Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Kimin malını kime veriyorsun?

Kimin malını kime veriyorsun?

Biri, bedavadan gelip Demokrat Parti mirası üzerine çöreklenmiş bir tekaüt Cumhurbaşkanı...

Diğeri, yıllarca ustalıkla “Menderes’in avukatıymış gibi” yapan ama Menderes’e karşı kurulmuş Hürriyet Partisi’nin en mutemet adamı olduğu ortaya çıkan sıradan bir avukat.

İlki, altı kere gidip yedi kere gelmiş olmakla övünüyor.

Uzun dönem Başbakanlık yaptı. Cumhurbaşkanlığı’na yükseldi.

Demokrat Parti mirası üzerinde oturuyordu ama bu parti için hiçbir şey yapmadı.

Siyasi yasakların kaldırılması için kılını dahi kıpırdatmadı.

Yasaklar gündeme geldiğinde, “kamuoyu buna hazır değil” ayaklarına yattı.

Rakip, şerik, ortak istemiyordu.

Bilgiç’i halletti.

Bozbeyli’yi halletti.

Parti içindeki Bayar ve Menderes uzantılarını etkisiz hale getirdi.

Bayar’a, “Adalet Partisi’nin başına Süleyman Demirel getirildi” dediklerinde, hafiften huzursuz olmuş, “Haa, şu bizim su müdürü mü?” diye kinayeli bir tepki göstermişti.

Bilinen, takdir edilen biri değildi.

Karşıtları, taraftarlarından daha fazlaydı.

Nasıl olduysa oldu, kendisini “mirasın sürdürücüsü” konumunda buldu.

12 Eylül’de, darbeciler tarafından alaşağı edilinceye kadar durumu idare ediyordu. Zaten en büyük özelliği buydu. Maksat hasıl oluncaya kadar durumu idare etmek ve “mış gibi” yapmak.

Hamzakoy’daki hapis hayatı hayatı biter bitmez “ultra demokrat” kesildi.

Murat Belge’lerle filan görünmeye başladı.

Sert demokrat manifestolar yayınladı.

Militarizmi eleştiren “dehşetengiz” açıklamalar yaptı.

Mizahçı Aziz Nesin, bu “olağandışı durumu” makaraya almak için, sık sık, “Süleyman Bey üç darbe demokrat oldu. Bakalım dördüncüsünde rotası ne olacak?” derdi.

Dördüncüsünün de başlatıcısı ve tamama erdiricisi oldu.

Darbenin tedvirini askerden aldı, sivillere verdi.

Kendisini “Beşli Sivil İnisiyatif” diye yutturan “çete”nin en büyük destekçisiydi.

Bize yıllarca “Menderes’in avukatıymış gibi” yapan ve maalesef yediren siyasetçi eskisi ise, sadece “Demirel’in stepnesi” olarak var olabildi.

Siyaset kurumunu gözden düşüren ve nihayetinde askere manevra alanı açan “davullu, jaguarlı” siyasi şaklabanlık gösterileri dışında, dişe dokunur bir icraat sergileyemedi.

Bir kez TBMM başkanlığı yaptı.

Nasıl yaptığını “TBMM Faili Meçhul Cinayetleri Araştırma Komisyonu” üyesi Hüsamettin Korkutata açıkladı. Fazla söze hacet yok...

Zaman zaman Silivri’deki darbe sanıklarına selam göndermektedir.

Bu kadar...

Şimdi bu ikili, kendilerine ait olmayan Demokrat Parti mirası üzerinden, yeni bir “mühendislik çalışması” yürütüyor.

Hedef, Mesut Yılmaz’ı Cumhurbaşkanı, Süheyl Batum’u Başbakan yapmak.

Bu durumda, Silivri’dekilere de “tahliye yolu” görünüyor demektir.

Mehmet Ali Bayar’lı, İlhan Kesici’li, Abdullatif Şener’li nafile turlardan bir şey çıkmadı, “Bir de bunu deneyelim” diyorlar.

Ben de diyorum ki, kimin malını kime veriyorsunuz?

Menderes ve bakıyesinden özür dilemeden... Bayar ve bakıyesinin gönlünü almadan... Siyaseten aklanmadan... 28 Şubat’ta yapıp ettiklerinizin hesabını vermeden, kimin malını kime paylaştırıyorsunuz?

Bir de “sandık” diye bir şey vardı yanlış hatırlamıyorsam.

Bakalım, militarizmle terbiye etmeye çalıştığınız bu halk sizi “mirasçı” kabul edecek mi?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi