Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

CHP’nin derdi sınırötesi mi, başörtüsü mü?

CHP’nin derdi sınırötesi mi, başörtüsü mü?

İnanın şaşkınlık içindeyim... Bay Baykal niye celallendi, Devlet Bey, bu kadar niye köpürdü, Genelkurmay, önceki günkü "o sert açıklama"yı yapma gereğini niye duydu ve ortam, birden bire niye gerildi?.. Tartışmaların arka plânında, gerçekten de "harekâtın erken bitirilmesi" mi var, yoksa "başka bir şey" mi?.. Harekâtın erken bitirilmesinden dolayı; gerçekten "Hükümet" mi hedef alındı, yoksa "Genelkurmay" mı?.. Eğer "Hükümet" hedef alındıysa, 27 Nisan 2007'de olduğu gibi "Genelkurmay'dan yayınlanan geceyarısı bildirileri"ne sahip çıkıp, "Hükümet'e yüklenen" kimlerdi?.. Eğer "Genelkurmay" hedef alındı ise, bu da bir "haksızlık" değil mi?.. "Harekâtın başarısızlıkları" ve "zamanlaması" elbette tartışılabilir... Tartışılmalıdır da!.. Ama, "niye erken bitti?" diye sormak, son derece abes!.. çünkü Genelkurmay, daha ilk gün yaptığı açıklamada, "harekâtın sınırlı olacağını" ve "belirlenen hedefler"e ulaşıldıktan sonra geri çekileceklerini bildirmişti...
O halde, "harekât niye kısa sürdü?" diye sormak, ahmakça!.. Tabiî, "ABD'nin etkisi"ni ileri sürmek de!..
Haaa, şunu sorabilirsin: "Mağaralar ve sığınaklar karla kaplı iken, böyle bir harekâta niye kalkıştın?"
Bunu sormak ayrı, "ABD öyle istedi de mi çekildiniz?" diye sormak ayrı!..
Böyle bir soru, elbette insanın "kanına" dokunur!.
"üNİFORMAMI çIKARTIRIM!"
Nitekim, böyle bir soru ihtimaline karşılık, Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt, geçtiğimiz Pazartesi günü “akredite gazeteciler”e yaptığı açıklamada "son derece iddialı" bir lâf etmiş ve demişti ki;
¥ "ABD bölgeyi verdi, git dedi gittik, dur dedi durduk, dön dedi döndük... O zaman bu üniformaları çıkartalım. Bunu kanıtlasınlar, bu üniformayı çıkartırım... Bu kadar kesin söylüyorum... Ne ABD'den ne de içeriden harekât sonlansın diyen olmadı. Siyasi şeyler oldu ama harekâta tesir etmedi."
Org. Büyükanıt, CHP lideri Bay Deniz Baykal'ın "Görev tamamlanmadı, içeride parça kaldı" ifadesinin hatırlatılması üzerine de şunları söylüyordu:
¥ "Siyasilerle polemiğe girmem. Görev tamamlanmamıştır diyenlere soruyorum. Görevimizi siz mi belirliyorsunuz? Neden Musul'u, Kerkük'ü almadın. Kandil'e gitmedin diyen var."
Ve devam ediyordu:
¥ "Bir operasyonla PKK bitmez. Bir ders verdik, başka da vereceğiz. Ve devam da edeceğiz. 8 günde 240 teröristin etkisiz hale getirildiği gerçeği bir ilktir. Ben bu kadarını hatırlamıyorum."
"GİRDİYSEN, NİYE İŞİ BİTİRMEDİN?
Bu sözlere rağmen, Bay Deniz Baykal'ın önceki günkü CHP Grubu'nda sarf ettiği şu sözler, yenilir-yutulur gibi değildi:
"üzüntüyle söylememiz lazımdır. Bu tablo içinde göremediğimiz tablo budur. ABD Başkanı Bush konuşuyor, ABD Savunma Bakanı konuşuyor, ABD Dışişleri Bakanı konuşuyor. Türkiye'de Dışişleri Bakanını ara ki bulasın... Milli Savunma Bakanı ortalıkta yok. Başbakan, sütre gerisinde. Genelkurmay Başkanı, çıkmış olayı anlatmaya çalışıyor. Bizimkiler ne zaman çıkıyorlar? Her şey bittikten sonra, CHP ile polemik yapmak üzere çıkıyorlar. Zamanında çıkıp, Türkiye'ye baskı yapanlar karşısında tavrını takınsaydın ya, onun gereklerini hazırlasaydın ya..."
Bay Baykal, aynı konuşmada "Kel Aliço" adlı pehlivanın güçlü rakiplerine karşı uyguladığı "kemane taktiği"ne de başvurarak, "okşar gibi" yapıp, Genelkurmay'a bindiriyordu:
¥ "Benim hesabımda, eğer şartlar artık benim doğrudan müdahale etmeme imkan sağlıyorsa ki sağladı, eğer oraya girmişsem ki girdim, girdiğim zaman işi bitirmek olmalıdır."
¥ "Ben, TSK'nın o güç coğrafyada, bu kış koşullarında, en ağır koşullarda başarıyla vermekte olduğu mücadeleyi sadece 8 gün sürdürebileceğine, onun ötesine taşımaya muktedir olamayacağına inanmıyorum.”
¥ "Acaba niçin Türkiye, bin bir güçlükle elde edebildiği ve müdahale hakkını en başarılı şekilde kullanmaktayken, harekatın 8. gününde, harekata son verme kararını almıştır. Bu soru ortadadır."
Devlet Bahçeli ise, aynı gün, şu tepkiyi veriyordu:
"Sınır ötesi askeri harekata 8. gününde ansızın son verilmesi ve Türk birliklerinin geri çekilmesinin, 29 Şubat sabahı itibariyle tamamlandığının izahı ve anlaşılması zor bir kargaşa süreci sonunda gecikmeli olarak kamuoyuna duyurulması, Türk milletine derin bir şaşkınlık, teessür ve hayal kırıklığı yaşatmıştır."
GENELKURMAY'IN AKREDİTE AHMAKLARI!
Gerek Deniz Baykal'ın gerek Devlet Bahçeli'nin yaşadıkları "şaşkınlık, teessür ve hayâl kırıklığı"nda, bence "kartel medyası"nın rolü çok büyüktür!.
çünkü, biraz önce de dediğim gibi; Genelkurmay, daha ilk gün "harekâtın sınırlı olacağını" ilân ederken; maalesef "Genelkurmay'dan akredite" kartel medyasının "muhabir" ve "kalemşör"leri; Türk halkını neredeyse "Kandil Dağı'nın elegeçirileceği, Musul ve Kerkük'ün alınacağı" gibi “aşırı hedefler” ve "yüksek beklenti" içine sokmuşlardır.
Tabiî, insanlar böylesine "aşırı ve yüksek bir beklenti" içerisine sokulunca; "muhalefet stratejisini medyaya göre şekillendiren" partiler de, ister istemez dolmuşa binmişlerdir:
"Gitmişken neden Musul ve Kerkük'ü almadık?.. Niye Kandil'e gitmedik?"
Sayın Yaşar Büyükanıt kusura bakmasın ama, bu tür abes soruların müsebbibi, yine "kendileri"dir, yani "Genelkurmay"ın bizzat kendisidir!..
Evet, Genelkurmay!..
çünkü Genelkurmay; öylesine "cahil" öylesine "ahmak", öylesine "aptal" ve öylesine "geri zekalı" gazetecileri "akredite" yapmış ki; zaman zaman onların faturasını ödüyor!..
Hani; "Aptal dostun olacağına, akıllı düşmanın olsun" derler ya; Genelkurmay, niçin "aptal"ları ve "cahil"leri "akredite" yapıyor, anlamak mümkün değil!..
Hele bakın şu olaya:
Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt, geçtiğimiz Pazartesi günü "akredite gazeteciler"e harekatla ilgili açıklamalar yapıyor.
O arada, bir gazeteci soruyor:
"Operasyona Deniz Kuvvetleri de katıldı mı?"
Hoppalaa!.. Buyur burdan yak!.. Soruya bak, hizaya gel!.. Adam, "Amerikan filmleri"ni çok fazla izlemiş olmalı ki; "Operasyona Deniz Kuvvetleri de katıldı mı?" diye sorma eblehliğinde bulunuyor!..
Şimdi, ne desin Org. Büyükanıt?..
Bu "aptalca ve cahilce soru" üzerine, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Metin Ataç'a seslenip; "Operasyona sen de katıldın mı diye soruyorlar" dedikten sonra gazetecilere dönerek "şaka" yapıyor:
"Evet, Deniz Kuvvetleri'miz de katıldı. Dağın altından girdiler. Hani Zap Suyu var ya, onun altından ilerlediler."
Ve arkasından gülmeye başlıyor!..
Gülünür tabiî!..
Böyle "maskara"lara ancak gülünür!..
Ama, şu da var:
Böylesine "cahil" ve "ebleh" gazetecileri tutar da "akredite" yaparsan, onlar "şaka" ve "espri"leri bile "ciddi" sanıp, atar manşeti:
"Hedef Kandil Dağı'nı ele geçirmek!"
"Asker Musul'a doğru yürüyor!"
"Kerkük'ü almadan dönmek yok!"
Hayır, şaka yapmıyorum... Bu manşetler atılmadıysa da, bu tür yorumlar yapıldı...
Yapılır tabiî!..
"Habur Sınır Kapısı"nda durup da, kilometrelerce ötedeki "Zap Bölgesi"nde olup-bitenler için ahkâm kesersen, olacağı budur!..
ASIL SORUN BAŞöRTüSü Mü?
Söylenecek söz çok, ama şu kadarını söylemekle yetineyim: Genelkurmay, bir an önce şu "akreditasyon" listesini gözden geçirsin!..
Listedeki "salak"ları ve "yalak"ları ayıklasın ki; "kaş" yapayım derken, "göz" çıkarmasınlar!..
çünkü, şu son "hain" tartışmasında; "Operasyona Deniz Kuvvetleri de katıldı mı?" diye sorma "ebleh"liğini gösteren "gazeteci"lerin rolü büyük!..
Ama "asıl sorun" ne?.. "Baykal'ın karın ağrısı neden?" diye soracak olursanız, derim ki, sorunun temelinde; büyük bir ihtimalle "başörtüsü" var!..
Bana öyle geliyor ki;
"Cumhurbaşkanlığı seçimleri"nin yapıldığı günlerde, "27 Nisan muhtırası" yayınlayan ve muhtıranın sabahında "cevabını da alan" Genelkurmay'dan, yeni bir açıklama bekledi Bay Baykal!..
Bu açıklama; "başörtüsüne özgürlük getirmenin, laikliği zedeleyeceği" gibi bir açıklama olmalıydı...
Ama, böyle bir açıklama gelmedi.
Baykal da, bu tepkisizliğe olan "hınç ve öfke"sini, geri çekilme kararından çıkardı!..
Yani, "tepki"nin asıl kaynağında "başörtüsü" var!.. Ama, acısını "harekât"la dile getirdi..
Peki, Bahçeli'nin tepkisi neden?..
Onun tepkisi de; biraz "aşırı ve yüksek beklenti"den, biraz da "duygusallığından!"
Sizi bilmem ama, ben "son tartışmalar"ı böyle değerlendiriyorum.
İşin özü ve özeti şu:
CHP'nin derdi "sınırötesi" değil, "başörtüsü"dür!

“İstikamet Kandil” dersen!
"İstikamet Kandil" diye manşet atarsan; asker "Kandil'i söndürmeden" gelince, millet elbette homurdanmaya başlar!..
İşin garibi, bu başlığın ne kadar "cahilce" olduğunu da bilmez insanlar... Oysa, senin "Kandil" dediğin dağın Türkiye'ye uzaklığı "kuş uçuşu"yla 90 kilometre, "kara yürüyüşü"yle 100 kilometre!.. Kandil'i elegeçirmek için de; "tugay"lar, "tümen"ler değil, "ordu"lar gerekir!..
Sen ise gitmişsin "10 bin asker"le!.. Bu kadar asker, Kandil'in "dişinin kovuğuna" bile yetmez!..
Şunu söylemeye çalışıyorum: Bir yandan Hürriyet, bir yandan Kanal D, askerin rotasını çizip "İstikamet Kandil" diye haberler verince, ister istemez "gaz"a geldi millet...
Baykal ve Bahçeli de bu "gaz" üzerine "caz" yapınca, ortalık karıştı!..
Yalnız, "hesaplar" da karıştı... çünkü "kartel"in amacı, "Hükümet ile Genelkurmay'ı karşı karşıya getirmek"ti!..
Ne var ki; bir kere daha "İstikamet"leri şaştı!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi