Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Cumhuriyeti bölünüp parçalanmaktan kurtarmak için...

Cumhuriyeti bölünüp parçalanmaktan kurtarmak için...

Adalet yoksa barış da yok. Adalet ve barış yoksa hiçbir özgürlük güvencede değildir..
Tam da Cumhuriyet Bayramı’nın arifesine denk geldi.
Sonuçta mızrak çuvala sığmıyor.
“Ben demiştim”, bu konuda direnecek olursanız yeni bir belge, yeni bir tanık ortaya çıkar ve daha zor şartlara sürüklenirsiniz diye..
Buyurun devam edin.
Doğan’ı kurtarmaya çalışın.. Başbuğ’u kurtarmaya çalışın.
Başbuğ da, Iğsız paşa da istifa etmeli. Eğer istifa etmeyeceklerse görevden alınmalı..
Başbuğ birilerini koruyayım derken kendi kariyerini de, başında bulunduğu kurumu da riske attı.
Görevden alınmasa, istifa etmese bile, bundan sonra orada rahat olmayacak..
Yapacak hiçbir şeyi de yok. Darbe mi yapacaklar! Yapsalar da kurtulamaz. Bastırılır ve bu iş bir çırpıda bitirilir. Bitirilmese de birbirlerini yerler zaten.. Bu iş bitti..
Cumhuriyet Bayramı haftasında neler konuşuyoruz.
Sahi şimdi ne olacak? Bu ortaya çıkan durumdan sonra Cumhuriyet Bayramı resepsiyonunda, akşam geç saatlerde neler yaşanacak? Kim kimi boykot edecek? Göreceğiz.. Şimdilik törende tokalaşma krizi filan yaşanıyor. Bayramda suratlar asık, o kadar..
Ortaya çıkan durum, hukuksuzluktan da öte bir durum..
Devletin içine sızmış hukuk dışı bir yapı var ve bu gerçek bir kere daha bütün çıplaklığı ile gözler önüne serildi..
Bu durum Cumhuriyet Bayramı armağanı oldu bir bakıma.
Oysa Cumhuriyet Çalışma Grubu’nun dışarıdaki uzantıları nasıl hazırlanıyorlardı bayram öncesine.. Şimdi ne olacak?
Korkarım iş gelip Genelkurmay’a dayanınca birileri “Bu iş böyle olmuyor” diye silaha sarılacak..
Sanki, birileri birilerinin silaha sarılıp sokağa çıkmasını bekliyormuş gibi.. Hani “Silahlanıp sokağa çıksınlar ki, hepsini bir anda toplayalım” der gibi.. Yoksa yargı süreci uzun sürecek..
Şartlar olgunlaşmış gibi.
Malum, örtülü KİT hükmündeki, derin devletin finans kaynağı konumundaki şirketler ve malum medianın bir darbeden başka kurtuluş çaresi yok gibi.
Ne var ki, yargıçlar da bu ağır yükün kendi üzerlerine yıkılmasından rahatsız.
Bir yanda adalet isteyen görünen devlet, öte yandan görünmeyen devletin baskıları..
Türkiye’nin en önemli sorunu, devletin içine gizlenmiş olan derin devletin tasfiyesi ve TSK’nın olması gereken yere çekilmesi.. Ve ardından Anayasa değişikliğinden başlayarak, genelge, yönergelere kadar hukuk sistemi ve bürokrasinin ıslahı..
Ama ilk ele alınması gereken kurum silahlı bürokrasi. Eli silahlı birileri, olması gereken yerde değil, orada durduğu sürece hiçbir şey yolunda gitmeyecek..
Derin devlet ve TSK sorunu çözülmeden ne açılım olur, ne barış. Ne de yoksulluktan kurtulur bu ülke.. Terörün de irticanın da adresi belli. Bunların kim oldukları, nerede gizlendikleri de. Bilinmeyen fazla bir şey kalmadı.. PKK kimin Truva atı, Apo kimin personeli, birtakım DTP’liler anlamamazlıktan gelse de artık ortaya çıktı.. Sağ-sol, Alevi-Sünni, Türk-Kürt çatışmalarının arkasında kimler var biliyoruz artık.. Faili meçhuller kimlerin eseri, bilmeyen kaldı mı? Darbeler vatan kurtarmak için yapılmadı. Darbeler, birtakım hasta ruhlu adamların, bu ülkenin çocuklarının kanları, gözyaşları üzerinde iktidar ve şahsi çıkar hesapları yapan, siyasi emellerini yabancı ülkelerin çıkarları, şahsi çıkarlarını birtakım yabancı şirketlerin çıkarları ile tevhid etmiş adamların işi idi.. Aynı silahlarla sağcıları, sonra da solcuları vurdurdular.. Kadrolarında herkes var. Şeyh de var, fahişe de.. Bilim adamı da var, işadamı da. Gazeteci de var, sendika ağası, sivil toplum önderi de.. Olmayan yok ki! Batık bankaların arkasında onlar vardı. Petrol kaçakçılığının, uyuşturucu kaçakçılığının arkasında onlar vardı..
Sahi, emekli generallerin danışmanlık yaptıkları bankaları nasıl batırıldı? Birileri sizin tasarruflarınızı hortumlayıp, batık bankaların riskini devlete yıkmaya çalışmadı mı? Banker olayı neydi? Sahte para basanlar, Hazine bonosu basanlar kimlerdi?.
Tepedekileri alırsanız, media, mafia, sermaye, siyaset, bürokrasi, STK içindeki uzantıları da ya kendiliklerinden gelir teslim olurlar, ya da tasfiyeleri uzun sürmez.. Ama önce tepedeki yapının tasfiyesi gerekir..
Darbeci yapılar, domuz gribinden daha tehlikeli.. Hükümet ve millet bu tehditten korunmak için ne gerekiyorsa acilen onu yapmalı..
Bu yapı tasfiye edilmeden istikrar filan gelmez.
Darbe planı yapan subaylar, Kur’an kursu öğrencilerine, gazete abonelerine, kokoreççilere kadar herkesi fişlerken nasıl oldu da bu cinayetleri, vurgunları görmediler?.
Kötü bir şekilde deşifre oldular..
Bunlar darbe de yapsalar, bu saatten sonra arkadaşları tarafından tasfiye edilirler..
Şimdi şu plağı pikaba koymanın zamanı geldi.. “Gitmek mi zor, kalmak mı zor. Gel sen bunu bir bana sor” ve sonra bir başka şarkı: “Ben yolumu kaybettim, yolların günahı ne?”
Kaldıkça saygınlığınızı kaybedecek, daha çok baskıya maruz kalacaksınız ve suçunuz artacak..
Gidecek olursanız, sanık sandalyesine oturacak ve hesap vereceksiniz..
Bu sonucu, daha bu işin başında, suçu ve suçluları, “iyi çocukları” savunurken düşünecektiniz.. Geç kaldınız ve gelecek günler, geçen günleri aratacak..
“Bu iş neden böyle, biz nasıl bu hallere düştük” derseniz, “sizi oraya getiren irade öyle istiyor..” ve siz bu sonucu fazlasıyla hak ettiniz..
Şu rezalete bakar mısınız? Dursun Çiçek olayı bir anda gündeme bomba gibi düştü. Çırpındıkça batıyorlar.. Akşam ve Vatan’a sorular Tuğgeneral Hıfzı Çubuklu’dan gitmiş. Anayasa Mahkemesi’ni baskı altına almaya çalışıyorlar. Çiçek’i askeri mahkemeye aktarıp aklama planları yapıyorlar.. Islak imzanın sahte olacağı ile ilgili komik bahanelerin arkasına saklanmaya çalışıyorlar. Sanki daha önce daha vahim şeyler hazırlanmamış gibi. Bu ilk kez olmuyor ki, isterseniz başka belgeler de sunulur.. Bahçeli durumun vahametini gördü, ama Baykal hâlâ başka vadilerde koşuyor.. Erdoğan döndü. Belki bakarsınız Başbuğ gider. Ya da Başbuğ, Iğsız Paşa’yı ve bu olaya adı karışanları feda etmek zorunda kalabilir..
Ve bu arada Başbakan’a bir çağrı: EMASYA Genelgesi’ni geri alın ve İç Hizmet Yönetmeliği’ni hemen şimdi kaldırın. Şu protokol sırasını bir an önce değiştirin lutfen. Ya Genelkurmay’ı, Milli Savunma Bakanlığı’na bağlayın, ya da Milli Savunma Bakanlığı’nı kaldırıp, Genelkurmay’ı Başbakanlığa bağlayın.. Bu ayıb artık son bulmalı.. Cumhuriyet Bayramı’nda, Cumhuriyetin daha fazla yıpratılmaması için bir an önce, lutfen!
Selam ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi