Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Hükümet, kendi “Çevre”sini ne zaman temizleyecek?

Hükümet, kendi “Çevre”sini ne zaman temizleyecek?

Özellikle “kartel medyası”nda; Hükümet’e yönelik “AB ile ilişkilerde tavsama var... Hükümet’te eski canlılık ve heyecan yok!.. Yoksa eksen mi değiştiriyoruz?” eleştirilerinin yoğunlaştığı şu günlerde; Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, hem bu “eleştiri”lere cevap vermek ve hem de “AB ile ilişkilerin geldiği noktayı” anlatmak için, dün Esma Sultan Yalısı’nda, “kurmayları” ile birlikte “kahvaltılı toplantı” düzenledi... Amacı, “basın toplantısı” değildi... Yani, “konuşma”sını yapıp, “soru”lara da cevap verdikten sonra, çekip gitmedi... “Gazete”lerin ve “internet siteleri”nin yöneticilerinden “görüş” aldı, onların “öneri”lerini dinledi...
Bir anlamda; “Bu heyecanı yeniden yaşamak istiyorsak, siz de katkıda bulunun” demek istedi.
Tabiî;
Önce “AB süreci” konusunda teknik bilgiler verdi.
Meselâ dedi ki;
“İsveç Dönem Başkanlığı süresince, oldukça önemli gelişmeler kaydedildi...
Eylül ayında yeni Avrupa Parlamentosu oluştuktan sonra, Lizbon Antlaşması’nın onay sürecinin tamamlanması ve İkinci Barroso Komisyonu’nun ilan edilmesiyle birlikte, kurumsal anlamda yaşanan boşluklar ve belirsizlik süreci de sona erdi.
Yeni Avrupa Parlamentosu, Genişleme Raporu ve Ocak 2010’da kabul edilmesi beklenen Türkiye Raporu’yla, genişlemeye ve ülkemizin katılım sürecine verdiği desteği ortaya koymuştur.
AP’deki denge değişikliklerinin üyelik sürecimizi olumsuz etkilemeyeceği anlaşılmaktadır.
Lizbon Antlaşması, AB’nin doğal ve temel yapısını, değerlerini ve hedeflerini de ortaya koymaktadır. Antlaşmaya göre, Birliğin temel değerleri; kişi onuruna saygı, özgürlük, demokrasi, insan haklarına saygı, azınlıkların haklarının korunması gibi ilkelerin yanında, çoğulcu, hoşgörülü, adaletli, kadın-erkek eşitliğinin sağlandığı, ayrımcılığın olmadığı bir toplum oluşturmak üzerine kuruludur.
Bu değerlerin vurgulanması, AB’yi bir “Hıristiyan Kulüp” olarak nitelendirenlerin tezlerini çürütmesi bakımından ayrıca önemlidir.”
AB, BİR HAP GİBİ
Egemen Bağış’ın sözlerinden bir kısmını, 1. sayfadan sunduğumuz “haber”imizden okuyabilirsiniz.
Ama, ben bazı “başlık”lar aktarmak istiyorum.
¥ “Türkiye ile sorunu olan ülkeler bile, artık “Türkiye AB’ye üye olmasın” diyemiyor, çeşitli formüller sunmak zorunda kalıyor... Çünkü Türkiye, dünyanın 6. büyük ekonomisi... Bu ranttan vazgeçemiyorlar!”
¥ “Bugüne kadar, sorunları hep halının altına süpürdük... Kürt, Alevi, kadın, özgürlük ve demokrasi konularını yok saydık!..
Ama bunlar, artık konuşuluyor... Türkiye’nin önünü açacak sivil bir Anayasa’ya ihtiyaç var.”
¥ “AB üyeliğimize karşı; içeride olduğu gibi, dışarıda da direnç odakları ile uğraşmak zorunda kalıyoruz... Ama biz, sabırlı olmak durumundayız.”
¥ “AB’ye destek, son anketlerde yüzde 60 görünüyor... Hayır diyenlerin oranı yüzde 34 civarında...
Bunda, AB’nin Türkiye’yi bünyesine almayacağı düşüncesi büyük rol oynuyor...
Oysa AB, Türkiye’yi iyi değerlendirmelidir. Çünkü, Türkiye, AB’nin bölgeye ulaşabileceği bir köprüdür.”
¥ “AB heyecanını yeniden cezalandırmaya, harekete geçirmeye uğraşıyoruz... TBMM’deki çalışmaların 1 haftasını AB’ye ayırmak istiyoruz... Diğer tartışmalı konular, kalan 3 haftada görüşülebilir.”
¥ “AB, her hastalığa iyi gelen bir hap gibi...
Demokrasi isteyenler de, ekonominin iyiye gideceğini düşünenler de, darbecilerden korkanlar da AB’ye girmemizi istiyor.”
¥ “Fırat ve Dicle Nehri konuları, “sınır aşan sular” konusudur... AB ülkelerinde de sınır aşan sular var... Olayın, müzakere belgelerinde gündeme gelmesi, “çevre hassasiyeti”nden dolayıdır... Buna kalkıp da; “İsrail için taviz” diyenler, hiç de iyi niyetli değildir...
Onlar, “minare yasağı”ndan dolayı İsviçre’yi eleştirirken de; “İşte AB bu!” demişlerdir!..
Oysa İsviçre, AB üyesi değil!..”
KİRLİ HAVA, SUSUZLUK VE ÇÖP!
Egemen Bağış’ın en büyük memnuniyeti; elbette, “Çevre faslı”nın açılmış olması...
Sevincini şöyle ifade ediyor:
“Bu faslın açılması, başlı başına büyük bir olay...
15 yıl önce, hava kirliliğine karşı gazetelerin promosyonla gaz maskesi dağıttığı bir ülkede, çevre faslını açarak, duyarlılığımızın belli bir standarda geldiğini dünyaya ilân ediyoruz.”
Bağış; bu faslın açılmasında büyük gayret sarfeden Başbakan Tayyip Erdoğan ile Çevre Bakanı Veysel Eroğlu’na “teşekkür” etmeyi de ihmal etmiyor.
Gerçekten de onlara teşekkür edilmeli...
Çünkü Erdoğan; “çevre”nin önemine gerçekten inanmış, daha İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken Habitat Zirvesi’ni İstanbul’a getirmek için gece gündüz çalışmış, çevre konusunda Türkiye’yi merkez haline getirmeye uğraşmıştı... Tabiî, Çevre Bakanı Veysel Eroğlu da Türkiye’nin bu faslı açabilmesi için muazzam performans göstermişti...
O günleri bir düşünsenize;
Sular akmıyor, insanlar banyo yapamıyordu... Öyle ki; kadınlar, ellerinden tuttukları çocukları, getirip “Belediye binasının önündeki havuz”da yıkıyorlardı!..
“Sözen’li o yıllar”da; bırakın “sokak”ları, “cadde”lerde ve hatta “E-5’in üzerinde” bile, toplanmayan “çöp torbaları”ndan dağlar oluşmuştu...
Ya, “patlayan çöplüğe” ne demeli?..
Hatırlarsınız;
28 Nisan 1993’te Ümraniye Hekimbaşı’nda çöplük patlamış, “gecekondu”lar 470 bin metreküp çöpün altında kalmış ve 27 insan ölmüştü!..
İşte bütün bunlar düşünüldüğünde, insan, gerçekten de “neredeeen nereye” demekten kendini alamıyor...
O günlerden, “çevre faslı”nın açılışına...
Gerçekten de, bir devrim.
DARBECİLER DE TEMİZLENSE
Ne yalan söyleyeyim;
Egemen Bağış’ın yukarıda aktardığım konuşmasını dinlerken, benim aklım Ankara’daydı!..
Daha doğrusu, “suikast girişimi” olayında!..
Acaba o “olay”ın son durumu ne?..
Bir “suikast girişimine ön hazırlık” mı var, yoksa “takip” mi?..
Bir “teknik takip” varsa, bu iş “mahkeme kararıyla” mı yapılıyor, “illegal” yollardan mı?.. Bu işler için, genelde “astsubay”lar veya “teğmen”ler görevlendirilirken, “Albay” ve “Binbaşı”nın orada işi ne?..
Bu “takip”ten, “polis”in niye haberi yok?..
“Arınç’ın ev adresi”nin yazılı olduğu kâğıdı niye “yutmaya” kalkıştılar?..
Karmakarışık bir olay!..
Bunları düşünüp, “dilimin ucuna gelen soru”yu sormak istedim, ama sonradan vazgeçtim...
Soracaktım Egemen Bağış’a;
“Çevre faslının açılması, sizi ziyadesiyle sevindirmiş... İnsanların susuzluktan kırıldığı, çöplüklerin patladığı, caddelerin çöp kokusundan geçilmez olduğu CHP’li Nurettin Sözen günlerinden bugünlere gelmek, gerçekten de devrim niteliğinde işler!..
Buna rağmen, çevremizin temiz olduğunu iddia edebilir misiniz?.. Çevre derken, Hükümet’in çevresini kastediyorum!..
Siz de biliyorsunuz ki;
Hükümet, darbe plâncılarıyla, Ergenekoncu yapılanmalarla, suikastçilerle, tetikçilerle, fişlemecilerle, bombacılarla, provokatörlerle, hasılı kelâm hükümeti devirmeye çalışan bilumum direnç odaklarıyla kuşatılmış durumda!..
Çevre faslını açan siz, bir fasıl da bunlar için açamaz mısınız?..
Türkiye’nin görünümünü, havasını ve suyunu temizlediğiniz gibi, bu ülkeyi cuntacıların darbe plânı kirliliğinden de temizleyemez misiniz?
Çünkü, bu ülke insanı cuntacıların darbe plânlarından illallah etti...
Hani, her şeyin halının altına süpürüldüğünü söylüyorsunuz ya, cunta plânları da, sabotajcılar da, faili meçhul cinayet işleyenler de hep örtbas ediliyor!..
Hükümetin çevreye gösterdiği duyarlılığı TSK da göstermeli ve onlar da bu faslı açmalı değil mi?”
Dedim ya;
Dilimin ucuna gelen bu soruları sormadım.
Gazeteye gelince öğrendim ki;
Genelkurmay “açıklama” yapmış!.. “Vahim” olaya, kendilerince “kılıf” uydurmuşlar!.. Demişler ki; “Biz Arınç’ı değil, bir askerî personeli takip ediyorduk!”
Sadece güldüm.
Çünkü, “yersen” der gibi bir açıklama!..
Yemedim!.. Bu “lâf”lara karnım tok!..


TSK, şüpheleri daha da arttırdı
Malûm, “Arınç’a suikast girişimi” iddialarının üzerinden “tam 5 gün geçtikten sonra” Genelkurmay dün bir açıklama yaptı... Gelin görün ki; “kuşku”ları daha da arttırdı... Şöyle ki;
¥ TSK, gözaltına alınan şahısların kendi personelleri olduğunu kabul ediyor ve onların görevlendirildiklerini ifade ediyor. Ama görev olarak ‘bilgi sızdırdığı iddiasıyla bir askerî personeli izliyorlardı’ diyor... Ama, izleme bölgesi Çukurambar, yani Ankara'nın göbeği... Böyle bir yerde kolluk kuvveti yetkisi “polis”te!.. Eğer TSK açıklamasında belirtildiği gibi bir askerî personel izlemesi varsa, bunun polis bilgisinde olması gerekmiyor mu? Ayrıca, askerin canı istediği gibi, şüphelendiği personelini sivilde takip etme gibi bir hakkı var mı?..
Yani bu takip legal mi, illegal mi?
¥ Madem başka bir askerî personel takip ediliyordu, peki bu subaylarda Bülent Arınç'ın ev adresi ne geziyordu?.. Subay niçin paniğe kapılıp adresin yazılı olduğu kağıdı yutmaya kalktı?
¥ Teknik takip işini “istihbaratçı” subayların yapması gerekirken, niye “Özel Harp” subayları görevlendirildi?
TSK'nın bunlara da cevap vermesi gerekmez miydi?
İşte bütün bu sorular önümüzdeki günlerde ortaya çıkabilecek başka yeni bilgilerin gündeme damgasını vuracağına işaret ediyor...
Yeni “kılıf”lara hazır olalım.



Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi