Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Ayamama’dan bir yol gider Ergenekon’a!

Ayamama’dan bir yol gider Ergenekon’a!

Ne demokratik açılım, ne de Ermeni açılımı… Son günlerde konuşulan iki olay var… Birincisi “sel baskını” sonrası “32 kişi”nin ölmesi, ikincisi de Maliye Bakanlığı tarafından Doğan Grubu’na kesilen “3.7 milyarlık” vergi cezası!..
“Sel baskını” olayında “gerçek”ler netleşmeye başladı… Sel baskınına maruz kalan ve birçok insanın ölmesine yol açan Basın Ekspres Yolu’nun ve dolayısıyla etrafındaki “yerleşim birimleri”nin, şu anda “firarda” olan “Ergenekon Terör Örgütü Sanığı Bedrettin Dalan zamanında” imara açıldığı ve o dönemde bunun “çok büyük proje” olarak lânse edildiği söyleniyor… Söyleyenler de, “hariçten gazel okuyanlar” değil, o dönemi bizzat “yaşayanlar!”
Evet, “sel baskını”nda en büyük vebalin Bedrettin Dalan’a ait olduğu konusunda hiçbir tartışma yok!..
“Tartışılan konu” şu:
Ayamama Deresi, “akacak yatak” bulamadığı, yani “yatağı gasp edildiği” için, bu gaspa “yardım ve yataklık” edenlerden “intikam” aldı!.. Bu bölge, “dere yatağı” olmasının yanısıra, aynı zamanda “uçak”ların alçalma ve gerektiğinde “yakıt boşaltma” alanı!..
Yani, bu bölgeye, her an Allah korusun bir “uçak” düşebilir ve “selden daha büyük bir facia”ya sebep olabilir!..
O zaman ne yapacağız?..
“Altyapı yetersiz” bahanesiyle yine mevcut belediyeyi mi suçlayacağız, yoksa “düşmek durumunda kalan uçakları” mı?..
O zaman da, “Dalan’a toz kondurmayanlar” elbette çıkacaktır… Ama, şu soru hiç sorulmayacaktır: “Bedrettin Dalan bir fabrikatör iken, üniversite bile kurabilecek parayı nereden buldu?”
Ama, ne yazılırsa yazılsın, hiç kimse “Bedrettin Dalan’ın sorumluluğu”nu yok sayamayacaktır!..
TAM 12 YIL ÖNCE UYARDIK!
Hemen söyleyeyim;
Biz bunları “bugün” yazıyor değiliz…
“Dün” de yaptık uyarımızı…
İşte belgesi:
“4 Nisan 1997 tarihli Akit gazetesinde, “medyadan tehlikeli işgal” başlığı altında, Serdar Arseven imzalı haberde demişiz ki;
“Sabah Grubu, Hava Koridor Hattı’nın üzerinde bulunan araziyi ruhsatsız yapılarla işgal ederek, uçakların tehlike anında yakıt boşaltma imkânını ortadan kaldırdı.
¥ Bölge emlakçılarının ortak görüşü, ANAP’lı Bahçelievler Belediye Başkanı Saffet Bulut’un bu illegal işleme göz yumarak, söz konusu gruba en az 4 trilyonluk rant sağladığı şeklinde!..
¥ Belgelere göre, 300 bin metrekarelik yeşil alanın, 40 bin metrekarelik bölümüne Dinç Bilgin’in imtiyaz sahibi olduğu dergilerin hazırlandığı bina ile, yine aynı gruba ait Medya Ofset’in binası, ruhsatsız bir şekilde kaçak olarak konduruldu.
¥ Konu hakkında görüştüğümüz Bahçelievler’in Teknik İşlerden Sorumlu Belediye Başkan Yardımcısı Reşat Akçay’ın, bant kayıtlarımızda yer alan açıklamasında ilginç bir itiraf dikkat çekti:
“Evet, bunlar kaçak yapı, kanunsuz yapı. Ama, yıkamayız.”
¥ Bilindiği gibi Ayamama Deresi’nin yatağına kaçak inşaat yapmasından dolayı sel baskınına uğrayan Sabah Grubu, bu olay sebebiyle uğradığı zararı gerekçe göstererek sigorta şirketinden hasar bedeli olarak büyük paralar almıştı.”
MEDYAYA PEŞKEŞ ÇEKİLMİŞ!
Dahası da vardı!..
“Ekonomik linç” yüzünden kapanmak zorunda kalan Akit, bu haberden önce 27 Mart 1997 tarihli manşetinde de aynı konuyu işlemiş!.. Söz konusu haberde; ANAP’lı Bahçelievler Belediye Başkanlığı yönetiminin 92 bin metrekarelik araziyi 3 basın kuruluşuna peşkeş çekmesi konu ediliyordu.
Haberin giriş bölümünde şu ifadeler dikkat çekiyordu.
“Bahçelievler ilçesinin sınırları içerisinde bulunan ve piyasa değeri 300 milyarı aşan 92 metrekarelik arazi, Yeni Babıali Projesi adı altında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, İllegal Basın Konseyi ve Çağdaş Gazeteciler Derneği gibi kuruluşlara peşkeş çekiliyor.”
Haberde, söz konusu arazinin yeşil alan olmasına rağmen, yapılaşmaya açılmasıyla ortaya çıkan kanunsuzluk da belgeleriyle ortaya konuluyordu.
O dönemdeki Bahçelievler Belediyesi ile medyanın ilişkilerinin ne kadar sıcak olduğunun bir göstergesi de belediyeye ait sosyal hizmet birimlerinin toplandığı binanın üzerinde yer alan levhadaki “Bu bina Sabah Gazetesi’nin armağanıdır” ibaresi.
Sabah’ın sayfalarında Bahçelievler Belediye Başkanlığı’nın bolca yer bulması da bu sıcak ilişkiyi ortaya koyuyordu...
ZAFER MUTLU’YA KİM DİRENEBİLİR!
Evet, “12 yıl önce” bunları yazmışız…
12 yıl sonra bugün ise, “olayı birebir yaşayan”lardan Aykut Işıklar, şunları yazıyor:
“Sabah’ın bahçesinde koyunlar otlar, tavukları kovalardık… Her yanımız sadece gecekondu idi.
Hürriyet nerede?
Daha Cağaloğlu'nda idi ve hâlâ daktilo ile yazan gazetecileri vardı.
Ünlü mimar ağabeyimiz Aydın Boysan, Hürriyet Towers'ı bitirmeye uğraşıyordu.
Şimdi tepesinde helikopterler dolaşan Basın Ekspres Yolu daracıktı. Üç katlı bina, hele yasal bina hiç yoktu.
Başta Sabah'ınki tabiî.
Ama Sabah'ın Genel Yayın Müdürü Zafer Mutlu'nun karşısında kim durabilir ki?
Ne Başbakan Turgut Özal, ne de Belediye başkanları Bedrettin Dalan ile Nurettin Sözen, kaçak Sabah'a karşı koyamadı.
Telefon bağlanmadı, elektrik bağlanmadı ama bir formül hep bulundu.
Sabah'ın yanına tarihi köprü yok edilmek pahasına ATV de kondurulunca... Ayamama Deresi yol geçen hanı oldu.
Her yanı iki yıl içinde doldu.
Çünkü arsalar bedava (!) idi.
Tabiî ANAP'lı olmak koşulu ile adamına...
Babıâli bitti tamam da İkitelli medya merkezi olacak yer miydi?”
Oldu işte… İkitelli, sadece “medya merkezi” olmakla kalmadı, aynı zamanda “10’u aşkın kişiye mezar” oldu!..
Peki, “bu insanların katili” kim?..
“Bir tek fail” çıkıyor karşımıza:
Bedrettin Dalan!..
Tabiî, bir de;
Onu “cinayete azmettiren” gazeteciler ile “cinayete yardım ve yataklık” eden o günün ilçe belediyeleri!..
Evet, gazeteciler!..
Şu günlerde “timsah gözyaşı” döken ve herkesten çok feryat eden gazeteciler!..
Ama şunu unutuyorlar: Şu anda, “12 kişinin mezarı üzerinde” oturuyorlar!..
Biraz önce dedim ya;
Allah korusun, bir “uçak kazası” meydana gelirse, facia, “sel”den daha büyük olacak!..
Olmaz demeyelim!..
Ne demiş paşa;
“İhtimaldir padişahım, derya tutuşa!”
AYDIN DOĞAN’A 3 SORU
“En çok konuşulan” birinci konu hakkındaki “eleştiri ve uyarı”larımızı yaptığımıza göre, gelelim “ikinci konu”ya… Yani, “Doğan Grubu’na kesilen 3.7 milyar liralık vergi cezası” konusuna!..
“Maaşlarını Aydın Doğan’dan almayan” meslektaşlarımız “3 soru” yöneltiyor”
¥ BİR - “Kesilen vergi cezaları; yapılan yayınlar bağlamında yıldırmak ve sindirmek için ise yani haksız ve hukuksuz bir şekilde verildi ise, gidersin mahkemeye ve mücalede edersin.
Olması gereken bu iken uzlaşma talebinde bulunmak, bir bakıma suçu kabullenmek anlamına gelmiyor mu?
Doğan Grubu yargıya değil de uzlaşmaya gidiyor ise belli ki işin içinde korktukları bir şeyler var... O şeyler nedir..”
¥ İKİ - “Bazı dostlarımız, sırf ‘yem boruları’ tıkandığı için iktidardan desteğini çeken Aydın Doğan’ın ‘kim olduğunu’ bilmiyorlarmış gibi, ona ‘arka’ çıkıp ‘büyük haksızlık’ yapıldığını savunuyorlar.
Bazıları ise ‘direnme’ çağrıları yapıyorlar.
Direnmek için insanda biraz direnebilecek ‘yüz’ olmalı değil mi?
(…) Aydın Doğan’a sahip çıkanlar, onun o kadar serveti nasıl edindiğini neden sorgulamıyorlar?”
¥ ÜÇ - “Doğan Grubu, yaptığı açıklamalarda vergi cezasına konu olan grup için satış işlemlerinde şirketin hiçbir kazanç elde etmediğini söylüyor.
Doğan Grubu'na ait şirketler, grup içinde birbirine satılmış. Bu işlemler birkaç defa gerçekleştirilmiş ve grubun açıklamasına göre, bu işlemlerden hiçbir kazanç elde edilmemiş.
İşte benim merakım da tam burada başlıyor. Dediğinizin doğruluğuna inanarak soruyorum:
Peki o zaman siz, bu işlemleri niye yaptınız? Grup şirketlerini, grup içinde niye birbirlerine satıp durdunuz? Bu işlemlerin amacı neydi? Bunu neden yaptınız?”
ARALARINDA BİR BAĞ VAR MI?
Meslektaşlarım tarafından yöneltilen bu “3 soru”ya Aydın Doğan ve yöneticileri ne cevap verirler, bilmem...
Ama bildiğim ve gördüğüm şu ki;
Aydın Doğan gazeteleri, “Ayamama Faciası”ndan dolayı, “Bedrettin Dalan’ın sorumluluğu” üzerine tek satır yazı yazmadılar!..
Bedrettin Dalan malûm;
“Ergenekon Terör Örgütü sanığı!”
Enteresandır, Aydın Doğan gazeteleri de, zaman zaman “Ergenekon Terör Örgütü’nün avukatlığı” anlamına gelebilecek yayınlar yaptılar...
İşte, ben de bu “bağlantı”yı merak ediyorum: “Ergenekon’a koruma ve kollama” yaparlarken, aynı zamanda Bedrettin Dalan’ı da mı korumaya çalışıyorlardı?..
Ne de olsa, ona “vefa borçları” var!..
Mı acaba?!?
================
İtibar aşınması!
“12 Eylül cuntası” tarafından dikte ettirilip yazdırılmış ve dahi “kimin nasıl oy verdiği”nin belli olması için “şeffaf zarf”lar kullanılmış olsa da, Türkiye’nin bir “Anayasa”sı var ve o Anayasa’nın “10. madde”sinde “kimseye imtiyaz tanınamayacağı” yazar… Hemen herkes de, “lâzım olduğunda” bu maddeye sarılır!..
Evet, “kendine lâzım olduğu” zamanlarda!.. Kendine lâzım değilse; “10.” madde, “en sonuncu” madde olur!..
Görüyorum ki; Türkiye Gazeteciler Cemiyeti de, 10. maddeyi hiç iplemeyen kuruluşlardan biri!.. Çünkü efendim; “10. madde”ye itibar etselerdi, yani “kimseye imtiyaz tanınamayacağına” inansalardı, Aydın Doğan’a kesilen “3.7 milyar liralık vergi cezası” üzerine yaptıkları, “halkın bilgilenme hakkına vurulmuş bir darbe” şeklindeki açıklamayı, “evi haraç-mezat satılan” Abdurrahman Dilipak için de yaparlar ve böylece “sadece patronun sözcüsü” ithamına maruz kalmazlardı!..
Ama onlar Aydın Doğan’a “ayrıcalık” yaparak, “kimin sözcüsü” olduklarını ortaya koydular!..
Tabiî, paşa gönülleri bilir… Böyle “ayrıcalık” yapmaya devam edebilirler… Yalnız; uğradıkları “itibar aşınması”nın da, bu tür “tarafgirlik”lerden kaynaklandığını bilmeliler!..
Aşına aşına bir gün yok olurlarsa, hiç şaşmam!..



Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi