Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Genelkurmay güdümlü de, Danıştay bağımsız mı?

Genelkurmay güdümlü de, Danıştay bağımsız mı?

Genelkurmay'dan yapılan açıklama ve bu açıklama üzerine CHP'den ve MHP'den verilen cevaplar "tartışma gündemi"nin ilk sıralarındaki yerini korumaya devam ediyor... Hatırlayalım... CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin kendi parti gruplarında yaptığı ve "sınırötesi harekâtın ABD'nin baskısı ile erken bitirildiği" yönündeki açıklamaları üzerine, Genelkurmay'dan yapılan "siyasî" açıklamada; "Türk Silahlı Kuvvetleri'ni hedef alan söylemlerin, ülke adına terörle mücadele eden ve şehitler veren bir kuruma haksız ve seviyesiz saldırılar olarak değerlendirildiği" ifade edilmişti...
Açıklamada; "Siyasi kişi ve kurumlarla hiçbir zaman polemiğe girmek istemeyen Türk Silahlı Kuvvetleri, 24 yıldan bu yana devam eden terörle mücadele sürecinde, ilk defa bu tür anlamsız saldırılara hedef yapılmak istenmektedir. Bu saldırılar Türk Silahlı Kuvvetleri'nin terörle mücadele azmine, hainlerden daha fazla zarar vermektedir" denilmişti.
GENELKURMAY'IN AçIKLAMASI SİYASî!
Biraz önce dediğim gibi; bu açıklamanın; "iddialara cevap" niteliğinde "teknik" bir açıklama değil, "siyasî" bir açıklama olduğu, Genelkurmay'ın ise "siyasî açıklama yapamayacağı" ifade ediliyor... Buna, ben de katılıyorum... Gerçekten de Genelkurmay, "teknik" bir açıklama yapmalı ve "harekâtın niye erken sona erdirildiği" yönündeki istifhamlara cevap vermeliydi...
Gerçi, Genelkurmay Başkanı Org. Yaşar Büyükanıt, "ABD bölgeyi verdi, git dedi gittik, dur dedi durduk, dön dedi döndük... O zaman bu üniformaları çıkartalım... Bunu kanıtlasınlar, bu üniformayı çıkartırım...
Bu kadar kesin söylüyorum... Ne ABD'den, ne de içeriden harekât sonlansın diyen olmadı. Siyasi şeyler oldu ama harekâta tesir etmedi" demişti ama, demek ki "vicdanları tatmin edememiş"ti!..
Tartışmalar, hâlâ devam ediyor..
"Genelkurmay'dan akredite gazeteler"in yazarları, "Genelkurmay'a yüklenmeye" devam ediyorlar:
- "ABD çıkın dedi, çıktık.. Hepimiz biliyoruz ki; ABD ne derse o! Hepimiz biliyoruz ki; ABD'nin dışında, karşıya top mermisi bile atılmazken, bu arkadaşlar ABD'nin talebi dışında asla ve asla hareket etmez."
- "Bush, çık dedi, çıktık. Tatilde olsun; oteldeki odanı, bu kadar çabuk boşaltmazsın.
Böyle bu işler, çünkü. Gel deyince, gidiyorsun...
Vur deyince, vuruyorsun... Gir deyince, giriyorsun.
çık deyince, çıkacaksın."
OPERASYONA İZİN VEREN KİMDİ?
Bu yazılanlara baktıkça, şunu düşünüyorum:
Bir ülke ki, eğer "kendi rotasını" çizemezse, "başkalarının potasında" erimeye ve "onların çizdiği rota"da ilerlemeye mecburdur!..
"Sınırötesi operasyon" da öyle!..
Eğer ABD operasyona "izin" vermeseydi ve "istihbarat desteği" sağlamasaydı, Türkiye o topraklara "harekât" düzenleyebilir miydi?.. Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt'ın ifadesiyle, "PKK kampları" bizim için birer "BBG Evi"ne döner miydi?..
"Gerçekçi" olmak lâzım!.
Ne yani; ABD "operasyona izin" verip Türkiye ile "istihbarat paylaşımı" yaparken iyidir de, "operasyon kısa sürsün" deyince mi "tu kaka"dır!..
Bunu böyle söylüyorum diye, sakın ola "ABD yanlısı" biri olduğumu filân düşünmeyin... Tam aksine; "ABD düşmanı"yım!.. Hem, zaten "ABD yanlısı" olsaydım, kimbilir belki de "akredite" filan olurdum!..
Yapmaya çalıştığım, "ABD'nin haklılığı"nı ispat etmeye çalışmak değil, bir "durum tesbiti" yapmak...
Bu "durum tesbiti"nden hareketle de, bir "ikiyüzlülüğü" gözler önüne sermek istiyorum!..
Efendim, gördüğünüz gibi; "kartel gazeteleri"nde kalem oynatan meslektaşlarımız; "Bu işler, böyledir!.. Gir deyince gireceksin!.. çık deyince çıkacaksın!" diyerek, Genelkurmay'ın şahsında Türkiye'yi "aşağılamaya" çalışıyorlar!..
Bir an için, bu yazılanların "doğru" olduğunu farzedelim... Yani, "nasıl hareket etmemiz" gerektiğine, gerçekten de ABD karar veriyor ve Genelkurmay da buna boyun eğiyor olsun!..
İyi, hoş da,
"Türkiye’ye talimat" veren, sadece "Amerika" ve boyun eğen sadece "Genelkurmay" mıdır?..
DANIŞTAY'DAN DüN, DüNDüR!
Meselâ, "Yargı"yı nereye koyacağız?..
"Danıştay'ın kararı"nı nereye oturtacağız?..
Zira, sonuç itibariyle; "Genelkurmay'ın ABD'ye boyun eğmesi"yle "Danıştay'ın AİHM'e boyun eğmesi" arasında, bana göre hiçbir fark yoktur!..
Yani, öyle bir "yargı"mız var ki;
"AİHM ne diyorsa, o!"
Olayı biraz açayım:
Malûm, "alevi öğrenci velileri"nin talebi üzerine, Danıştay 8. Dairesi, hem de "Anayasa'nın 24. Maddesi"ndeki, "... Din kültürü ve ahlâk öğretimi, ilk ve orta öğretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır" hükmüne rağmen, şöyle bir karar verdi:
"Anayasa'nın 24. maddesinde, din kültürü ve ahlak bilgisi öğretiminin zorunlu olduğunun belirtilmesi, ilk ve ortaöğretim kurumlarında verilen öğretimin adının din kültürü ve ahlak bilgisi olmasına rağmen, içerik olarak din kültürü ve ahlak bilgisi öğretimi olarak kabul edilemeyeceği açık olduğundan ve din eğitiminin de ancak kişilerin kendi isteğine, küçüklerin de kanuni temsilcisinin talebine bağlı olması karşısında, din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin bu içeriği ile zorunlu tutulmasında hukuka uyarlık bulunmamaktadır."
Lütfen, dikkat!..
"2008 yılının Danıştay"ı diyor ki;
"Din dersi, zorunlu tutulamaz!"
Pekiiii... "1987 yılının Danıştay'ı" ne diyordu?..
Ankara Büromuzdan Fatih Akkaya'nın tesbitlerine göre; "1987 yılının Danıştay'ı" 518 Esas nolu ve 10 Şubat 1987 tarihli kararında diyordu ki;
"Din kültürü ve ahlak bilgisi dersleriyle amaçlananın öğrencilere din öğretimi vermek değil, genel olarak dinler ve toplumumuzun din yapısı göz önüne alınarak daha çok İslâm dini hakkında bir kültür kazandırmak olduğu ortaya çıkmaktadır... Bu nedenle hukuka aykırılık görülmemiştir."
Danıştay 8. Dairesi, bu "hüküm"le de yetinmeyip, devam ediyordu:
"Mazeretsiz olarak zorunlu din kültürü dersine girmeyen bir öğrencinin okuldan uzaklaştırılmasında yasa ve yönetmeliklere aykırılık bulunmamaktadır!"
AİHM, TüRK MİLLETİ DEMEK Mİ?
Şimdi, o "klasik soru"yu soralım:
"Son 20 yılda ne değişti?"
Yani 20 yıl önce, "toplumumuzun din yapısının göz önüne alınmasını" öngören Danıştay, 20 yıl sonra bugün, niye "din dersi zorunlu olamaz" demiştir?..
Ne yani; "toplumun dini yapısı" mı değişmiştir, yoksa "öğrencilerin talepleri" mi?..
Yoksa, yoksa; "Danıştay 8. Dairesi'nin üyeleri" değişmiştir de; "dün öyle, bugün böyle" mi demişlerdir!..
Hayır, değişen hiçbir şey yok!..
Tabiî, "AİHM'in kararı"ndan başka!..
Efendim, AİHM demiş ki;
"Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ana ve babanın bu eğitim ve öğretimi kendi dini ve felsefi inançlarına göre yapılmasını sağlama haklarına saygı gösterir."
İşte, "Danıştay 8. Dairesi'nin üyeleri" de, "henüz kesinleşmeyen" AİHM'in bu kararını dayanak alıp, "Türk Milleti Adına" basmışlar kararı:
"Din dersi zorunlu tutulamaz!"
Görüyorsunuz ya;
“Bütün mahkemeler” gibi, “Türk Milleti Adına” karar vermesi gereken Danıştay 8. Dairesi; kararına dayanak olarak “toplumumuzun din yapısı”nı değil, “AİHM’in kararı”nı alıyor!..
Açık söylemek gerekirse;
“AİHM karar veriyor” ama, Danıştay üyeleri bunu “Türk Milleti Adına” kılıfıyla açıklıyor topluma!..
Acaba, AİHM’in açılımı “Türk Milleti” demek mi?!?
BİZ NEYSEK, TEPEMİZDEKİLER DE O!
Bilmem, meramımı anlatabildim mi?..
“Tam bağımsız” olmasıyla övündüğümüz Türkiye Cumhuriyeti’nin “ne derece bağımsız” olduğunu örnekleriyle anlatmaya çalıştım.
öyle “bağımsız” bir ülkeyiz ki;
Türk askerinin; nerede, ne zaman, ne şekilde ve ne kadar süreyle “operasyon” yapması gerektiğine “Amerika” karar veriyor!..
öyle “bağımsız” bir ülkeyiz ki;
Milli Eğitim Bakanlığı tarafından tesbit edilmesi gereken “ders müfredatları”na AİHM müdahale ediyor ve “Bağımsız ülkenin Danıştay’ı” da, bunu bana “Türk Milleti Adına” diyerek kakalıyor!..
“ABD ve Batı’nın güdümü”nde hareket eden, sadece “Genelkurmay” ve “Yargı” mı?..
Listeyi uzatmak mümkün...
Ama, asıl soru ve sorun “biz”iz!..
Biz, yani “milletin fertleri!”
Sahi, biz ne kadar “bağımsız”ız?..
Ayağında “Caterpiller” marka bot, sırtında “Armenia” yazan bir mont ve kıçında “Blujean” yazan bir kot!
Ağzında “Marlboro” marka sigara, elinde “Jack Daniel’s” marka viski dolu kadeh!..
Anaya “Mother” diye hitap, babaya “Father” diye yazıyor elindeki Amerikanca kitap!
Başında “FBI” markalı şapka, gittiği yer “McDonald’s” büfesi!..
Ve dilinde o malum nakarat:
“Ne mutlu Türk’üm diyene!”
Yersen!..
.............
Bütün bunlardan sonra, şunu söylemek istiyorum: “Genelkurmay’a laf sokuşturma” yarışına giren partilerimiz ve meslektaşlarımız, “AİHM’in kararı”nı esas alıp da, bunu “Türk Milleti Adına” kılıfıyla kakalayan Danıştay’a niye lâf söylemez!..
Bu tavra var ya;
“çifte standart” değil, “ikiyüzlülük” derler!..
Bırakın bu ikiyüzlülüğü... Koktu bu ayaklar!..
--------
önemli olan, adam olmak!
Hani, "adam gibi adam" deriz ya... "Gazete gibi gazete" denildiğinde de; herhalde "adam gibi gazete"yi anlamamız gerekiyor!..
"Gazete gibi gazete" yani "önyargısız" ve "objektif!"
"Gazete gibi gazete" yani, "ötekini yok saymayan" bir gazete!..
Evet, "adam" gibi, "Vakit" gibi bir gazete!..
Malûm, önceki gün, MüSİAD tarafından 13 ayrı kişi ve kuruluşa "yılın ekonomi ödülleri" verildi.. ödül alanlardan biri de, Vakit'in Ekonomi Editörü İbrahim Acar'dı... Dünkü Vakit'ten de okuduğunuz gibi; biz, hiçbir "ayrımcılık" yapmadan, hiç kimseyi "yok" saymadan ve hiç kimseye "düşman" gözüyle bakmadan, "13 kişilik liste"yi, olduğu gibi verdik... "Hürriyet muhabiri"nin ismi de dahil!..
Hürriyet gazetesi ise, "ödül listesi"nden bir tek ismi, evet "Vakit'ten İbrahim Acar"ın ismini çıkarmış...
Vakit'i resmen ve alenen "yok" saymışlar!..
Bu "yok sayma" neyi gösterir biliyor musunuz?...
Bu yok sayma, "benden değilsen, düşmanımsın" demenin Hürriyetçesidir!.. Bu yok sayma, "sansürcü kafa"nın tavana vurmasıdır!..
Kısacası, bu yok sayma, "ben adam değilim!" demektir!..
Zira, adam olan; düşmanı da olsa, "ödül" alan birini "kıskanmaz!"
Yazık!.. çok yazık... "Kartel" olmuşlar ama "adam" olamamışlar!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi