Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

12 Eylül Anayasa’sı durduğu sürece statükoyu kabule mecbursunuz

12 Eylül Anayasa’sı durduğu sürece statükoyu kabule mecbursunuz

12 Eylül darbesinin dün yıldönümü idi. Ama taraftarlarının giderek azaldığı görülmesine karşılık 12 Eylül darbesinin elbette darbe öncesi ve sonrası pek çok taraftarı vardı ve askeri ille de darbe yapmaya çağırıyorlardı. Elbette bu memleketten sadece 12 Eylül darbecileri sivillerden taraftar bulmadılar, 27 Mayıs 1960 darbesi, 12 Mart 1972 muhtıracıları ve 28 Şubat sürecinin askeri kanadı da sivillerden destek buldular. Sözünü ettiğimiz doğrudan ya da dolaylı darbelerin öncüleri sivillerden destek bulmasalardı darbe girişiminde bulunabilirler miydi? Sanıyorum bugün esas üzerinde durulması gereken husus ve cevabı aranması gereken soru budur. Bir diğer soruda geçmişte darbelere şu ya da bu gerekçe ile destek vermiş ya da içinde bulunmuş olanların uzantıları ile işbirliği yapılarak demokratikleşme gerçekleştirilebilir mi?

Bugün geriye dönüp baktığımızda darbelerin ülkemizde ve insanımızda derin yaralar açtığını görüyoruz. 12 Eylül darbesi arkasından sadece Diyarbakır Cezaevi işkencehaneye dönmüş değildi... Tüm askeri tutukevleri birer işkencehaneye dönüşmüştü. Yargılamalar ise pek çok insanın geleceğini karartmış, insanlar yıllarca tutukevlerine tutulup insanlıkları unutturulmaya çalışıldıktan sonra büyük çoğunluğu beraat etmişlerdi. Diyebiliriz ki çektikleri yanlarına kar kaldı. Hatta çıkartılan bazı yasalarla bir kişi terör suçlusu olarak gözaltına alınmış ise elindeki diploması geçersiz hale getirilmişti. Söz gelimi 12 Eylül öncesi savcı ya da kaymakam olarak görev yapan bir kişi hakkında herhangi bir sebep ya da ihbar sonucu soruşturma açılmış ise o kişi anında görevini kaybetmiş, bununla da kalınmamış bir daha kamu görevi yapması engellenmişti. Bu sadece kamu görevi ile de sınırlı değildi. Bir avukat hakkında terörle ilgili bir soruşturmamı açıldı artık o avukatın avukatlık yapması da mümkün değildi. O günün şartları içinde tüm hukuksuz davranış ve kararlar geçerliydi. Çünkü kanun darbecilerin ağzından çıkan sözden ibaretti.

Bu bakımdan 12 Eylül sürecinde 10 binlerce insanın maruz kaldığı haksızlık ve hukuk dışı uygulamaların sorumlusu darbeciler olduğu kadar darbecilere destek veren alkış tutan sivillerdir de diye düşünüyorum.

Ne ise, maksadım 12 Eylül sonrası yaşananların bir muhasebesini yapmak değildi. Acılar unutulmasa da geride kaldı. Ancak, bir husus var ki o geride kalmadı, kalmıyor.O da 12 Eylül darbe Anayasasıdır. Siyasi kadrolar bir adım atmak istediklerinde karşılarına hemen Anayasa çıkıyor. Darbeden bu yana 29 yıl geçmiş, darbecilerin bir kısmı hayatını kaybetmiş olsa da darbe anayasası yürürlükte olduğu sürece darbecilerin mantığı ülke yönetimindeki etkinliğini ve ağırlığını koruyor. Seçimlerin yapılması, seçimlerde halkın ortaya koyduğu iradenin hemen hiçbir yaptırım gücü yok. Öyle görünüyor ki halkın seçtiklerine sadece ülke ekonomisinin yönetimi bırakılmış. Bu alanda da siyasiler ne kadar özgürdür tartışmalıdır. Burada ne yaparsanız yapın ama bunun ötesine karışmayın anlayışı Anayasa ile hakim kılınmış.

Bu köşede çeşitli kereler ifade etmeye çalıştım.. Eğer mevcut statükonun ülkenin özgürleşmesini engellediğine ve halkımızın gerçekten her türlü özgürlüğe layık olduğuna inanılıyorsa o zaman bu statükonun mutlaka değişmesi gerekiyor. Bunun yolu ise yeni bir anayasa yapılmasından geçiyor. Yeni bir anayasa yapmadan demokratikleşme yolunda bir adım bile atmak mümkün görünmüyor.

Söz gelimi demokratik açılım çerçevesinde üniversitelerde Kürt Dili ve Edebiyatı bölümü açılması gündeme geldi ve bu hususta çalışmalar başlatıldı. Ancak, YÖK Başkanvekili İzzet Özgenç yaptığı açıklamada karşılaştıkları anayasal engeli şöyle dile getiriyor:

"Kürt Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı dediğimizde bu bir yabancı dil mi olacaktır, yoksa bir ana dil olarak mı dile getirilecektir. Eğer bunu biz yabancı dil olarak kabul edeceksek, hangi ülkenin yabancı dilidir? sorunu ile karşı karşıya geliriz. Bunun ada dili olarak kabul edilmiş olması halinde ise Anayasa sorun olacaktır."

Görünen o ki hiçbir konuda adım atmak bu Anayasa ile mümkün değildir. Bu bakımdan yeni bir Anayasa yapılmadan toplumu boşuna beklentilere sürüklemenin anlamı yoktur. Çünkü, durduk yerde beklentilerin boşa çıkması toplumu daha fazla geriyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi