Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Evet tasfiye!Acaba açılım bir tasfiye planı mı?

Evet tasfiye!Acaba açılım bir tasfiye planı mı?

Bu soruyu, İmralı ve ardından DTP cenahı sormuş, soruya kendisi "Evet, tasfiye" cevabı vermiş ve açılıma karşı sokak savaşı başlatmıştı.

Peki hükümet nasıl bakmaktaydı?

İşte önceki gün yapılan güvenlik zirvesinden bu konudaki hükümet tavrı çıktı.

Hükümet adına İçişleri Bakanı Beşir Atalay, "Evet amacımız terörün tasfiyesi" sözleriyle hükümetin tavrını açıkladı.

Çünkü hükümet, "terörün olduğu ortamda hiçbir demokratik adımın atılamayacağı" düşüncesindeydi.

Ama Atalay'ın açıklaması, terörle mücadelenin paralelinde, "Herkes için demokrasi ve herkes için özgürlük" amacından vazgeçmediklerini de ortaya koymaktaydı.

Hükümet, "Açılıma devam" demekteydi ama "terörle mücadele kararlılığı"nı vurgulama gereğini de duymaktaydı.

Bu noktada kamuoyunda oluşan kaygılar, hükümet tarafından önemsenmiş görünüyordu.

"Terörün bitmesi her şeyin normalleşmesi olacaktır" sözü de Atalay'a aitti ve hükümetin bu konuda yetersiz kaldığı izlenimini ortadan kaldırmaya yönelik olmalıydı.

Atalay'ın verdiği bilgiye göre, uluslararası planda yapılan çalışmalar da, terörle mücadeleye yönelikti.

Hükümetin, son zirvede gündeme aldığı ikinci konunun "Ayrışma" kaygılarının izalesi olduğu da anlaşılıyor.

Bu alanda muhalefetin yüksek perdeden tepkileri, toplumu bir ölçüde etkilemiş durumda. Ve bunu hükümet görüp cevaplandırma ihtiyacını duymuş bulunuyor. Atalay, "Onlar hep ayrışma diyor, biz hep kardeşlik diyoruz" diyerek, toplum kaygılarını dikkate aldıkları görüntüsü veriyor.

Atalay, bir, çocukların sokak terörüne sürüklenmesi karşısında, iki, teröre karşı mücadeleyi güvenlik güçlerine bırakmak ve tepki verirken provokasyonlara düşmemek noktasında da halkı uyarma gereği duyuyor.

Şimdi soru: Atalay'ın bu açıklamalarının, süreci nasıl etkileyeceği ile ilgili.

"Evet tasfiye" söyleminin, Kandil'de, İmralı'da, onun Türkiye'deki izdüşümlerinde çok hoş karşılanmayacağı açık.

Şu an Türkiye, terör örgütünün ve uzantılarının, gelinen süreci doğru anlayıp anlayamayacağı ve "Artık dünyanın geldiği noktada teröre imkan yok" idrakine gelip gelemeyeceği ikilemi ile karşı karşıya.

Terör örgütü, varlığını sürdürmekte ısrar ederse, "açılım" denen şeyin, "terörle mücadele" boyutunun öne çıkacağı, "terör suskunlaştıkça" da, özgürlük ve demokrasi hamlelerinin yürüyeceği kesin. Dolayısıyla tüm aktörlerin, bu sürecin doğru gelişmesinde katkıda bulunması, bugün Türkiye için bir samimiyet testi durumuna da gelmiş bulunuyor. Bu noktada, muhalefetin "ayrışma" temasını vurgulamak yerine, kardeşliği geliştirici bir söyleme yönelmesi, Kürtler adına siyaset yapanların da, siyasi misyonlarını terörden arındıracak bir hassasiyet sergilemesi herkes açısından sağlıklı olacaktır kanaatindeyim.

Başbuğ ve asimetrik savaş

Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ, dün sürpriz bir açıklama ile bir kere daha kamuoyu önüne çıktı.

Yüzü asıktı, tepkiliydi.

Bir kere daha, "TSK'ya karşı asimetrik savaş verildiği" vurgusu yaptı.

Bu defa, özellikle terörle mücadelede TSK adına zaaf sergilendiği tartışmalarından rahatsızlık duyulmuştu.

"Bizi en çok üzen ve yaralayan noktalardan birisi ise TSK içinde bizlere canları emanet edilen Mehmetçikler üzerinden kanlı hesaplar yapabilenlerin TSK içinde olduğunun düşünülebilmesi, ileri sürülebilmesi konusudur."

Son olarak Reşadiye'deki 7 şehit olayında, daha önce Bingöl'deki 33 askerin şehit edilmesi olayında kamuoyuna kuşkular yansımıştı.

Dağlıca, Aktütün baskınlarında yaşananlar, pimi çekilmiş el bombası olayındaki asker kayıpları, tartışma malzemeleri durumundaydı.

Eleştirilerde bir komuta zaafına ya da "terörün devamında TSK içinde birilerinin çıkarı bulunduğu" iddiasına işaret edilmekteydi.

Tabii bu arada, TSK'nın güvenlik alanındaki görevlerde zaaf sergilenirken, siyaseti yönlendirmek gibi bir misyona yönelmesi, bunun için TSK içinde örgütlenmeler oluşması da eleştiriler arasındaydı.

"TSK'ya kötü niyetli saldırılar olmaz" gibi kategorik bir reddi sağlıklı bulmam ama "ülke güvenliği" gibi bir alanla sınırlanmaksızın, Türkiye'nin gündelik tartışmaları içinde, bu kadar yoğun biçimde yer alan bir kurum ve onun içindeki insanların eleştirilere hedef olması da kaçınılmazdır.

TSK bu eleştirileri, en üst seviyeden öfkeli tepkilerle cevaplamak yerine, hem kendi alanını güvenlikle sınırlamayı başarmalı, hem işaret edilen zaafları gidermeli, hem de çok daha makul bir iletişimi tercih etmeli.

Kabul edilmeli ki, bu kadar sık biçimde, kamuoyu önünde çatık kaşlı açıklama yapmak da demokratik ülke geleneği değil.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Taşgetiren Arşivi