Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

3.7 Katrilyon ceza... “Maliye’nin vergi zaferi” mi?

3.7 Katrilyon ceza... “Maliye’nin vergi zaferi” mi?

Hani, Levent Kırca’nın, bir zamanlar insanları ekranlara kilitleyen, ancak son yıllarda “ilgi kabızlığı” yaşayan “Olacak O Kadar”ı vardı ya; “parodi”ler başlamadan önce hep birlikte söylenen şarkıda; “Tam yerine rast geldi, manzara koyduk” derler ve böylece “sansür” girişimlerini “ti”ye alırlardı ya; bugün ben de “tam yerine rast gelen” bir yazı aktarmak istiyorum... Çünkü bu yazı; hem “günün mânâ ve ehemmiyetine uygun” bir yazı, hem de “sansür”ü içine alan bir yazı...
Efendim, Sabah’tan Mehmet Barlas, önceki günkü yazısında, her dönemin kendine göre “yükselen değer”leri olduğu gibi, bir de “yükselen kavram”ları olduğunu söylüyor ve içinde bulunduğumuz dönemin “yükselen kavramı” olarak da “çakma”yı gösteriyordu!..
Mehmet Barlas, buna örnek olarak da; “yaşı hayli ileride ama geçirdiği estetik ameliyatlarla derisi hâlâ gergin duran bir kadın” hakkında, o kadına bakan diğer kadınların “Çakma Ajda Pekkan” diye lâf attığını söylüyordu!..
ÇAKMA ÖZGÜRLÜKÇÜ, ÇAKMA TARAFSIZ!
Sonra da, “daha başka örnekler” veriyordu!..
Meselâ, diyordu ki;
“Kendileri gibi düşünmeyen meslektaşlarını karalayan, susturan ve hatta hedef gösteren gazeteciler, bu dönemde “Çakma özgürlükçü” olmuşlardır.
Bugüne kadar her iktidarla iş çevirip kamu pastasından çeşitli paylar alanlar, bu iktidarla anlaşamayınca “Çakma tarafsız” kesilmişlerdir.
Asker siyasete müdahale etsin diye her fırsatta darbeye çanak tutanlar şimdi “Çakma demokrat”tır.
Yargının partileri kapatmasını, farklı düşünceleri susturmasını alkışlayanlar, aynı yargı kendilerini de dava kapsamına alınca “yargı bağımsız değil” sloganları atarak “Çakma hukukçu” oluvermişlerdir.”
KENDİ NASIRLARINA BASILINCA!
Gelelim, bu yazının niye “tam yerine” rast gelip de, benim “iktibas” ettiğim meselesine...
Efendim, malûmlarınız olduğu üzre, Maliye, Doğan Yayın Holding’in 4 şirketine “hileli hisse alım-satımı yapması”ndan dolayı “toplam 3.8 milyar lira vergi cezası” kesti... Bu ceza, faiziyle birlikte “5 milyar Lira”yı bulacak!..
Yani, eski parayla 5 Katrilyon Lira!..
Bu, şu anlama geliyor:
Doğan Grubu’nun “kervan başı Hürriyet”in toplam değeri 1 milyar 862 milyon Lira!.. Bu durumda, Doğan Grubu’na kesilen ceza, “bu rakamın iki katı” oluyor!..
Yani, “2 Hürriyet’lik” bir ceza!..
Görmeyenler, okumayanlar için aktarayım;
Aydın Doğan gazeteleri; bu ceza olayını “manşet” ve “sürmanşet”lerden haber yapıp, şu başlıkları attılar:
“Dünya böyle ceza görmedi!”
“Dünyada eşi görülmemiş ceza!”
“Korkunç ceza!”
Hepsinde de acı, üzüntü, keder!..
Ve de isyan!..
Neymiş;
Bu ceza, “bağımsız basını çökertmek” için onun ekonomik gücünü zayıflatacak “darbe”ler vurulması aklını verenler, belki “işlerinin ehli yıkım danışmanları” sayılabilirlermiş ama iktidara saygınlık ve başarı kazandıramazlarmış!..
Neymiş;
“Çok açık”mış ki, Erdoğan devletin vergi denetim elemanları arasında kendisine “tetikçiler” bulmuş, onları tepe tepe kullanıyormuş ama devlet, Aydın Doğan’a verdiği cezayı geri vermekle kalmayacak, bu yolla verdiği zararı da tazmin etmek zorunda kalacakmış!..
Neymiş;
Başbakan Erdoğan’ın “basın özgürlüğüne kişisel düşmanlığı”nın bedelini Türkiye Cumhuriyeti Hazinesi ödeyecekmiş!..
Aydın Doğan gazetelerinde çıkan işte bu “haber” ve “yorum”ları okurken, Mehmet Barlas’ın “yükselen kavram” olarak gördüğü “çakma” kelimesini hatırladım!..
Bu haberler de “çakma!”
Bu yazılar da “çakma!”
Dillendirdikleri “basına darbe” ifadeleri de çakma, “bağımsız basını çökertme” ifadeleri de çakma!..
Hem de, çok saçma!..
Çünkü, bu arkadaşlar;
“Hukuk”muş, “özgürlük”müş, “sansür” veya “ekonomik linç”miş, bu gibi kavramları sadece “kendi nasırlarına basıldığında” hatırlıyorlar!..
Üstelik de bu cezanın “fikir”le, “ifade” ile hiçbir ilgisi yok... Hisse satışı dediğin ekonomik bir olay...
O halde bu cezanın “basın özgürlüğüne düşmanlık ve darbe” ile ne ilgisi var?..
Ne garip değil mi;
“Yargı” veya “ceza”lar başkaları aleyhinde olduğunda; bir tek “zil takıp oynamadıkları” kalan beyzadeler, aynı cezalara kendileri maruz kaldıklarında nasırlarına basılmışçasına hop oturup, hop kalkıyorlar!..
Bir tek “ceza” ödeyen, sanki kendileri!..
Oysa, “dünyada eşi görülmemiş ceza”lara “başkaları” da maruz kaldı!.. “Dünyanın görmediği” cezalarla, başkaları da “linç” edilmek istendi!..
“Bağımsız basını çökertmek” için, başka gazetelere de “korkunç ceza”lar uygulandı!.. Hem de; gerçekten “fikir” ve “ifade”den dolayı...
Ama bu beyzadeler ne yaptı?..
Neredeyse parmaklarına “zil”, ayak bileklerine “halhal” geçirip şıkıdım şıkıdım oynadılar, mutluluktan “göbek” attılar!..
Eee, her gündüzün bir gecesi vardır!..
“GENERALLERİN HUKUK ZAFERİ” DEMİŞLERDİ!
Hatırlarsınız herhalde...
Yazarımız Asım Yenihaber tarafından kaleme alınan ve “sadece 2 generali” eleştiren “Onbaşı bile olamayacakların general olduğu ülke” başlıklı yazıya, “dünyada eşi-benzeri görülmemiş” şekilde, “tam 312 general” tarafından dâvâ açılmış ve Ankara 20. Asliye Hukuk Mahkemesi Hakimi Bülent Çınar, yine “dünyada eşine arz rastlanır bir jet hızıyla” karar verip, Vakit Gazetesi’ni “faizleriyle birlikte 1 Trilyon lira tazminat ödemeye” mahkûm etmişti!..
Gerçi Yargıtay bu kararı bozdu, “dâvânın yeniden görülmesine” karar verdi ve hâlâ da görülüyor ama, bu arkadaşlar, “Vakit’in maruz kaldığı ekonomik linç” karşısında adeta “sevinç çığlıkları” atmışlar ve haberi 21 Mayıs 2004 tarihli “sürmanşet”lerinde şöyle vermişlerdi:
“Generallerin hukuk zaferi!”
“Generallerin tazminat zaferi!”
Söyleyin Allah aşkına;
5 yıl önce, sırf “postal yalayıcılığı” yapmak için “generallerin safında” yer alan ve onları “zafer” kazanmakla taltif eden bu arkadaşların şimdi “sızlanmaya, mızmızlanmaya” hakları var mıdır?..
Hayır, ben, onlar gibi ilkesiz ve tutarsız davranıp; maruz kaldıkları ceza karşısında “Maliye’nin vergi zaferi” gibi bir ifade kullanmayacağım!..
Aslında, “aynı mantık”tan hareketle ben de öyle diyebilirdim... “Maliye’nin vergi zaferi” deyip, vergi denetim elemanlarına, “yakaladıkları kaçakçılık”tan dolayı övgüler yağdırabilirdim!..
Ama, hayır!..
Kanaatimi ifade etmek için, “yasal sürecin neticesi”ni bekleyeceğim!..
Öyle ya;
Belki “uzlaşma”ya gidebilirler!..
UZLAŞMA, SUÇUN KABULÜ DEMEK!
Maliye’ye yalvarıp; “Aman biz ettik, siz etmeyin, gelin belli bir meblağda anlaşalım” diyebilirler!..
Pardon, demişler bile!..
“Uzlaşma” talebinde bulunmuşlar!..
Nedir “uzlaşma” talebinin mânâsı?
Şu demektir:
“Biz, sizin de tesbit ettiğiniz gibi hileli hisse satışı yapıp bir halt işledik... Suçumuzu kabul ediyoruz... Ama verdiğiniz ceza çok ağır!.. Gelin, bunu daha makûl bir rakama indirin de, ödeyelim!”
Evet, “uzlaşma”nın anlamı budur!..
“Uzlaşma” talebi;
Aynı zamanda “suçun kabulü ve itirafı”dır!..
Böyle olmasına rağmen, “parmaklarıma zil, ayak bileklerime halhal” takıp, onlar gibi; “oh oldu” diye göbek atacak değilim!..
Yalnız hatırlatmak istiyorum;
“Keser döner, sap döner,
Bir gün hesap döner!”
Dün “generallerin hukuk zaferi” kazanmasından “orgazm derecesinde haz” alanlar, işte bugün, “dünyada eşi-benzeri görülmemiş bir ceza”ya maruz kalabilirler!..
Demek oluyor ki;
“Hukuk herkese lâzım”mış!.. “Basın özgürlüğü” kavramı sadece “kartel” için değil, bütün gazeteler için geçerliymiş!..
“Testere” gibi; “Bir sana, bir bana” demek varken, “keser” gibi “hep bana, hep bana” deyip, hep kendilerine yontanlar, bir gün gelir, işte böyle “iyot” gibi açıkta ve “yalnız” başlarına kalırlar!..
DİLİPAK’I GÖRMEZDEN GELMİŞLERDİ!
Ama, hayır!..
Biz, onları “yok” saymadık... Biz, onların maruz kaldığı cezayı “görmezlikten” gelmedik!.. “Haksız” olduklarını bile bile, işte “gündemimize” aldık.
Ama onlar ne yaptı?..
“312 generalin linç girişimi” esnasında “generallerin safında” yer almakla kalmayıp, “Abdurrahman Dilipak’ın evinin haraç-mezat satılması” karşısında hem “3 maymun”u oynadılar, hem de “dut yemiş bülbül” sessizliğine gömüldüler!..
Kendilerinin nasırına basıldığında ise, en yüksek perdeden “cayırtı” koparmaya başladılar!..
Ne o, acıttı mı?..
Gelin de Mehmet Barlas’a hak vermeyin!..
Ne diyordu Barlas;
“Kendileri gibi düşünmeyen meslektaşlarını karalayan, susturan ve hatta hedef gösteren gazeteciler, bu dönemde ÇAKMA ÖZGÜRLÜKÇÜ olmuşlardır!..
Bugüne kadar her iktidarla iş çevirip kamu pastasından paylar alanlar, bu iktidarla anlaşamayınca ÇAKMA TARAFSIZ kesilmişlerdir!..
Asker siyasete müdahale etsin diye her fırsatta darbeye çanak tutanlar, şimdi ÇAKMA DEMOKRAT’tır!”
Söyleyin hele; Barlas’ın yazısı, “günün mânâ ve ehemmiyeti”ne uygun ve de “tam yerine rast gelen” bir yazı değil midir?..
Siz bakmayın ağlayıp sızladıklarına!..
“Çakma”lar hep böyle yapar zaten;
Hem “ağlar”lar, hem “uzlaşma”ya çalışırlar!..
Uzlaşırlar!.. Muzlaşırlar!.. Kuzulaşırlar!..
“Her numaraya bir numara” vardır onlarda!..
Çünkü, “kıbleleri seyyar”dır!..
Kim “güçlü” ise, onun önünde eğilirler!..
Yeter ki, “İkitelli İmparatorluğu” devam etsin!..
=================
Korkun Allah’tan korkmayandan!
Ertuğrul Özkök, önceki günkü yazısında, Mescid-i Nebevi’de açılan “iftar sofrası”nda yaşadıklarını hiç unutamayacağını söylüyordu... Oralarda öyledir... “Müslüman”lar, açtıkları sofralara herkesi “buyur” eder... “Sofraya sırt dönüp oturmayı” kendilerine “hakaret” sayarlar... Bir “ikram” yarışı, bir “hediye” yarışı vardır orada... Hiçbir şeyi olmayanlar, ellerine bir “kâğıt mendil kutusu” alırlar, “tavaf” esnasında terleyenlere ikram ederler!..
“Din” budur... “Müslümanlık” budur... Müslüman; “paylaşan ve yardımlaşan” insandır... “Yağma” ve “talan” yazmaz “Müslüman’ın Kitabı”nda... Müslüman, “yardıma koşan, yaptığı yardımla coşan” insandır!..
Peki, “sel baskını”na uğrayıp, eşyalarını sel götüren “fabrika, depo ve TIR”lara hücum edip “yağmalayan” insanlar neyin nesi?..
Elbette onlar da Müslüman!.. Ama, “Hesap korkusu” olmayan Müslüman!.. Ama, “İslâm’ın emirleri”nden habersiz Müslüman!.. Sadece “müslümanım” diyen ama “İslâm nedir” bilmeyen Müslüman!..
Bu sistem, eğer “Kur’an kurslarına yasak” getirmeye, “İmam Hatip liseleri”nin önünü kesmeye, kısacası “İslâmî şuur” veren kişi ve kuruluşlarla savaşmaya devam ederse; hiç şüpheniz olmasın; daha çoook “talan”lar, daha çoook “ana-babasını öldüren evlat”lar ve daha çoook “uyuşturucudan ölüm”ler görürüz!..
Derler ya; korkun “Allah’tan korkmayan”dan!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi