütün bunları ülke olarak ayrıntılı bir şekilde izleme ve değerlendirme imkanı bulurken, kendisini hala başka bir gemide görerek yol alan Anamuhalefet Lideri Deniz Baykal’ın sarfettiği şu sözler, kimlerin çözüme nasıl baktığını çok açık olarak ortaya koydu:

“Bunlar gemiyi hazırlamışlar yükünü doldurmuşlar bize diyorlar ki sen de gel. Ben diyorum ki hangi limana gidiyor bu gemi. Ben nereye gideceğini bilmediğim gemiye binmem.”


Bunlar ve biz… Muhtemelen, Türkçe konuşamadıkları için, ya da Kürt oldukları için, ya da köylü oldukları için, belki sadece Müslüman oldukları için küçücük çocukları hor gören, onlara nefretle bakan ve sürekli alkol alarak şiddete başvuran ilkokul öğretmeni de bu mantıkla hareket ediyordu. Biz ve onlar.

Anlaşılan, Deniz Baykal milletin içinde bulunduğu gemiye binmemekte kararlı. Başından beri de bunu ısrarla haykırıyor. Bahçeli ve tayfasının da ondan geri kalır yanı olmadığına göre söz burada biter.

Bizim bir iki tavsiyemiz hükümete olur ancak. Sakın ola, bu sorunu öyle ‘Kürt, Türk vesaire sorunu’ diyerek küçük boyutlara indirgemeyin. Zira bu sorun, bütün vatan topraklarını ve bu topraklar üzerinde yaşayan her bir ferdi ilgilendiren bir anlayış, bir zihniyet sorunudur. Birileri milleti parçalara bölüp ötekileştirmiş ve gemisini böyle yürütüyor. Şimdi milletin aynı gemiye binmek için başlattığı akın çok tedirgin ediyor… Ben olmaktan biz olmaya doğru gittikçe korkuları daha da büyüyor. Sakın ola, o ilkokul öğretmeninin sahip olduğu zihniyete bir daha fırsat vermeyin. Bu millet, PKK denen illeti paslı bir çivi de olsa yerinden sökmeyi iyi bilir.

***

GARANTİ BANKASI VE FİNANSBANK’IN İKİYÜZLÜLÜĞÜ

Uzun zamandır kafamı kurcalıyor ve paylaşmak istedim. Hepimizin ekonomik yaşamında çalıştığı finans kurumları muhakkak olmuştur. Zira günümüz ekonomik koşullarında kredi kartı kullanmak-kimilerine göre çok zararlı olsa da-artık bir zorunluluk. İhtiyaçların karşılanması için bazen gerekli oluyor. Ancak, uzun süredir müşterisi olduğum ve bugüne kadar hiçbir sorun yaşamadığım iki bankanın; Garanti Bankası ve Finansbank’ın birkaç aydır sergilediği ikiyüzlü tutumu gerçekten paylaşmaya değer buldum.

Hani tüm ilişkileriniz bir güven temelindedir, ödemeleriniz düzgündür ve hiçbir sıkıntı yoktur. Siz harcadığınız ve ödediğiniz sürece mesele de yoktur. Ama iş kısa vadeli ve zorunlu ihtiyaç meselesine gelince, acı gerçekle yüz yüze geliyorsunuz.

Hükümetin çıkardığı sicil affına rağmen, bu sicil affından anında yararlanmama rağmen, ve gerçekte ciddiye bile alınmayacak ve çok eskide kalmış bir sorun yaşamış olmama rağmen, müşterisi olduğum bu iki bankanın küçük çaptaki taleplerime, “…… nolu başvurunuz diğer bankalardaki ödeme performansınızın olumsuz olması nedeniyle uygun bulunmamıştır” şeklinde karşılık vermelerini Türk bankacılığı tarihine geçecek bir iki yüzlülük olarak nitelendiriyorum. Birincisi ben zaten ‘bu seviyesiz’ cevabı bana uygun gören bu iki bankanın müşterisiyim, ikincisi bu iki banka da benim ödeme performansım hakkında tek kelime olumsuz konuşamaz, üçüncüsü de bu iğrenç bulduğum ikiyüzlülüğü elimden geldiğince herkesle paylaşacağımı ilan ediyorum.

Bu şikayetimle vaktinizi aldığım için özür diliyorum…

Selam ve muhabbetle…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi