Cemal Nar

Cemal Nar

Yüzsüzlük

Yüzsüzlük

“Yüzsüz” kelimesini bu kadar seveceğim ve bol bol kullanacağım hiç aklıma gelmezdi. Sahi ne güzel kelime ve deyimlerimiz var bizim?

Mesela şu yüzsüz kelimesi ne kadar harikadır öyle. Yüzsüz yerine göre utangaç. Yerine göre mahcup, haya timsali ve istemeye “yüzü yok” kimse. Ama aynı zamanda utanmaz, sıkılmaz, arlanmaz, çekinmez, “yüzüne tükürsen kar yağdı zanneder” tiptir de. Yani aman bulaşma, şerrine lanet…

Bu kelime dikkatimi çekince lügatten bir de “yüz”e baktım. Şunun şurasında kelimelerle yüz yüze bakıyoruz, “yüzsüz”ü görüp de “yüz” e bakmamak, adamın yüzünün suyunu döktürebilir, utandırıp mahcup edebilir. Bu yüzden erinmedim ve açtım sözlüğü. Aman Allah’ım, ne zengin bir kelime böyle! Bilmem “yüz akıyla” çıkabilecek miyim bu lügata bakmak yüzünden, yoksa “yüzü kara” bir başarısız adam mı olacağım?

O kadar zengin manalar ve deyimler taşıyor ki, bunları hakkıyla yakalayamam diye doğrusu “yüzüm sirke satar gibi asıldı, ekşidi” ve “kara yüzlü” olmaktan korktum. “Yüzümün” ifadesinin karamsarlık saçtığının farkındayım, o yüzden de üzülmüyor değilim hani.

“Yüz kere” söyledim kendime, “astarı yüzünden pahalı” olur, “yüzde yüz” bilmediğin alanlarda kalem oynatma diye, adamda “yüz olmalı” kardeşim, “yüz türlü” ifadeden sana ne?

Kelimeler de namus taşır, “yüzüne gözüne bulaştırmadan” “yüz akıyla” çıkabileceğin işleri, dostlarınla “yüz yüze” istişareden sonra yapsan, “yüzün kara çıkmaz”, “yüz suyun dökülmez” asla. Ama iki satır yazı yazınca “yüz bulup” kendini dilci sanırsan, dostların senden “yüz çevirir”, cahillerle “yüz göz olur”, sevmeyenlerin “yüz ekşiliğine” katlanmak zorunda kalırsın. Öyleyse “yüzün güzelken” gel de “yüz suyunu dökme.” “Yüz kızartıcı işler” nerden çıkar? Cahillikten. İnsan konumunu bilmeli, hak ettiğine “yüz görümlülüğünü” vermeli, bilge insanların “eşiğine yüz sürmeli”, hayatı boyunca ilim ve hikmete “yüz tutmalı”, onlarla tartışmayı terk ederek “yüze çıkmamalıdır.”

O hakimler “yüze vurmasalar” da her “yüze güleni” dost sanmazlar, gerçekten “yüzü güleni” tanır, “yüzü gözü açılmamışlara” da değer verir, ama “yüz çeviren” ve “yüz döndüren” “yüzü kalmamış” “yüzsüzlere” de “yüzü pek” olurlar. Onlar katında “yüzü suyu hürmetine” iş yapılacak asıl, ilahi hakikatlerdir. Onlar daima hakikatlere “yüz tutarlar”, onlara karşı “yüzü yerde” olurlar, ama “adamın kalbini yüzünden okurlar.”

Eğer insan “yüzüne bakılır” olmak ve “yüzünü ağartmak” istiyorsa, her işinden “yüz akı ile çıkmak” istiyorsa, olaylara “yüzeysel” bakmamalı, ilim öğrenmeli ve işlerinde adil ve dengeli olmalıdır. Hayatta her an “yüzleşme” olabilir, kimseyle “yüz göz olmak” istemiyorsa, daima hakkı üstün tutmalı, kendi şeref ve haysiyetini “yüzde yüz” korumalıdır.

Maalesef memlekette “eli yüzü düzgün” adam zor bulunur olmuştur. Zira zamane “yüzsüzler” zamanı olmuştur. Onun için dostumuz Salih Özsağır sık sık, “Yüzsüzlük altın oluk, kıymetini bilmez her yoluk” derdi.

Doğruluğu ile meşhur M. Akif Ersoy bir gün dostlarına, “iki yüzlü adamları sever oldum” demiş. Onun karakterini tanıyan dostları şaşırmışlar ve “Nasıl olur?” demişler. Cevabı ilginç: “İkiyüz yüzlüleri görünce, iki yüzlüleri sever oldum” demiş.

Nerden çıktı şimdi bu “yüz” meselesi diye belki aklınıza geliyordur. Yargıda, üniversitelerde, adli tıpda, askeriyede, siyasette, Mecliste, medyada, bürokraside, iş dünyasında ve daha başka sayamadığımız bazı kurumlarda “istifası beklenenlerin” haberleri yüzünden.

Hani soruyorlar ya “acaba istifa eder mi?” mi diye, işte o ben de o yüzden yazdım yani.

Peki sizce istifa ederler mi?

Benim cevabım, yazımın başlığından belli değil mi?


www.cemalnar.com

Önceki ve Sonraki Yazılar
Cemal Nar Arşivi