Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

İlk açılım fikri!

İlk açılım fikri!

Bugün İzmit’te, bir vakıfta, dost meclisinde “açılım”ı konuşacağız.. Şevki Yılmaz ve Müslimteam’dan Mehmet Doğan da orada olacak..
Her kesimden hemen herkes bu açılımı konuşuyor..
“Açılım” dedikleri şey, benim için yeni bir şey değil. Geç kalmış ve eksik bir proje..
Herkes olayı kendi zaviyesinden görüyor. Körün fili tarifi gibi bir durum ortaya çıkmış vaziyette.. Ulusalcısı, bunu milli menfaatlere aykırı görüyor, bir başkası Liberalizm ve AB süreci açısından olumlu olarak görüyor. Ben de kendi penceremden bakıyorum. Önce adalet diyorum.. Vahyin penceresinden okumaya çalışıyorum olayı.. Temel hakların, herkes için olması gerektiğini ve hemen şimdi olmasını savunuyorum..
Prof. Dr. Ömer Çaha’nın siyasal bilgilerde iken doktora tezi imiş; “Ulusal Basında Kürt sorunu tartışması”. Bu araştırmada ortaya çıkmış ki; “Kürt sorunu diye bir sorun vardır” diye 1980’li yıllarda ilk yazıyı ben yazmışım..
1990’lı yıllarda Kanal 7’de yaptığım “Ateşten Gömlek” isimli ilk TV tartışma programındaki konulardan biri de “Alevi sorunu” idi ve ilk kez dedeleri ve o zamanki dernek temsilcilerini bir araya getirmiştim.. Programa katılmak için Almanya’dan gelen kişiler de vardı.
Yani bugün adına Demokratik Açılım dedikleri tartışmanın ilk fitilini ateşleyen kişi bendim.. 20-30 yıl önce yapılması gereken bir tartışma, gecikmeli olarak bugün yapılıyor. Hem de binlerce cana, kan ve gözyaşına, yüz milyarlarca dolar ekonomik kayba sebeb olduktan sonra.
Ama görüyorum ki; bugün hâlâ birileri, bu kan ve gözyaşı durmasın diye çırpınıyor. Çünkü kandan besleniyor. Kendi varlığını bu kan ve gözyaşı ile temellendirmiş sanki..
Bugün iktidara dönüp, neden bu işi yaptığını değil, düne dönüp, neden bugüne kadar bu işlerin yapılmadığının hesabını sormak gerek..
İstiklal Mahkemeleri mantığı, ya da Dersim yasaları ile bu sorunları çözmeye kalkışmanın sonuçları ortada..
Bugün yeni yeni konuşuyoruz artık, Dersimli kayıp kızların dramını..
Sorunun çözümü aslında çok basitti. Bulgaristan’daki Türkler ve Müslümanlar için ne istiyorsanız, burada ötekilere onu vaat edin.. Değil mi ki doğduğumuz zamanı, toprağı, ana-babayı biz seçmedik. O zaman neyi tartışıyoruz ki!
Değil mi ki, haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalimlere karşı duracağız, adil şahidler olacağız, bir kişi ya da topluluğa olan öfkemiz, düşmanlığımızı bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmeyecek. O zaman geriye ne kalıyor.. Sorun ne?
Yeryüzünde bu değerlerin savunucusu olacaktık hani..
Hangi Mü’min kişi bunu inkâr edebilir?
Hani herkes inandığı gibi yaşayacak, düşündüğünü özgürce ifade edecek, malı, canı, namusu, nesli güven içinde olacaktı! Sanırım işte asıl sorun burada gizli.
İmparatorluğun bakiyesi olan bir toprakta bin yıl beraber yaşamış bir halkı ne sınırlar bölebilir, ne de siyaset.. Kürdüm diyen, Arabım, Türküm diyen kaç kişi, üç göbek gerisine doğru tek ırkın safiyetini koruyabilir..
Babası Kürt, Anası Arap, dayısının hanımı Çerkez, teyzesinin kocası Yörüktür..
Yok şu kadar Türk, şu kadar Arap, şu kadar Kürt varmış! Kim nasıl sayıyor bunu.. Nasıl birbirinizi ötekileştirebilirsiniz..
Kim Hatay’dan, Urfa’dan ya da İstanbul’dan, Konya’dan vazgeçebilir.. Kolay mı öyle! Nereye gidiyorsunuz? Kimin peşine takılıyorsunuz? Ben hâlâ Kudüs’ten, Şam’dan, Kerbela’dan vazgeçmedim. Tevbe, haşa, Allah (c.c.) korusun, imanımı ya da aklımı, vicdanımı kaybetmeden bunlardan vazgeçeceğimi de sanmıyorum... Endülüs, Bombay, Delhi deyince hep bir yerlerim sancır.. Çad’dan bile vazgeçmedim ben.. Burkino Faso’dan, Hausalardan vazgeçmedim ki! Bangsamoro’daki kardeşlerim de beni unutmadı, biliyorum..
Bu yalan rüzgarı bitmeli.. Bu kanlı oyun bitmeli, birileri bunu istemese de, bitmeli bu kan, gözyaşı..
Bu da bir imtihan. Bana kalırsa bir Müslüman, önce ilahi rızayı gözetmeli.. “İnmemiştir hele Kur’an, şunu hakkıyla bilin / Ne mezar başında okunmak, ne de fal bakmak için...” Kur’an-ı Kerim işte tam da bu sorunların çözümü ve mükemmele ulaşmak için, yaratanın yaradılana vahyettiği, O’nun açıklanmış rızasıdır..
Şu Ergenekon olayı ve Dersim tartışması, aslında bazı şeyleri yeniden konuşmak için önemli bir fırsat oluşturuyor.. Başörtüsü sorunu, Kürt tartışması, demokrasi tartışması da öyle..
Aslında bu sorunlar sembolik bir öneme sahip. Yoksa her etnik topluluk için ayrı bir açılım gerekmiyor.. Elde edilecek haklar herkes için olmalı. Türkü Arabı, Kürdü, Gürcüsü, Çerkezi, Boşnağı, Çingenesi fark etmez.. Ya da inanç özgürlüğü herkes için. O da yetmiyor, artık mezhep, tarikat, o da yeterli değil, felsefi ve vicdani kanaatı da ekleyeceksiniz buna.. Bunlar en çok da Türkiye gibi, Hz. Adem’den beri meskun olarak bir coğrafyaya, “kavimler kapısı”na yakışır..
Selam ve dua ile..
NOT: Ömer Lütfi Mete’ye Allah’tan rahmet diliyorum.. Türkiye bir “hisli yürek”i, yaşadığı zamana tanıklık eden ve sorumluluk duyan bir insanını daha kaybetti.. Bir dünya sürgünü daha sona erdi. Bir vuslat daha gerçekleşti.. Fecre ve 10 gecenin haftasına rastlayan bir veda ve bir vuslat! Güle güle..
O’ndan geldik, O’na döndürüleceğiz ve herkes için yaptığının ve yapması gerekirken yapmadığının, söylediğinin ve söylemesi gerekirken söylemediğinin bir karşılığı vardır. Bizler bugünkü çabalarımızla aslında, ya kendi cennetimize sırtımızda tuğla, ya da kendi cehennemimize sırtımızda odun taşıyoruz.. Keşke bunu içimizdeki, ömür olarak o yolun sonuna yaklaşan, Altan, Belge, Taygun Yurdatapan gibi isimler de anlasalar.. Allahım bize hakk’ı hak, batılı batıl göster, hakta toplanmamızı nasib et.. Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazabına uğrayanların değil. Bizi affet.. Bizim ellerimizle zalimleri cezalandır ve bizim ellerimizle mazlumlara yardım et..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi