Abdulkadir Özkan

Abdulkadir Özkan

Kişi kendini serbestçe tarif edebilmeli

Kişi kendini serbestçe tarif edebilmeli

Sorunlar görmezden gelindikçe, daha doğrusu sorunlar bir takım yasal düzenlemelerle yokmuş gibi gösterilerek yok edilemiyor. Ülkemizin bugün içinde bulunduğu durum bunu gösteriyor. Elbette herkesin üzerinde yaşadığı vatan ve vatandaşı bulunduğu devlet ile yasal bağlantıları vardır ve bu yasal bağlantılar gereklidir. Ancak, kişilerin kendilerini tarifine sınırlandırılma getirilmesi zaman içinde patlamalara sebep olabilmektedir. Kişinin ideolojik mensubiyeti, inancı ve ırkını kendi kabulü belirler. Bir takım dayatmalarla bu alanlarda sınırlandırma getirmek kesinlikle günümüz dünyasına uygun düşmüyor.

Peki kişi her konuda sınırsız mıdır? Yani kendisini tarif etme hakkı onun davranışlarını da tek başına kendisinin belirleme hakkını gündeme getirir mi? Aslında bu konular çok tartışıldı ama nedense bir gelişme sağlanamadı.

Eğer bir ülkede bir takım düşünce, inanç ve ırkî özelliklere tahammül söz konusu değilse o ülkede özgürlüklerden bahsetmenin bir anlamı yoktur. Fikir ve düşüncede sınırın kabul edilmesi mümkün değildir ama kişi ya da grupların kendi düşünce ve inançlarını başkalarına zor yoluyla kabul ettirme hakları yoktur, olamaz. Ne var ki; bir yandan çağdaş dünyada düşünceye yasak getirilemez nutukları atılırken hemen her ülkede bir takım gerekçelerle düşünceye bile yasak getirilmiştir. Bu yasaklar yaygınlaştığı ve alanları genişlediği oranda maalesef ikiyüzlülük o toplumlarda gelişmektedir. Artık insanların düşünceleri ve inançları ile yaşayışları arasında farklılık oluşmaktadır. İnsanlar gerçek düşünce ve inançlarını gizleme yoluna sapmakta böyle olunca aynı toplum içinde yaşayan insanlar birbirini gerçekleri ile tanıma ve anlama imkanı bulamıyorlar. Elbette bazı grupların inanç ve düşüncelerini gizlemlerinin devletten gelen sebepleri olduğu gibi, toplumsal baskıdan ya da söz konusu toplulukların içe kapanıklığından kaynaklanan sebepleri de vardır. Toplumsal baskıdan kaynaklanan gizlemeleri zaman içinde ortaya çıkarmak ve çözmek mümkün olmakla birlikte devletten gelen belirleyici baskılar ister istemez çatışmayı gündeme getiriyor.

Bugün tartışılmakta olan Kürt sorunu, Alevilik tartışması ve Romanlarla ilgili bir takım açılımlara ihtiyaç duyulması hep uzun yıllar baskı altına alınmış duyguların artık ortaya dökülmeye başlamasının bir sonucudur. Hatta ülkemizde şu anda pek tartışılmayan bir gizli Ermenilik sorunu da vardır. İnsanlar bir dönem yaşanan olaylar sebebiyle gerçek kimliklerini saklamış adlarını ve dilerini kendi istekleri ile değiştirmişlerdir. Buna karşılık ırkî ve dini köklerinden de kopmamışlardır. Bunu söylerken niçin kopmadılar gibi bir sorgulamanın peşinde değilim. Bazı grupların bu tür kendilerini gizleme ihtiyacı duymuş olmalarının yanlışlığına dikkat çekmeye çalışıyorum. Çünkü, kişiler asli kimliklerini gizleme ihtiyacı duyuyorlarsa o ülkede derinden derine bir kimlik sorunu yaşanıyor demektir.

Bu bakımdan ülkemizin ana sorunu bu ülkenin her vatandaşının kendisini nasıl tarif ediyorsa öyle kabul edilmesini sağlayacak bir anayasanın yapılamamış olmasıdır. Özellikle inanç ve ideoloji ile ırk açısından dayatmaların ortadan kaldırılması gerekiyor. Bu yapılamadığı sürece tüm hak ve özgürlük tartışmaları havada kalmaya mahkumdur.

Bu yaklaşıma bazıları ülkenin parçalanmasına yol açacağını söyleyerek karşı çıkıyorlar. Onlara göre bu ülkede tek bir ırk, tek bir ideoloji ve tek bir inanç biçimi vardır. Bunu kabul etmeyenler ya haindir ya bölücü. Bize göre bu yaklaşım ülkeyi hızla parçalanmaya götürücü niteliktedir. Kısacası bu ülkeyi parçalanmaktan kurtarmak adına parçalanmaya itmektedirler. Çünkü, bir kişi kendisini nasıl tarif ediyorsa o tarifi kabul edilmiyor da bir başka şekle mahkum ediliyorsa o kişinin içinde bulunduğu toplumda mutlu olması mümkün olmaz. Bu bakımdan devletin belli bir ideoloji, belli bir inanç ve belli bir ırk ile tarif edilmesi ancak bu tarifi kabul edenlerin o ülkenin bir vatandaşı olabileceğinin kabulünün doğru olmadığını artık herkesin görmesi gerekiyor.

Vatandaşlık bağı ile bağlık esastır ve bu bağlılığın gerektirdiği sorumluluklar ve haklar vardır. Bu sorumluklarını yerine getiren kendi değer yargılarını başkalarına zor kullanarak kabul ettirmek gibi bir yola başvurmayan herkes bu ülkenin eşit vatandaşı olmak durumundadır. An

cak, resmi ideoloji herkes eşit vatandaştır ama çerçevesi çizilmiş olan inanç, ideoloji ve ırkı kabullenmek gerekir dediği anda bir dayatma gündeme geliyor demektir. Dayatmanın olduğu yerde baskı ile belli bir süre sükunet sağlansa bile bir gün düdüklü tencerinin kapağını fırlatması karşısında şaşkına dönmemek gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdulkadir Özkan Arşivi