Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Çok mu zor Allah aşkına?

Çok mu zor Allah aşkına?

Benim güzel ve “uzatmalı” Basın Konseyi Başkanım Oktay Ekşi yine kırmış geçirmiş... Yazısına seçtiği başlık tek kelimeyle şahane: “Yine o bahis.”

Evet, yine o bahis.

Bu bahis nedir?

Bu bahis laikliktir efendiler...

Bilmeyen, görmeyen, kıraat etmemiş olanlar da sanacak ki, Oktay Ekşi başkanım bu “netameli” bahsi konuşmuş, halletmiş de, tekrar konuşmaktan gına getiriyor.

Diyor ki, “Bu memlekette laiklik konusunda söylenmedik söz kalmadı.
Zaten biz de bu konuda yazmaktan usandık.”

Biz de, laikliğe kutsallık izafe eden kafanın belli bir anlayış düzeyine gelmesini beklemekten usandık.

Umudumuzu kaybetmiş değiliz.

Hâlâ bekliyoruz.

Devam ediyor başkanım: “Usandık... Çünkü bazı kafalara bu kavramı anlatmanın imkânsız olduğunu gördük. Ama Ergun Özbudun gibi bir Anayasa hocası da laikliğe yeni bir tanım arayan Bülent Arınç’la aynı safa geçerse duramıyorsunuz.”

Duramamış işte...

Döktürmüş...

İyi de, Bülent Arınç’la aynı safta olmak nasıl bir şeydir?

Laiklik tılsımını bozacak lanetli bir duruş mudur bu?

Ne var bu safta?

Ezkaza bu safta bulunanların söz söyleme hakları sakıt mı olacaktır? Meşruiyetleri mi tartışılacaktır? Vatandaşlık hakları mı ellerinden alınacaktır?

Ne olacaktır?

Oktay Ekşi’yle aynı safta olunuyor da, Bülent Arınç’la neden olunamıyor, yahut olunamasın?

Hemen söyleyeyim: Oktay Ekşi’nin, “Türkiye’deki laikliği militan ve dayatmacı olduğunu” söyleyen Ergun Özbudun’a verdiği cevap, kötü bir yazarlık ürünü, berbat bir muhakeme örneği...

Kendisi, “Bu konuda yazmaktan usandık, Bazı kafalara bu kavramı anlatmanın imkansızlığını gördük” diyor ama, bir şey anlatmıyor.

Mesela, Türkiye’deki laiklik uygulamasının, niçin militan ve dayatmacı sayılmayacağını izah edemiyor.

Laf çeviriyor.

Laf çevirmenin sırası değil.

Ergun Özbudun ve Bülent Arınç’ı aynı safa hapsedip, “ezberlenmiş” laflarla solo yapacağına, biraz fehmetsin.

Bu ülkede kimsenin laiklikle bir alıp veremediği yok. “Laiklik külliyen ortadan kaldırılsın” diyen de yok.

Kaldı ki, tartışılan şey “laiklik” değil, belli ideolojik kesimlerin laiklik algısı...

Üstelik, oldukça “problemli” bir algı bu...

Bir okur-yazar olması hasebiyle Oktay Ekşi’den beklenen, bu “algı”yı ortaya çıkaran saikleri anlamaya çalışması ve laiklik konusunda hiç değilse epistemolojik bir gayret göstermesidir.

Kendisi bu gayreti gösteremiyorsa, bu gayreti gösterenleri dinlesin.

Denilenleri anlamaya çalışsın.

Çünkü, öncelikle (ve mutlaka) “özgürlük” paradigmasıyla ilişkili olması gereken laiklik, katı ideolojik grupların da katkılarıyla, (Oktay Ekşi’nin de hoşlanmayacağı bir biçimde) giderek dinselleşiyor ve “dogma” haline geliyor.

Prof. Tülin Bumin’in de söylediği gibi, bugün sekülerleşmenin/modernleşmenin önündeki en büyük engel laiklik; daha doğrusu, mevcut laiklik algısı...

Kıymetli bir başkan olan, korkarım ki kıymetli bir başkan olarak kalacak Oktay Ekşi, neden bu “algı” ve ortaya çıkan “sonuçlar” üzerinde düşünmüyor?

Çok mu zor Allah aşkına?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi