M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Cumhuriyetimizi Kirletenler...

Cumhuriyetimizi Kirletenler...

Cumhuriyet’in temeli fazilet=erdemdir. Faziletsiz cumhuriyet sadece ismen cumhuriyet olur. Cumhuriyetimizi korumak, yaşatmak, yüceltmek, bütün dünyaya örnek bir sistem haline getirmek istiyorsak, onu kirletmek isteyenlerle yasal yollardan mücadele etmeliyiz. Cumhuriyeti yücelten, güçlü ve temiz tutan faziletler nelerdir?

Birincisi: İnsan haklarına, hürriyetlerine saygı ve bağlılıktır. Yerli halkın çoğunluğunun bu hakları ihlâl ediliyorsa, bunlar gayr-i meşru şekilde kısıtlanmışsa fazilet ayaklar altına alınmış demektir.

İkincisi: Eşitliktir: Birtakım egemen azınlıklar, kendilerini çoğunluktan daha eşit görüyorsa orada fazilet yok demektir.

üçüncüsü: Hukukun üstün olmasıdır. Hukukun üstün olması için âdil kanunlar olması, âdil mahkemelerin bu adil kanunlarla âdil hükümler vermesi gerekir.

Dördüncüsü: Güvenliktir: Can, mal, ırz namus, nesep, din, inanç güvenliği. Suçlu olmayan bütün vatandaşların bu vatanda korkusuz yaşamaları gerekir. Bir kimse, âdil kanunlarla âdil bir şekilde yargılanıp suçlu ilan edilmedikçe suçsuzdur.

Beşincisi: Din, inanç, inandığı gibi yaşamak, serbestçe ibadet etmek, çocuklarına din eğitimi vermek, dinine uygun bir şekilde giyinmek gibi konularda İngiltere’deki gibi geniş bir hürriyet olması gerekir.

Altıncısı: ülke idaresi ülkenin, halkın, devletin menfaatlerine uygun bir şekilde olmalıdır.

Yedincisi: ülkenin siyasî, sosyal, iktisadî yapısı temiz ve şeffaf olmalıdır. Uluslararası rapor ve anketlere göre, 10 üzerine 3 not alabilen bir ülke temiz ve şeffaf değil, son derece kirlidir. Kirlilik ve pislik ile fazilet beraber olmaz.

Sekizincisi: Hiçbir ideoloji halka din gibi empoze edilmemelidir. Faziletli bir cumhuriyette ideoloji olmaz.

Dokuzuncusu: ülkenin geliri vatandaşlar arasında âdil bir şekilde dağıtılmalı ve paylaşılmalıdır. Gelir dağılımında adalet yoksa fazilet de yoktur.

Onuncusu: Gerçek bir demokrasi olmalıdır. Bir azınlığın, egemen bir gücün vesayetindeki demokrasi gerçek demokrasi değil, sahte bir demokrasidir.

Onbirincisi: Medyası faziletli olmayan bir cumhuriyetin kendisi de faziletli olamaz.

Onikincisi: Faziletli bir cumhuriyette iyilik kötülüğü, doğru yanlışı, güzel çirkini kovar. Durum tersine ise orada gerçek cumhuriyet yoktur.

İş Hayatımız, çalışanlar, İşsizler...

Miktisat Hayatımızdan Kesitler...

* Adamcağız sur içinde harap bir mahallede, dökülen bir binanın bodrumunda küçük bir atölyesi var. Beş işçi çalıştırıyor, ikisi sigortalı, üçü sigortasız. Sigortasız işçi çalıştırmak suç, cezası var ama iş kurtarmıyor. Müfettişler baskın yapmışlar, bütün işçilerin sigortalı olacak demişler. Şimdi kara kara düşünüyor, belki de iş yerini kapatmak zorunda kalacak...

* Vatandaş emekli, ayda 550 lira alıyor. Bu parayla geçimini sağlaması mümkün değil. Kızına bir iş bulabilirse düze çıkacaklar. Kız ayda 450 lira alsa, yekûn bin lira gelirleri olacak. Bu da onların kendi yağlarıyla kavrulmalarına yeter. Bir iş bulmuşlar ama sigortasız. çalışan razı ama devlet razı değil. Kız işsiz kalacak, emekli vatandaş maaşıyla geçinemeyecek, sürünecek.

* Sendikalar çalışanların haklarını koruyor, her yıl onların maaşına zam yaptırıyor. Peki, çalışmayan 7 milyon işsizin haklarını koruyacak bir “İşsizler Sendikası” var mı? Yok... Vah vah...

* çinliler, binlerce kilometre uzakta ürettikleri malları gemilere yükleyip, şu kadar denizden, şu kadar boğaz ve kanaldan geçtikten sonra ülkemize indiriyor, gümrük ödüyor ve çok ucuza satıyor. Biz aynı malları kendi ülkemizde, navlun parası ve gümrük vergisi ödemediğimiz halde o kadar ucuza mal edemiyoruz. Acaba neden?

* Almanya, İsveç, Finlandiya işçilerine ayda ortalama 1500 dolar ücret ödüyor, bu yüksek ücretlerle ürettikleri malları Türkiye’ye gönderiyor, taşıma masrafı, gümrük... Aynı malın bizde üretileni ile rekabet edebiliyorlar. Bunun hikmeti ve sırrı nedir acaba?

* Denizer soyadlı iki lüks jaguarlı bir sendika başkanı vardı. Zonguldak maden işçilerine yüksek zam istemişti. İşverenler “işletme bu zammı kaldırmaz, iflas eder...” demişti ama Denizer “Bu bizim değil, sizin probleminiz...” cevabını vermiş, yüksek zamda diretmiş, sonunda isteğini kabul ettirmişti. Sonunda ne oldu? İşletme iflâs ettiydi...

* ünlü, anlı, şanlı büyük bir politikacımız, “oylarınızı bize verirseniz, Zonguldak Kömürİşletmesi’ne 10 bin yeni personel alacağız” demişti. Halk oy verince elhak sözünü tutmuştu. Sonra ne olmuştu? Kömür İşletmesi kısa zamanda iflâs etmişti.

* Türkiye politikacıları uzun yıllar boyunca, köylülerin oylarını devlet bütçesinden ödedikleri primlerle satın almışlardı. Dünya piyasalarında buğdayın kilosu 1 ise bizimkiler 2 vermişlerdi. Biri buğday parası, öteki bir, oy ücreti... Sonunda ne oldu? Türkiye büyük zararlara uğradı, ekonomimiz büyük rahneler aldı.

* çin’de işçi aylıkları ortalama 100 dolarmış, biz, bu yüzden onlarla rekabet edemezmişiz.... Peki, Almanya’da işçi ücretleri bin doların üzerinde ve biz onlarla yine rekabet edemiyoruz. Acaba neden? Bir Türk dünyaya bedel ama bir Türk işçisi niçin bir Alman işçisi kadar üretemiyor?

* Dünyanın yüz zengini listesinde yer alan, İsveç’in İKEA firması sahibine gazeteciler soruyor: “Otomobiliniz biraz eski değil mi?” Tebessüm ederek cevap veriyor: “Eski sayılmaz, 13 senelik bir Volvo’dur...”

* Yıllarca önce Toyota’nın sahibi İstanbul’a geliyor. Sakıp Sabancı’nın misafiri oluyor. Havaalanından lüks bir otomobille alınıyor ve Hazretin ihtişamlı köşklerinden birine indiriliyor. Japon şaşkın, “Burası adeta bir saray...” diyor. Sabancı gevrek gevrek gülüyor ve “Benim bunun gibi daha nice sarayım var...” cevabını veriyor. Son sözü Japon söylüyor: “Ben Tokyo’da 75 metrekarelik bir dairede oturuyorum...”

Devlet, hayvancılığı ve süt ürünlerini teşvik için çok düşük faizle kredi veriyor. Vatandaş bu krediyi almak için uyduruk derme çatma inek barakaları yaptırıyor, krediyle birkaç inek satın alıyor. Sonra inekleri satıyor, parayı yüksek faizle bankaya yatırıyor. İnekle kim uğraşacak...

*Vatandaş bir yıldan beri işsiz. Son derece perişan bir şekilde yaşıyor. Onunki hayat değil. Borç gırtlağa kadar. Tek kelimeyle: Sürünüyor... İşte bu vatandaş bin liraya pahalı ve lüks bir cep telefonu almış, bol bol konuşuyor. Peşin parayla değil, tabiî krediyle... Yakın bir arkadaşı ona “Yahu keşke bu kadar pahalısını almasaydın, durumun iyi değil, şimdi bir borca daha girdin...” diyor. Bizim işsizin gözlerinde kin ve esef şimşekleri çakıyor ve arkadaşına: “Yazıklar olsun sana.. Ben insan değil miyim?..” cevabını veriyor. Onun insanlık anlayışı böyle...

* İstanbul civarında bir köy... Köylünün biri bir tarlasını yazlık yapacak bir zengine iyi fiyatla satmış. Aldığı parayla hayvancılık, sebzecilik, meyvecilik, arıcılık, çiçekçilik yapmayı düşünmemiş. Ne yapmış? Beş katlı çirkin mi çirkin, berbat mı berbat beton bir apartman yaptırmış. üç katı boş duruyor... Kendisine sormuşlar: Böyle kırlık yerde, bol arazi içinde niçin yüksek apartman yaptırdın? Şu cevabı vermiş: Şeherliler yüksekte oturuyo da ben niçin oturmayam?.. (Amerika ve Avrupa’da yeni yapılan meskenlerin yüzde 95’i bahçeli, müstakil evlerdir...)

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi