Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Ne olacak bu işler böyle?

Ne olacak bu işler böyle?

Başbuğ ne yapmak istiyor, anlayanınız var mı, ya da son konuşması ile ne demek istedi?
Sahi şu askerlerin de adının karıştığı “Arınç’a suikast planı” için, merkezin söyleyeceği bir şey yok mu? Bu suikastlar, bu intiharlar neyin nesi?
Başbuğ, neden kendisine yöneltilen soruların hiçbirine cevap vermiyor, hep eleştiriyor ve tehdit edici bir dil kullanıyor? Bir arkadaş diyor ki; “İyi ki, arkasına Hamidiye zırhlısının resmini asıp, İzmir açıklarında yapmadı basın toplantısını!”
Korkarım Başbuğ bir daha konuşursa, ya iktidar bu kişiyi görevden almak zorunda kalır ya da sanki bu kişi darbe yapmak zorunda hissetmeye başlar. Yoksa bu işin sonu nereye varacak böyle!.
Birileri darbe yapmayı düşünüyorsa, başarı şansları fazla yok. Bir yandan iç hesaplaşma, öte yandan toplumsal muhalefet ve uluslararası baskılar sonucu orada fazla kalamazlar.. Neticede ilk kez darbeciler sanık sandalyesine oturtulurlar ve kendilerine geçmişin hesabı da sorulur..
Askeri kesimden birileri bir daha, yüksek perdeden, aba altından sopa gösterir gibi konuşursa, darbeye kalkışmasa bile, o kim olursa olsun, korkarım emekli olduktan sonra, bu döneme ilişkin sanık olarak ifadesine başvurulmak üzere o da savcılığa çağrılır.. Çünkü bu işin tadı iyiden iyiye kaçmaya başladı..
Başbuğ’un son mesajındaki imalar toplumsal hafızada tehlikeli çağrışımlara sebeb oldu.. Hatta bu tepkiler gazetelere yansıdı. “Savaş gemisinden düşmana mesaj verilir, vatandaşa değil” diye yazanlar oldu..
Birileri bir şey söylerken, ne dediği kadar toplumun ondan ne anlayacağını da hesaba katmak zorunda..
Bana kalırsa Başbuğ çıkıp konuşmasına açıklık kazandırmalı. Kastının, niyetinin bu olmadığını söylemesi gerek.. Birileri darbe yapsa bile, Başbuğ gibi görevinin sonuna yaklaşmış, sözleri sebebi ile sert eleştirilere muhatap olmuş, toplumda yıpranmış biri ile yoluna devam etmek isteyeceğini hiç sanmıyorum..
Peki o zaman Başbuğ, neden böyle davranıyor? Baskı altında mı? Birilerinin öfkesini dizginlemek için mi, yoksa sermaye ve media çevresinden birileri kendilerini kurtarma umudu ile, Başbuğ’u kışkırtmaya mı çalışıyor?.
Şirketleri zor durumda olan bazı patron ve media mensuplarının anlamsız bekleyişlerinin sebebi bu olabilir mi? Çünkü her gün biraz daha borçları büyüyor, şirketlerinin borsa değeri düşüyor, tiraj kaybediyor, zararları artıyor..
Aslında malum media ve patronu için darbe bir umud olamaz.. Darbeciler, yıpranmış, saygınlığını kaybetmiş yaralı bir yarış atına yatırım yapmaz.. Eğer batık şirketleri kurtarsalar bile, niye aynı adamla yollarına devam etsinler ki?
Malum media patronu, darbe olsa bile, internet diye bir şeyin varlığını unutuyor herhalde.. Ortaya dökülecek kirli ilişkiler karşısında babası da iş başına gelse kendilerini savunamaz artık..
Aynı durum darbecilere alkış dağıtan bazı yargıçlar, bürokratlar için de geçerli..
Hadi darbe yapmadılar da, seçime zorladılar.. Seçimlerde sandıktan kimin çıkacağı belli.. Darbecilerin desteklediği parti MDP’nin durumuna düşer.. CHP ve MHP de sandığa gömülür..
Peki, sonra! Yeni gelen iktidar, hem Anayasa değişikliği yapmak zorunda kalır, hem de geçmişin hesabını sorar..
İpin ucu bir kaçmaya görsün, bundan sonra ne olacağını kimse kestiremez.. Her şey ortaya dökülür.. DTP’liler de bunun hesabını iyi yapmalı.. Birtakım şecaat gösterileri ile kimin değirmenine su taşıdıklarının hesabını iyi yapmalılar..
Ne yani, bir ara rejim olursa Ergenekon davasında sanıkları serbest bırakıp, hakim ve savcıları içeri alacağınızı mı düşünüyorsunuz? Başörtüsünü yasaklayacak, İmam Hatipleri kapatacaksınız, başka! Ekonomi şahlanır o zaman değil mi!? Hani ekmek karnesine geri dönmeyelim de.. Şimdi sokağa dökülen sendikaları görürüm o zaman.. Terör biter!?.. Ortalık süt liman.. MİT Müsteşarlığı’na ve MGK Genel Sekreterliği’ne birer tuğgeneral.. Diyanet İşleri başkan yardımcısı da bir albay olmalı.. Emniyet Genel Müdürlüğü’ne de aslında Jandarma İstihbarat’tan biri getirilebilir.. Ne o öyle her kafadan bir ses. “Tek ses” olmalı devlet de toplum da. “Çok seslilik” palavrasına bir son vermek gerek..
Her köşeye bayrak, her meydana heykel, her yere “Ne mutlu Türküm diyene” levhaları.. “Orduya sadakat şerefimizdir” filan gibi vecizeler.. TRT yayınları 10. yıl marşı ile açılıp, Harbiye marşı ile kapanır herhalde.. Özel radyo-TV’leri de kapatırsınız, internete sınır getirirsiniz. Yüzbaşılar kaymakam, albaylar vali olur..
Sahi başka ne yapacaksınız?.
Bakarsınız İzmir marşı ile çıktıkları yoldan Mehter marşı ile geri dönerler. Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz. Reel politik putu ve konjonktür cini onları da yola getirir, Kenan Evren’i getirdiği gibi..
Şimdi ne hayaller kuruyorlardır tatlı su darbecileri! AB’den çıkarsınız değil mi? AİHM’nin yargılama yetkisini iptal edersiniz.. Apo’yu asarsınız. Yoksa “intihar etti” diye bir haber mi çıkar? Kaçacak hali yok herhalde. Gazetelerin, dergilerin çoğunu, STK’ların çoğunu kapatırsınız. Vakıf üniversitelerini devletleştirirsiniz..
Kuzey Kore ile stratejik işbirliği anlaşması imzalarsınız gayrı..
Olağanüstü hal ve sıkıyönetim olağan hale gelir. Sivillerin askeri mahkemede yargılanmalarının yolu yeniden açılır..
Sahi şu “sizin Kemalist, ulusalcı açılım”dan da söz etseniz de bilsek..
AK Parti’nin Anayasa değişikliğine karşı çıkıyorsunuz ama, siz tepeden tırnağa Anayasayı yeniden düzenlersiniz herhalde.. Yargı reformunu siz de yaparsınız. Siyasi Partiler ve Seçim Yasası’nı yenilersiniz sanırım.. Kurban derileri Mehmetçik Vakfı’na değil mi?
“Her ihtilal, önce kendi evlatlarını yer” derler. Bakalım ilk önce kimin kellesi gidecek, onu da görürüz bu arada..
Sürekli asker fırçası yemekten millet bıktı usandı artık!. Bu işin tadı kaçtı.. Hesab vermesi gerekenler adına çıkıp birileri hesap vermek yerine hesab soruyorsa, orada bazı işler ters gidiyor demektir..
Bu sözlerin, bu üslubun kimseye hiçbir faydası yok.. O zaman, artık birilerinin bu işten vazgeçmesi gerek.. Olanları içine sindiremiyorsa, istifa müessesesi diye bir şey var.. O zaman ne söyleyeceksen, hakaret etmeden çıkar söylersin. Bir yıl sonra seçim var, aday olursun, parti kurarsın.. Belinde silah varken, çıkıp böyle konuşamazsın.. Bu durum en hafifinden bir disiplinsizliktir. Başkomutan sıfatına sahip biri orada otururken, bir düşüncen varsa, gider ona arz edersin..
En azından ayıp oluyor.. Ordu, siyasi bir muhalefet hareketi gibi her meseleye bu şekilde müdahil olamaz..
Ne olacak bu işler böyle? Ne zamana kadar sürüp gidecek bilmiyorum ama, önümüzdeki Askeri Şûra döneminden önce hükümet bu konuda üzerine düşeni yapmak zorunda. Bu işler birilerinin merhametine ve anlayışına bırakılamaz..w
Sorular cevabını arıyor..
Selam ve dua ile..




Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi