Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Rıfkı Kaymaz

Rıfkı Kaymaz

Bir “hisli, mü’min bir yürek” daha sustu.
Erzincanlıydı. Ankara’da yaşadı.. Edebiyat ve sanat uğraşıları ile, kendi köşesinde mütevazı bir hayat yaşadı.. Şairdi. Selimağalar'dan Sıddık Efendi’nin torunu. Babası Erzincan Valiliği tahrirat katibi Salih Kaymaz (vefat: 1968). 1998 yılında Ankara Polis Akademisi Türk dili okutmanlığından emekli oldu.
Rıfkı Kaymaz’ın hayat hikayesi özetle şöyle: 1950 yılında Erzincan'da doğdu. Demek ki, benden bir yaş küçük. İlk ve orta öğreniminden sonra, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden mezun oldu. Gazetecilik, öğretmenlik, memurluk, uzmanlık, okutmanlık görevlerinde bulundu. Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde danışman olarak görev yaptı. Erzincan'da yayınlanan günlük gazetelerde şiir ve yazıları yayınlandı. Kuruluşuna katıldığı Doğu Gazetesi'nde Salihoğlu imzasıyla dörtlükleri yayınlandı. Çocuklara yönelik şiirler yazdı. Muştu (şiirler), Sıla Türküsü (şiirler), Bütün Yönleriyle Erzincan, Günümüz Hikayecilerinden Seçme Hikayeler, Bir Demet Şiir, Sevginin Gülleri, Küçük Çeşmenin Tatlı Suyu, En Güzel Çocuk Şiirleri, Osmanlı Padişahlarının Tuğraları gibi kitapları yayınlandı. Küçük yaşlarda çırak olarak başladığı geleneksel Erzincan bakır el işlemeciliğini, otuz yılı aşkın bir süre sürdürdü.. Özellikle bakır üzerine el işi ile yaptığı çalışmalarını sergiledi. İlk sergisini 1971 yılında, Erzurum Halk Eğitim Merkezi Salonu'nda açtı. Ardından daha birçok sergi... Yine değişik tarihlerde, 1985 yılında vefat eden Hattat Yusuf Erzincani'nin hatırasına, sergiler açtı.
Bakır üzerine hat çalışmaları yapıyordu, eşi ve kendisi.. Eşinin sağlığı ile uğraşırken, kendi ondan önce gitti..
Bizde önce hanım girer eve, ama erkek önce çıkar evden..
Benim dünya devremden.. Bizden önce gitti, bize hazırlık yapmak için..
O ana kucağına gitti, bu gamlı ve kasvetli dünyadan. Dar-ı Beka’ya göç etti.. Ağzımızın tadını kaçıran ölüm kapısını çaldı ve bu ölümlü dünyadan, ölümsüzlüğe kavuştu. Dünya sürgünü bitmiş olmalı ki, hazlar ve acılar dünyasının beden kafesinden uçtu gitti..
O iyi bir refikti. Bizim refikimiz, inşallah Resulullah’a refik olmuştur..
Ayağını hem sağlam bir kayaya bastı. “Nasıl bilirdiniz” diye sorduğunuzda, sözüm o ki, sırat-ı müstakim üzere idi.. Ayağı bu yoldan kaymadı..
O mü’min bir kişiydi. Yaşadığı zamana tanıktı. İçimizden biri idi. İyi şeyler yaptı.. Sabredenlerdendi!..
Devresi askere gidip, sıranın kendisine gelmesini bekleyen bir asker adayı gibi, şimdi adımın çağrılacağı zamanı bekliyorum.. Benim devrelerim son yolculuğuna çıkıyorlar artık tek tek.. Ve bakıyorum da, orada az dost yok.. Annem, babam, kardeşim.. Ve burada eşim ve çocuklarım.. Yarım kalan işler..
“Demir almak günü gelmişse zamandan” artık hiçbir bahaneniz kalmıyor..
Ölmeden önce ölebilsek bir de. Bu tamah ve hırsın pençesinden yakamızı bir kurtarabilsek. Oysa “Ölüm asude bir bahar ülkesidir bir rinde”.
Rindane bir hayatı başarabilsek.. Siyaset ve piyasanın çengellerine takılmış planlarımız beynimizi ve yüreğimizi ilmik ilmik kuşatmış adeta!..
Ölüye bakıp “hicranlı hayat”a sığınmak değil, ahrete hazırlık yapmamız gerek..
Rıfkı Kaymaz’a bakıp, kendi geleceğimi görüyorum..
Ölümün hüznü, bir veda, bir hasretten öte, kendi geleceğimizle ilgili bir anlam taşımalı..
Ölünün arkasından okunan Fatihalar, hatimler, eğer yaşayanlar için bir anlam ifade etmiyorsa, biyonik robotların o ölü dudaklarından dökülen cümleler, MP3’lerden dökülen seslerden daha fazla bir anlam taşımazlar eğer ona kendi ruhunuzdan bir ruh üflemiyorsanız....
Ölümün, kimin, ne zaman kapısını çalacağı belli olmaz.. Ama ölümlü hayatın da bir limiti vardır.. Ben kendimden söz ederken, o limite hayli yaklaşmış biri olarak söylüyorum bunları..
O’ndan geldik, O’na döndürüleceğiz ve herkes bu dünyada yaptığı, yapması gerekirken yapmadığı, söylediği, söylemesi gerekirken söylemediği her sözün hesabını verecektir.. Sonuçta her işimiz ve sözümüzle ya kendi cennetimize sırtımızda tuğla, ya da kendi cehennemimize sırtımızda odun taşıyor olacağız..
Allah, her şeyi, görmekte, duymakta ve bilmektedir. O Kadir-i Mutlak (Mutlak iktidar sahibi), gerçek hüküm sahibidir..
Mü’min bir yürek durdu.. Lütfen onun ardından bir Fatiha okuyun. Dua edin, sabır dileyin.. Ve bir gün sizin da aynı şeylere ihtiyaç duyacağınızı hatırlayın.. Ve çok geç olmadan, okuduğunuz Fatiha’nın nefsinize yüklediği sorumlulukların gereğini yerine getirin. Eşi de eşimin arkadaşı. Dürüst, iffetli, gayretli, sadıka, saliha, sabırlı, sanatçı duyarlılığına sahip bir eşti.. Eşi de rahatsız, eşi için de şifa dileyin lütfen..
Yarın çok geç olabilir. Azrail kapımızı çalmadan.. Azrail kapınızı çaldığında paniklemeden, yüzünüzde gülücükle, ölümsüzlük kadehinden içmek üzere “hoş geldin beklenen melek, hoş geldin..” diyebilmek için.
Ey salih kişi! Bizden selam söyle Resul-ü Kibriya’ya ve halimizi arzeyle.. Selam ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi