Mehmet Barlas

Mehmet Barlas

Tarihi ve coğrafyayı yok sayarak kültür ve siyaset üretebilir misiniz?

Tarihi ve coğrafyayı yok sayarak kültür ve siyaset üretebilir misiniz?

Tek boyutlu ve tek açılı insanları yetiştiren bir eğitim sisteminin sonuçlarını, sosyo-politik yaşamımızdaki teklemelerle görüyoruz.

Bazılarımız ve üstelik varlıklarını sürdürebilmeleri halkın oyuna bağlı olan siyasetçilerden bazıları bile, bu topraklardaki çok renkli kültürün öğelerinden ağırlıklı olanlarını ya bilmiyor ya da görmezden gelebiliyor.

Kitle partilerinden bazıları bile, toplumda uzaklaşmalarını “Türkiye muhafazakarlaşıyor” diye örtmeye çalışmıyorlar mı?

Hepimiz Türkiye’nin Doğu ile Batı arasında bir köprü olduğunu söyler dururuz. Ama her köprünün en az iki ayağı olduğunu pek düşünmeyiz.

Demek istediğimiz şu:

Türkiye elbet yüzünü Batı’ya çevirmiş bir ülkedir. Bunun en somut kanıtı da kuşaktan kuşağa aktarılan Avrupa Birliği’ne üyelik hedefimiz değil mi?

Tek boyutlu kültür arayışı
Ama bu hedef, “Türkiye gerçeği”ni tarihten, coğrafyadan, kültürümüzden soyutlayıp, bir toplum mühendisliğine mi dayanmalıdır?

Babamın İstanbul Lisesi diplomasındaki derslere baktığımda öğretilen yabancı dillerin arasında Almanca ve Fransızca’nın yanında, Arapça ve Farsça’nın da bulunduğunu görmüştüm.

İlber Ortaylı Milliyet’in Pazar Eki’ndeki yazısında Siyasal Bilgiler’in tarihini anlatırken şunları yazıyordu dün:

-Mekteb-i Mülkiye kuruluşunda 19'uncu Yüzyıl’ın diğer idadileri gibiydi; onu yüksek eğitim kurumu haline getiren II. Abdülhamid Han'dır. Mülkiye'nin ilk üç mezununu saraya yani Mabeyn-i Humayun'a aldırarak okula verdiği önemi de göstermiştir. Eski Mülkiye'nin önemli bir özelliği imparatorlukta konuşulan dillerin de öğretilmesiydi; mesela rahmetli Hasan Reşit Tankut'un Arapçası düzgündü ve bunu Mülkiye'de öğrendiğini iftiharla söylerdi. Galiba Ermeniler üzerindeki halen geçerli eseri kalemi alan rahmetli Esat Uras da Ermenicesini bu okulda öğrenmişti.

Bugün Türk Dışişleri Bakanlığı’nın en ağırlıklı kaynağı olan Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun diplomatlarımız arasında acaba kaç kişi Farsça, Arapça, Ermenice, Gürcüce, Bulgarca okuyup yazabiliyor?

Batılılaşmak kendini de tanımaktır
İngilizce, Fransızca veya İspanyolca gibi çok konuşulan Batı dilleri de elbet bilinmelidir. Ama Rusça da, Çince de, “Büyük devlet” iddiası olan ülkelerin diplomasisinde bulunmalıdır. Aksi halde dünyayı hep çevirilerden izler, birinci elden kaynaklara ulaşamazsınız.

Aslında “Batılılaşmak” tüm bunları da içeriyor. Hem kendi coğrafyanızı, hem de dünya coğrafyasının tanıyacak, kendi kültürünüzün evrensel kültürlerin arasındaki konumunu bileceksiniz.

Ben bu bakış açısının yararını dinlediğimiz müziğin çeşitliliğinden biliyorum.

Batı’nın klasik ve popüler müziği ile kulaklarım zaten  dolu. Mozart dinlemeye de, Sinatra veya Aznavur şarkılarına takılmaya da yatkınım.

Ama güneyimizdeki Arap dünyasının bestelerine ve seslerine açıldığımda, Batı’dakiler kadar zengin bir çeşitliliğin var olduğunu gördüm. Örneğin bugün bir Majda Al Roumi şarkısı, Ümmü Gülsüm’ünkiler (Oum Kalthoum) kadar geniş coğrafyalarda dinleniyor.

Safiye Ayla ve Ümmü Gülsüm
Bunun gibi Amr Diap, Feyruz, Nancy Ajram, Khaled gibi solistler, Avrupa ve Amerika’nın konser salonlarını da dinleyicilerle dolduruyor.

Tutkunu olduğum Safiye Ayla’nın sesinden kendi bestesi olduğu söylenilen “Ah Bu Gönül şarkıları”nı dinledikten sonra Ümmü Gülsüm’e dönmüştüm. Onun “Ala Bada El Mahboub” şarkısına gelince şaşırdım. Bu Safiye Ayla’nın “Ah Bu Gönül şarkıları” ile aynıydı.

Acaba kim kimden esinlenmişti bilemedim.

Ama biliyorum ki bir toplumu da, kültürünü de, geleneklerini de içinde bulunduğu coğrafyadan ve yaşanılan tarihten soyutlayamazsınız.

Neyse… Ben Sabite Tur’dan Küçük Mehmet Ağa’nın “Saki Çekemem”ini dinlerken de Majda al Roumi’den “Kalimat”ı dinlerken de aynı tatmini alıyorum.

Kayseri tayyare fabrikası ne durumda?

Cumhurbaşkanı Gül Türk-İş Genel Kurulu'ndaki konuşmasında şöyle demiş:

-Benim babam 45 yıl önce Kayseri'de tayyare fabrikasında Türk-İş'in, Harb-İş'in temsilcilerindendi. Ben bugün cumhurbaşkanıyım. Demokrasinin, cumhuriyetin, bugünkü Türkiye'nin aslında hangi noktada olduğunu söylüyorum. Sınıfların kırıldığını, eskiden olduğu gibi ayrımın olmadığını, Türkiye'nin artık çok açık bir toplum olduğunu söylüyorum.

Sayın Gül’ün geldiği yeri hepimiz biliyoruz da Kayseri’deki “Tayyare Fabrikası”nın ne olduğunu bilenimiz pek yok.

Keşke mümkün olsaydı da Cumhurbaşkanı’nın özel uçağı bugün bu fabrikada yapılabilseydi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Mehmet Barlas Arşivi