D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

Kalıplar kırılıyor...

Kalıplar kırılıyor...

“Cumhuriyet kalıpları” diyeceğim, birileri sinirlenecek. Türkiye’nin içine sokulduğu çıkmazlar için, uzak adreslere, geçmiş zamanlara gitmeye gerek yok. Bildik zamanlar ve çok tanıdık bir adres: Bizim, babamızın yaşadığı zamanlar ve bizim ve babamızın yaşadığı idare...
Başbakan, partisinin genel kurulunda bir takım isimler telaffuz etti. Bu isimler en az iki Türkiye demek. Hatta bu isimlerden üç-dört Türkiye çıkarabiliriz. Hani çok özenli bir liste de saymayabiliriz. Yüzyıllara mal olmuş şahsiyetlerin yanında çok taze, sadece icracılığı ile bilinen isimler de var.
Zihinler bu kadarla bile allak bullak!
Bu isimler yan yana gelmeli miydi? Birlikte telaffuz edilmeli miydi?
Cumhuriyet zihni bu isimlerin yan yana gelmesini, bir arada zikredilmesini istemez. Bu isimleri yan yana getiren, birlikte zikreden, cumhuriyet zihninin dışına düşer.
Nitekim, yakın dönemle ilgili isimler cumhuriyetin kara listesinde, tecziye edilmesi gerekenler listesinde yer almıştır. Gerektiği şekilde cezalandırılmışlardır da!
Bu yüzden itirazlar, yok şunlar olsaydı veya şu isimler de zikredilseydi yollu eleştiriler aldı yürüdü.
Burada dikkati çeken, tarihe mal olmuş ilim, fikir, sanat ve edebiyat adamlarının sayılmış olması. İçinde bir tane bile devlet adamı veya yönetici yok.
Bunun farkında olmayan magazinleştirmeci gazetecilerden biri, listede Atatürk neden yok diye itiraz ediyor!
Bu kafa Türkiye’nin düşünen kafası değil.
Yıllar önce, 1970’lerde, Tarih Kurumunda bir konferansa şahit olmuştum.
Konu, Yavuz Sultan Selim’in İran ve Mısır siyaseti ile ilgili idi. İstanbul Üniversitesi’nin ünlü bir tarih profesörü, yanlış hatırlamıyorsam Şehabeddin Tekindağ konferans veriyor. Önde kelli felli zevat, elbette içlerinde emekli subaylar da var.
Konuşmacı, döneminin dünyasını doğru kavrayan, strateji bilen bir Osmanlı padişahından bahsediyor. Oradaki dinleyiciler, Yavuz şu kadar alevi kesti, şöyle hilafeti getirdi, bizi mahvetti gibi ön fikirlerle dinliyor. Fakat, konuşmacının söyledikleri, çok farklı bir Yavuz Selim resmi ortaya koyuyor. Osmanlının dünya ekonomisinde söz sahibi olması için, İran ve bilhassa Mısır seferi zorunlu. Yavuz bunu biliyor ve siyasetini ona göre çiziyor.
Konferans bitince ilk soru, konuşmacıda bir sarsıntı meydana getiriyor.
Neden konferansta Atatürk’ün dehasından, Türkiye’yi kurtardığından bahsedilmemiş!
Siz olsanız ne cevap verirdiniz?
Neden devlet adamları yok? Bu, öncelikle seçilen alanla ilgili olmalı.
Sonra da daha belalı bir seçme gerektirmesinden.
Resmi listeyi bu seçmede delmek hayli zordur. Atatürk’le Abdülhamid’i birlikte zikredebilir misiniz?
Türkiye’de modern devleti oluşturan 2. Abdülhamid mi, Atatürk mü?
Bu sorunun resmiyet nezdinde cevabı değişmeyecek, değiştirilemiyecek şekilde verilmiştir! Elbette ve kesinlikle Atatürk!
Atatürk’ten önce Osmanlının modern olmadığını söylemek tarihi gerçeklikle asla bağdaşmıyor.
Abdülhamid, 19. yüzyılın sonunda Osmanlı Devletini her bakımdan modernleştirdi. Modernliğin alt yapısını Abdülhamid kurdu. İttihatçılar bu alt yapı üzerinde iktidara geldiler ve Abdülhamid’in çatışmasız modernleşmesini çatışmacı ve taklitçi modernleştirmeye dönüştürdüler. Cumhuriyetçiler bu bakımdan İttihatçıların varisi oldular...
Abdülhamid’in yaptıkları olmadan Atatürk ne yapabilirdi? Veya Abdülhamid olmadan Atatürk olabilir miydi?
İşte sorulmaması gereken bir soru!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi