Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Bizi enayi yerine koyma Paşa!

Bizi enayi yerine koyma Paşa!

Sayın Çetin Doğan... Kıymetli general... Değerli Paşa...

İkidir ekranlardan izliyorum sizi...

Hayır, üç oldu.

Hadise (“Balyoz” planı) patlak verdikten sonra sizinle yapılmış röportajları, verdiğiniz demeçleri, yaptığınız açıklamaları... Hepsini bihakkın okudum.

Empati geliştirerek okudum.

Kendimi sizin yerinize koyarak okudum.

Hani, bazı taraftarlarınız, “Eskiden askere vurmak petka isterdi... Şimdi boş keseden konuşuyorsunuz” diyor ya... Eski zamanların petka isteyen koşullarındaymışız gibi okudum.

Araya “saygılı bir mesafe” koyarak okudum.

Satır aralarını didikleyerek okudum.

Söylenmeyenlerden “söylenmek istenenleri” çıkarmaya çalışarak okudum.

Şunu gördüm:

Hiç inandırıcı değilsiniz.

Konuşma biçiminiz, mukni ses tonunuz, teknik konulara olan vukufiyetiniz, şaşırtan empatiniz (sizi daha celil biri sanıyordum), muhatabınızı incitmemeye özen gösteren tavrınız; hülasa, sizi sevimli gösteren bütün hususiyetlerinize rağmen, “inandırıcılık” sorununu aşamıyorsunuz.

Diyorsunuz ki, “Bu bir savaş oyunudur, bir seminer planıdır.”

Kabul ediyoruz.

Bu bir savaş oyunudur, bir seminer planıdır.

Fakat söyler misiniz kuzum, “kambiyo rejimi”nin ne işi var bu savaş oyununda? Para hareketlerinin ne işi var? Kendilerine “yararlanılacaklar” ve “tu kaka edilecekler” gözüyle bakılan gazetecilerin ne işi var? Cami krokilerinin ne işi var? İdris Güllüce’nin ne işi var? İstanbul Belediyesi’ne atanacak veteriner doktorun ne işi var? Darphane müdürünün ne işi var?

Para mı basacaktınız?

Eski MGK Genel Sekreteri Orgeneral Tuncer Kılınç, “Alırsın kâğıdı, yeşile boyarsın.

Al sana dolar...” diyordu.
Mevcut kambiyo rejimine karşı çıkıyordu.

Rusya ve İran’la kurulacak “işbirliği”nden söz ediyordu... Türkiye’nin Batı dairesinden kopması gerektiğini hatırlatıyordu... AB’nin “dayattığı” demokratik standartların “milli bünyemize” uymadığını söylüyordu

Hayır, “örtüşme” halinde olduğunuzu iddia etmiyorum.

Savaş planında çizdiğiniz Türkiye fotoğrafıyla, Tuncer Paşa^nın tahayyülündeki Türkiye arasında, uzaktan da olsa bazı benzerlikler var.

Bu arkaik Türkiye özlemi, 60 darbesi öncesinde de gündeme gelmişti... 12 Mart’la neticelenen “9 Mart darbesi süreci”nde de gündeme gelmişti... Özal döneminde de gündeme gelmişti... 28 Şubat’ta da gündeme gelmişti...

Hiç gündemden düşmüyor ki!

Nedir bu ülkeyle alıp veremediğiniz?

Nihai olarak bize ne yapmak, hangi “çağdaş” standartları benimsememizi istiyorsunuz? Dahası, bu savaş planından sonra oluşacak Türkiye’nin daha ne kadar devam edeceğini düşünüyorsunuz?

Madem bu bir savaş oyunudur, bir seminer planıdır... Hükümet yıkıp hükümet kurmak da nerden çıktı? Kafanıza göre iç tehdit değerlendirmesi yapmak da nerden çıktı? Eğitim-öğretim meselelerine el atmak da nerden çıktı?

Diyorum ya, hiç inandırıcı değilsiniz.

Bazı açıklamalarınız karşısında, kendimizi (af buyurun) “enayi” yerine konulmuş hissediyoruz ve üzülüyoruz.

Bizi üzmeyin.

Kendinizi de üzmeyin.

Bir askere yakışır celadet içinde, çıkıp deyin ki, “Evet, eskiden kendimizi devletin yegâne sahibi görüp, birtakım darbe planları hazırlıyorduk... Darbe dönemi kapanmıştır artık. Dün dünde kaldı, artık yeni şeyler söyleyelim. Ülkemizi nasıl daha ileri noktalara taşıyacağımızı tartışalım...”

Biz de üzerimize düşenleri yapalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi