Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Sağduyu değil, Klu Klux Klan ruhu kazandı!

Sağduyu değil, Klu Klux Klan ruhu kazandı!

İşte istediğiniz oldu... Sokak çatışmaları “kitlesel eylemlere”, kitlesel eylemler kanlı meydan muharebelerine, kanlı meydan muharebeleri büyük toplumsal altüst oluşlara elverecek ve (Allah korusun) belki de “sıkıyönetim uygulamalarını” icbar edecek.

Kanaat önderleri bunu istiyordu.

Ergenekon taifesi bunu istiyordu.

Halkın teveccühünden uzak “siyaset esnafı” bunu istiyordu.

Ülkeyi sevme tekelini elinde bulunduran “anakronik ulusalcılarımız” bunu istiyordu.

Muhalefet etmeyi, Silivri’lere, şuraya buraya selam göndermekten ibaret sayan muhalefet erbabı ve “yarı aydın makulesi” bunu istiyordu.

Saatini bile “İmralı vakti”ne ayarlayan etnik milliyetçilerimiz bunu istiyordu.

Medyanın tuzu kuru kesimi bunu istiyordu.

Klu Klux Klan ruhu kazandı.

Siz kazandınız.

Eserinizle övünebilirsiniz.

Kendilerini “merkez”e konuşlandı

ran medyanın tuzu kuru kesimi için ayrı bir parantez açmak lazım.
Kim bunlar?

Albay Hoess’le benzerlikleri genlerinden, kanlarından falan değil, düpedüz ortak bakış açılarından, belki de buradan türeyen “düşünce ve davranış biçiminden” kaynaklanan birtakım adamlar...

Sözcüklerinden tanırsınız onları...

Sözleri sert, şiirsiz, acımasızdır.

Eskiden, muarızlarını “Her ne kadar düşüncelerine katılmasak da...” diye taltif edip ucuz Voltaire numaralarına yatarlardı; şimdi buna gereksinmeyecek kadar açık, dürüst ve pervasızlar.

Kendilerini “sahip” hissetmekten kaynaklanan bir pervasızlık hali bu...

Laiktirler, Cumhuriyetçidirler, Beyaz’dırlar, çağdaşlaşmacıdırlar, ilerlemecidirler.

Ki, bir zişan-ı nişan gibi taşırlar bunu.

Biri, “Kürt’ün mutfağından yemeyin... Kürt’ün kebabını lahmacununu tüketmeyin... Kürt bakkalından

alışveriş yapmayın” diyordu.
Biri, “Bugüne kadar hangi Kürt evinin kapısına çarpı işareti konulmuştur?” diye yazıyordu ve bunu Türk halkının bir lütfu gibi sunuyordu. Öyle “müddei” bir tavır ki, insanın Türk milliyetçisi olup, Kürt evlerinin kapısına çarpı işareti koyası geliyordu.

Biri, “Ne Anayasa Mahkemesi çözebilir bu işi... Ne savcı, ne polis, ne de işlevini bitirmiş parlamento...” diyerek, çözümün yegane (!) adresini tarif ediyordu: Zinde güçler gelecek, bu işi “kökünden” halledecek...

Bir diğeri, “Töplümsel muhalefet... Eme bizim görüşmemiz Beşbeken ileydi, hadi o olmadı AKP Genel Başkanı olarak olsun dedik. Pırt mentö ile görüşmek nasıl olur?” şeklinde komik gösteriler yapıyordu.

İşte istediğiniz oldu...

Kitlesel eylemleri bahane edip, “özlenen düzen”in temellerini atabilirsiniz.

Buradan bir “iktidar” bile çıkarabilirsiniz.

Ortada, vaziyet edeceğiniz bir ülke, iktidarınızla terbiye edeceğiniz insanlar bulabilirseniz tabii...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi