Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

1 oy farkı!

1 oy farkı!

Haberler iyi, YÖK Başkanı sonuçtan memnun.. Önemli olan hangi noktada bulunduğumuz değil, gelişmenin yönü.. Haberin başlığı şuydu: “Öğrencilerin hayali 1 oyla yıkıldı”. “İyi olan ne?” diyeceksiniz bu sonuçta. Karar belli!. Sabredin, zaten YÖK yakında yeni bir çözüm önerisini masaya koyacaktır..
Hayır! son derece önemli bir durum bu.
Haberin ayrıntısına bir bakalım: “Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Yükseköğretim Kurulu'nun (YÖK) farklı katsayı kararının yürütmesinin durdurulmasına yaptığı itirazı, 1 oy farkla reddetti. Kararın 15'e karşı 14 üyenin oyuyla alındığı öğrenildi. Üst mahkeme, daha önce yürürlüğü durdurulan eşit katsayıyla ilgili YÖK'ün itirazını 1'e karşı 28 oyla reddetmişti.”
Çok değil, daha bir iki hafta önce ne demiştim: “Bu tartışmalar, herkesin durduğu yeri gözden geçirmesine sebeb olacak.. Bu yapı ile örgütsel bağı olmayanlar, onların öfkelerini üzerlerine çekmemek ve kariyerini sürdürebilmek için, ‘nasıl olsa sonuç değişmeyecek’ diye sesini çıkartmayan insanlar bir vicdan muhasebesi yapacaklar.”
Ve sonuç ortada. 1 oy!
Bu süreç devam edecek..
Aslında “rejim müdafaasının kalesi” sayılan bir kurumda yaşanan bu büyük değişim, sembolik bir referandum niteliği de taşıyor.. Bu, tabandaki büyük toplumsal değişimin fünyesini tetikleyecek bir gelişmedir..
Sonuç Ergenekoncular, Ulusalcı-Kemalist geçinenler, darbeciler kaybettiler..
1 oy farkla kaybedilen değerler yanında 14 oyla kazanılan değer çok daha büyüktür..
Daha önceki süreçte elde edilen sonuç hukuki değildi. Bugünkü sonuç da hukuki değil..
Önemli olan değişimin yönü. Bu sonuç ortaya çıktıktan hemen sonra yeni bir oylama yapılacak olsaydı, siz sonucu o zaman görseydiniz..
Domino etkisi ile bu sonuç, yüksek yargıdaki diğer süreçleri de radikal bir şekilde etkileyecektir..
Şimdi insanlar kendi pozisyonlarını sorgulayacaklar, Türkiye’nin nereye gittiğini sorgulayacaklar. Önemli olan bu sorgulamanın başlaması idi. Yaşanan çelişkiler, derin ilişkiler bazı gerçeklerin ortaya çıkmasını sağladı.. Her şeye hakim oldukları sanılanların kendilerini kurtarmakta bile acze düştükleri, hesap sorulamaz sanılan kişilerden hesap sorulmaya başlandığı görüldü..
Buralara gelmek için bu olayların yaşanması gerekiyordu..
Bu gelişmeler içinde iki olay var ki, bana kalırsa bunlar birer sıçrama tahtasıdır: Kozmik odaya girilmesi ve 3. Ordu Komutanı da dahil, birtakım generallerin ifade vermeye çağrılması..
Hukuk önünde herkesin hesap vereceği, hiç kimsenin bundan muaf olmadıkları görüldü.. Düne kadar tek kişi, iktidar partisinin bile kapatılması için dava açabiliyor ve bu iş bitirilebiliyor ve bu kişilerden hiç kimse hesap soramıyordu.. Bu dönem bitti. Ve şimdi bu uygulama da değişecek.
Ve başarının elde edilmesinde toplumsal desteğin rolü büyüktü.. STK’lar ve basın iyi bir performans ortaya koydu ve bu yapıların içine sızan derin unsurlar deşifre oldu..
Darbe girişimlerine karşı çıkan, insan hakları ve hukuk devletine sahip çıkan Kahramanmaraş Barosu, darbecilere ve derin güçlere destek çıkan, özgürlük taleplerine sırtını dönen, Ergenekon’un avukatlığına soyunan İstanbul Barosu’ndan daha güçlü, daha tutarlı ve daha saygındır bugün.. Ya da Genç Siviller, genç subaylardan daha fazla itibar görüyor toplumda..
Baykal bu sonucu iyi okumalı.. MHP de tabii. Ergenekoncular da. Ve TSK’nın da bu sonucu iyi okuması gerek.. “Millet adına” karar veren yargıçlar, “Milletin bağrından çıkan TSK” milletin bu temel tercihi konusunda rotasını bir gözden geçirse iyi edecek sanırım..
Aynı şey CHP’de de yaşanacak, MHP’de de.. Fazla naz aşık usandırmaya başlamıştır. İnsanların kulağına kar suyu kaçmıştır bir kere..
Ergenekon tartışması bir kere taşları yerinden oynattı. Mesela bana kalırsa BDP, DTP kadar oy alamayacak.. Türk Ergenekonu tartışmaları nasıl MHP’yi kemiriyorsa, Kürt Ergenekonu tartışmaları da BDP’yi kemiriyor..
Hele bu tartışmaların gölgesinde, Yargıtay Başsavcısı AK Parti’yi kapatma davası açar, AK Parti de yargı reformunu hızla Meclis’ten geçirip bir referanduma, ardından da seçime giderse, AK Parti’nin oyu % 50’yi çok geçer.. MHP barajı aşar mı bilmem ama, CHP’nin de bir daha iki yakası bir araya gelmez.. Görürler günlerini..
Yok öyle, orada bir adam tek başına bir dava açacak, öbür tarafta, 11 kişiden 7 kişinin eli kalktı mı iktidar partisinin kapısına kilit vuracaksınız öyle mi!? Bir dakika, kim o 7 kişi!
11 kişiden biri Osman Paksüt.. Üye Serdar Özgüldür: Sezer tarafından Askeri Yüksek İdare Mahkemesi kontenjanından atandı. Üye Abdullah Necmi Özler: Sezer tarafından Askeri Yargıtay üyeliğinden atandı. Askeri kişi.. İki kişi Özal tarafından atanmış (Haşim Kılıç / Sayıştay, Sacid Adalı/Avukat). Biri de Demirel tarafından (Fulya Kantarcıoğlu / Danıştay).. 3 Danıştay, 2 Yargıtay’dan gelen üye var.. Durum bu.. En az beş kişi, askerler, Demirel ve Sezer’le yakın ve sıcak ilişki içinde.. Osman Paksüt, idareden atanan üye..
Rejim, bir bakıma, tek başına Sezer’in vesayet ve koruması altında.. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Anayasa Mahkemesi arasında bu iş halledilebilir, ama, parlamento çalışmaları açısından önce tabii topu bu çizginin öbür tarafına geçirecek biri lazım. “O kim?” derseniz, “aranan kan bulunmuştur”: Baykal! Parti kapatmak için ona da gerek yok.. Baykal’ın bu konuda asimetrik psikolojik bir destek sağlama çabası aslında “dostlar alışverişte görsün” kabilinden bir göze girme, ya da hiperaktivite sorunu, askerden çok askerci ruh halinin ürünü bilinmez ama, belki de kamuoyu oluşturmaya yönelik bir propaganda desteğidir, bilmiyorum.. Birilerinin çivilemesi için pas verme çabası da olabilir..
Baykal’a üzülüyorum. Bir zamanlar “toplumsal mutabakat” adına onu Çankaya’ya önerenler bile olmuştu.. Ama artık babasının oğlu da gelse, onun için bu yol kapalı.. Diğer Çankaya heveslileri için olduğu gibi.. “Toplumsal mutabakat” dedikleri de aslında derin devletle görünen devlet arasında bir uzlaşı, onlardan hesap sorulmayacağı garantisi gibi bir anlama geliyordu.. “Yahşi batı”nın işleri işte.. Dün “Çankaya’nın sakini” olmaya razı bir adamın bugünkü hırçınlığını anlamak kolay değil..
Şu “oy”un çağrıştırdığı şeylere bakar mısınız!?.
İktidarı değiştiren gücün sembolü başörtüsü idi. Ergenekon’u mahkum eden güç ise İmam Hatiplilerin gücü.. Başörtülü anaların kızları ve “Allah Allah” diye cepheden cepheye koşan babaların evlatları birilerine “One minute” diyorlar..
Kazandınız çocuklar, kutlarım sizi.. Bu yenilgi büyüyen bir zaferdir!.
Bu konu artık herkes için can sıkıcı bir hal almaya başladı.. TÜSİAD bile “yetti artık” dedi.. Öfkesi ağızlarından taşan, derin ilişkiler içindeki küçük bir mutlu azınlık dışında kimse bunlara arka çıkmıyor artık.. Danıştay’da bir kez daha 14 el, kaosa değil, adalete, barışa, özgürlüğe kalktı(?!).. Gelişmeler, doğru yönde ve ileri doğru.. Sabır, çoğu gitti, azı kaldı.. İnanın, bu işlerin böylesine zor, uzun, dolambaçlı yollardan geçilerek sonuçlanması, toplumsal hafızanın canlanması ve bir bilince dönüşmesi açısından bir oyla hemen sonuçlanmasından çok daha anlamlı ve değerlidir..
Selam ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi