Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Barış havzasında İsrail arızası

Barış havzasında İsrail arızası

Türkiye bir yandan, Ermenistan'la barış protokolü imzalıyor...
Türkiye bir yandan, Ermenistan'la barış protokolü imzalıyor, Suriye ile vizeyi kaldırıyor, ortak bakanlar kurulu toplantısı yapıyor, peşinden aynı şekilde Irak'la ortak bakanlar kurulu toplantısı gerçekleştiriyor...

Bu, Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun tanımlaması ile bir "Barış atağı..."

Türkiye, bölgenin bir barış havzası haline gelmesi için yoğun çaba sarf ediyor.

Ama hemen bunların yanında birdenbire İsrail'le çok soğuk bir ilişki zemini oluşuyor. İsrail'in de katıldığı Anadolu kartalı tatbikatı iptal ediliyor. Ardından karşılıklı "Aklını başına topla, aklıselimle hareket et" gibi soğuk demeçler geliyor.

Bu soğukluk taa Washinton'a kadar uzanıyor.

Bu gelişmelerin ardından, uluslararası diplomatik camiada ortaya şu soru çıkıyor:

-Türkiye, bir yandan İslam ülkeleri ile ilişkileri geliştirirken diğer yandan bilinçli olarak İsrail'i dışlıyor mu?

Belki bazı mahfillerde, Türkiye'nin Batı ile ilişkilerinde de mesafeler oluşacağı değerlendirmeleri yapılıyordur.

Acaba Türkiye gerçekten böyle, ilkesel bir yönelişle, İsrail'e ve Batı'ya karşı restleşme çabası içinde midir?

Böyle yorumların Türkiye'yi bir savunma psikolojisi içine sokma ve bu coğrafyada, ilişkileri geliştirme çabasını yavaşlatma amacını güttüğü ilk akla gelen ihtimaller arasında.

Değilse, Türkiye'nin İslam dünyası ile ilişkileri stratejik derinlik boyutunda geliştirirken, ne Amerika ile ne AB ile ne Rusya ile ne Çin ile ilişkileri zaafa uğratmak gibi bir tercihinin olması makul değildir.

Türkiye açık açık çok boyutlu bir diplomasi yürüttüğünü dünyaya ilan ediyor.

Bunun bir anlamı hiç kuşkusuz, sadece Batı ipoteğinde bir diplomasi içine sıkışıp kalmamak demektir.

Kaldı ki, Türkiye'nin içinde bulunduğu coğrafyanın ekonomik-stratejik imkanları, Batı'yı da, bu coğrafya ile vazgeçilmez ilişkiler içinde bulunmaya zorlaya gelmiştir.

Türkiye'nin yaptığı, belki taa Birinci Dünya Savaşı sonrasından bu yana, mesafeli durduğu bir coğrafya ile derin bağlarını yeniden görmesi, onları diriltmeye çalışması, Batı ile ilişkileri de, bu zenginlik içinden geliştirmesidir.

Belki olan şudur:

Tüm İslam coğrafyası ile ilgili Batı ipoteğinin kalkması ve bu coğrafyanın daha rasyonel ilişkiler kuracak bir bilinç düzeyine gelmesi hadisesi yaşanıyor.

Türkiye de bu bilinç inşasında etkin rol oynuyor.

Bunu da en barışçı dil ile yapıyor.

Bu arada İsrail ile ilişkiler gerçekten en kritik bir mahiyet arz ediyor.

Türkiye İsrail'in varlığını reddetmiyor.

Hatta ilk tanıyan ülkeler arasında yer almış.

Batı'nın İslam coğrafyasına yaptığı bu emri vakiye, her ne sebeple olursa olsun, evet denilmiş.

Ama İsrail'in bölgedeki varlığının sorun niteliği de, 1948'den bu yana ortadan kalkmamış.

Geçen 60 yılın özeti şu:

İsrail demek, Filistin için acı demek.

İsrail demek, Kudüs için gasp demek.

İsrail demek işgal demek, kıyım demek, çocuk katli demek, fosfor bombası demek...

İsrail demek, bölge için potansiyel savaş demek.

İsrail uçakları gidiyor, nükleer tesis var diye Irak'ı bombalıyor.

İsrail uçakları, İran'ı vurmak için fırsat kolluyor.

Ve İsrail'in elinde nükleer silahlar var.

Ne yapsın Türkiye?

Böyle bir İsrail'le kendi topraklarında NATO bünyesinde tatbikat yapsın öyle mi?

Bu tatbikatla, bölgedeki İslam ülkelerine yönelik saldırılara ortaklık ettiği izlenimlerine imkan sağlasın öyle mi?

Irak'ı, İncirlik'ten kalkan uçaklar vurdu.

Bir milyonu aşkın insan hayatını kaybetti, Irak'taki tüm medeniyet birikimleri yok edildi...

İnsanlar "Neden Türkiye'den kalkan uçaklar Irak'ı vursun" diye sordular.

Şimdi "İran da Türkiye üzerinden mi vurulacak" soruları dolaşıyor.

İsrail "Her ihtimal masada, İran'ı da vurabiliriz" diye efelenip duruyor.

Kaldı ki, Gazze'de fosfor bombası kullanılarak katledilen çoğu kadın ve çocuk, 1387 insanın kanı kurumadı.

Kaldı ki, dünyanın her yerinde yurdundan koparılmış Filistinliler'in acısı yankılanıyor.

Bir de İsrail'in, Kudüs'ün kimliğini değiştirme çabaları var.

Amerika dahil bütün dünyanın itirazına rağmen Filistin topraklarında yeni yerleşim yerleri açmakta ısrar var, inat var, meydan okuma var.

Süleyman Mabedi'ni bulma gerekçesiyle, Mescid-i Aksa üzerinde yürütülen operasyon var.

Ne diyor Türkiye?

"Bunlar olmaz" diyor.

Bunlar, en evvel Türkiye'nin bölgede geliştirmek istediği barış misyonuna zıt şeyler.

Türkiye, İsrail'in bölgede iletişim halinde bulunduğu tek İslam ülkesi...

Ve İsrail, hoyratça Türkiye'nin bu konumunu istismar etmek istiyor.

Bölgenin bazı gerçekleri var.

Bir: Karabağ'daki Ermeni işgali bitmeden Kafkasya durulmaz.

İki: Filistin'deki İsrail gaspı bitmeden Ortadoğu durulmaz.

Türkiye, dünyaya bunu anlatmaya çalışıyor. Bunu dünya da anlamalı, Ermenistan da, İsrail de... Başka çare yok.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Taşgetiren Arşivi