Hasan Karakaya

Hasan Karakaya

Dünün “yamyam”ları, bugün “hümanist” kesildi!

Dünün “yamyam”ları, bugün “hümanist” kesildi!

Ne garip bir dünyada yaşıyoruz... “Pire”lerin “berberlik” yaptıkları, “deve”lerin ise “tellâllık”la meşgul olduklarını biliyoruz bilmesine de, bunun “masal kitapları”nda yazıldığının da farkındayız... Şimdi “masal”lar da yok, “misal”ler de... Eski devirlerin yerini “çağdaşlık” aldı... Tabiî, “çağdaşlık” şalıyla da “gerçek”lerin üstü örtüldü... O kadar örtüldü ki; “adalet” diyenlerin maskelerinin altındaki “katil”leri göremez olduk... Tabiî, dünyada “namus” dersi vermeye kalkanların da, aslında kendi “orospuluk”larını gizlediklerini bilemez hâle geldik... Tıpkı, “gücün terörü”nü uygulayanların, dikkatleri “terörün gücü”ne çekip de, hedef saptırması gibi... Ne acıdır ki, günümüz dünyasında “masum” insanlara “katil” damgası vurulmakta, “katil”ler ise “adaletin simgesi” ilân edilmektedir!..
Böylesine garip bir dünyada yaşıyoruz...
Garip ve de çelişkili!..
ERMENİLERE DESTEK VERDİLER, ÇÜNKÜ!
Dün yazdım işte... ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nde yapılan “dandik oylama” ile, “1915’in tarihi” yeniden yazıldı!..
“Kalem”le değil, “parmak”la!..
“Silah”la değil, “oy”la!..
1 oy farkla, 1915 yılında “Ermenilere soykırım” yapıldığına karar verildi.
Ama, hiç sorulmadı;
1915 yılına kadar, Osmanlı Devleti’nin nazarında ayrı bir yere sahip olan, kendilerine “Millet-i Sadıka” denilen Ermeniler, niçin böyle bir muameleye maruz kaldılar, niçin “tehcir”e tabi tutuldular!..
Ama, dün de dedik ya;
Onların derdi “Ermenileri kayırmak” değil, onlar “Ermenileri kışkırtmak” istiyorlar ki; Türkiye ile Ermenistan arasında imzalanan “Protokol” hayata geçmesin!..
Eğer bu “protokol” hayata geçerse; “sınır kapıları” açılacak, ilişkilerde “normalleşme” başlayacak ve Ermenistan, “ABD’deki diaspora”nın etkisinden kurtulacak!..
Tabiî, “ABD hegemonyası”ndan da!..
Ne olacak sonra??.
Zaten “Rus nüfuzu”nun hissedilir etkisi altında bulunan Ermenistan; Türkiye ve Rusya’ya daha da yakınlaşacak ve dolayısıyla “ABD’den kopacak”tır!..
Bunu ABD ister mi hiç?..
Bırakın ABD’yi; Ermenilerin sırtına yapışmış bir “sülük” ve “vampir” gibi, habire Ermeni kanını emen “Diaspora” ister mi?..
Yani ABD de istemez, Diaspora da?..
Bu “istemezük”çülere “Yahudiler” de eklenince, Perşembe günü “malûm son” gerçekleşti.
BAKANAR KURULU KARARIYLA KATLİAM!
Böylece, 1915 yılında tamamen “iyiniyet”le “tehcir” kararı veren Osmanlı Hükümeti; “Bakanlar Kurulu kararıyla soykırıma onay vermiş gibi” gösterildi.
Tabiî, böyle bir kararın alınmasında büyük rol oynayan “Yahudi lobisi”nin tavrını anlamak mümkün değildir!..
Çünkü, “Bakanlar Kurulu kararıyla katliam” sadece ve sadece o Yahudilerin ülkesi İsrail’de yapılır!..
Hatırlayın hele...
Hem “yaşlı” ve hem de “tekerlekli sandalyeye mahkûm bir felçli” olmasına rağmen, Filistin’in manevi lideri Şeyh Ahmet Yasin’i, hem de “sabah namazı” çıkışında “İsrail Bakanlar Kurulu’nun aldığı bir karar” üzerine “füze” ile paramparça etmişlerdi!..
Bu tür “insanlık dışı katliam”larda imzası bulunan adamlar, şimdi kalkmış, Osmanlı’yı “soykırım”la suçluyor!..
Dedik ya; “katil”lerin “adalet” dağıttığı bir dünyada yaşıyoruz...
Öyle bir dünya ki;
“Vampir”ler ve “kan emici yarasa”lar bile, “dün”lerini unutmuş, bugün “insan hakları şampiyonluğu”na soyunmuş!..
İNSAN ETİ YİYEN ONLAR!
Biliyorum;
“Vampirler!.. Kan emici yarasalar” denildiğinde, aklınıza Yargıtay eski Başsavcısı Vural Savaş gelecek!..
Ama, benim yazacağım olayın tarihi, çok daha eskilere dayanıyor!..
Efendim;
Hepinizin bildiği gibi, “yamyamlık”tan bahis açılınca, vaktiyle Afrika’nın iç kesimlerinde yaşayan bazı ilkel kabileler akla gelir.
Ama, tarih sayfalarını karıştırın, Avrupalılar’ın bu konuda fersah fersah ileride olduklarını göreceksiniz.
Öyle ki;
Bırakın sadece insan avlayıp yemeyi, cesetlere bile musallat olmuş, hatta insan etini ticaret metaı haline getirmişlerdir.
1096 yılında Anadolu’ya ayak basan başıbozuk Haçlılar, vahşi hayvan sürülerinden farksız idiler.
¥ İznik civarında yakaladıkları çocukları parçalıyor, etlerini kazıklara geçirip ateşte kızartıyor, sonra yalana yalana yutuyorlardı!..
¥ Antakya kuşatması sırasında başlarındaki ünlü papaz Pierre I’Ermit’in tavsiyesine uyarak, şehit Türk askerlerinin “ceset”lerini toplamış, tuzlamış, pişirmiş, kendilerine ziyafet(!) çekmişlerdi.
¥ Halep’in Maarra kasabasını ele geçirdikten sonra başgösteren açlıkta ise, birkaç haftadır bataklıklarda kalan “kokmuş Müslüman cesetleri”ni toplayıp yemişlerdi.
Bütün bu olaylar, Batı kaynaklarında anlatılıyor... Ben de, Günvar Otmanbölük’ün “Kırk Ambarı”ndan aktarıyorum!..
İNSAN ETİ SATAN ONLAR!
Ama, Avrupalılar’ın yamyamlığı, Haçlı seferlerinin başlangıcıyla ortaya çıkmış değil. Onlar, bu seferlerden 70 yıl önce kendi dindaşlarının da icabına bakmışlardı. Nitekim, 1026 yılında Fransa’da yaşanan “kıtlık”ta, anormal nüfus kırgını olmuş, açılan geniş çukurlara yüzlerce ölü doldurulmuştu.
Sağ kalanlar bunları talan ediyor, sürükleyip götürdükleri cesetlerle karın doyuruyorlardı. Elma ve yumurtayla çocukları kandırıp boğazlayanlar ve yiyenler vardı.
Bir adam Tournus pazarında pişmiş insan eti satmaya kalkışmıştı.
Hele Mâcan civarındaki ormanda yaşayan bir adamın kulübesinde görülen manzara, büsbütün tüyler ürperticiydi. Oradaki “kilise”ye gelenleri kandırıp götüren bir adam, yediği 48 kişinin kafasından bir koleksiyon oluşturmuştu.
Orta Çağ’da yaşanan bu dehşet verici olaylar, Yeni Çağ’da, yani “Amerika’nın keşfinden sonra” inanılmaz bir boyut kazandı.
Girdikleri her bölgeye ölüm yağdıran İspanyol işgalciler, çok geçmeden yamyamlığa başladılar.
Ve insan etinin tadını alınca, işi ticarete bile döktüler.
Sırf insan eti satan kasap dükkânlarında, katledilen Kızılderililer’in çeşitli uzuvları çengellere asılarak teşhir ediliyordu. Parayı bastıranlar, isterse bütün bütün, isterse parça parça kızartılmış Kızılderili’yi yiyebiliyorlardı.
Ne dersiniz, Batı Medeniyeti’nin temelinde “insan hakları” fikri değil, galiba “insan etleri” gerçeği yatıyor dersek, çok mu abartmış oluruz?!?
KOLOMB’UN ÇOCUKLARI!
Ama, hayır!.. Hiç de abartı olmaz!..
Bir “Amerikan askeri” düşünün ki, “ölü bir Iraklı”nın hareketsiz yatan bedeninin yanında “gülerek” poz veriyor!..
Bir “Amerikan askeri” düşünün ki; “napalm” bombaları ile, cayır cayır yakıyor insanları!..
Onlar;
Milyonlarca Kızılderili’yi katleden, Kızılderililerin kökünü kurutan Kristof Kolomb’un çocuklarıdır!..
Dolayısıyla;
“Dede”leri ne ki, “torun”ları farklı olsun!..
“Yamyam”dan “adam” doğduğu nerede görülmüş!?! “Vampir”den de, herhalde “kumpir” doğmaz!..
Geçmişlerinde, “insan uzuvlarını kazıklara geçirip ateşte kızartmak” gibi... Topladıkları cesetleri tuzlayıp, kendilerine “ziyafet” çekmek gibi... “Kokmuş cesetleri” bile pişirip yemek gibi... “Ceset yağması” yapmak gibi... Pazara çıkıp, “kızarmış insan eti” satmak gibi... Kasap dükkânlarındaki çengellere “insan eti asmak” gibi... “Yamyamlık”ları olan bir güruhun; bugün şahit olduğumuz “taciz, tecavüz ve işkenceler”i insan hakları ihlâli saymaması gayet normaldir!..
Çünkü, onların kökünde;
“İnsan hakları” yok!..
“İnsan etleri” var!..
Kızartılıp yenilen insan etleri!..
İşte bu “yamyam”lar ve onların torunları, bugün kalkmış, benim dedelerime “soykırımcı” deme cür’etini gösteriyor!..
Yanarım, yanarım da;
Köklerinde “insan etleri” bulunan bu “yamyam”lar, bugün başımıza “insan hakları savunucusu” kesildiler, ona yanarım!..
Ama, onlar da haklı!..
Dünyada “insanlık” ölmüş!..
Meydan, “yamyam”lara kalmış!..
Olayın özü de özeti de budur!..
=============
Yarın, Kadınlar Günü!
Yarın, “8 Mart Dünya Kadınlar Günü” ya; kadınları “1 güne hapsettiler” ya, ben de bu vesileyle İzmit Körfez’de yayınlanan Bizim Gazete’nin 2-8 Mart tarihli nüshasında yer alan Mustafa Eranıl’ın köşesinden bir alıntı yapmak istiyorum:
“Kendi değerini bilen kadın, ağzında hikmet, ruhunda incelik ve letafet, davranışlarında herkese ve kendi değerlerine saygı ve hürmet telkin eden kadındır. Kadınlarımız bilmelidirler ki; bizim kadınlarımız, milli şeref ve necabetimizin en sağlam temel taşıdır. Şanlı geçmişimizin inşasında kadınlarımızın hissesi, hiç de düşmanla yaka-paça mücadele eden askerlerimizinkinden geri değildir. Mücahidin cephede mücadele ederken elindeki mızrak neyi ifade ediyorsa; kadınlarımızın iffetli ve şerefli bir şekilde yaşayarak ‘helalinin kadını’ olması da onu temsil ediyordur.
Feministlerin, ‘çağdaşlaştırıyoruz’ diye ‘yozlaştırdıkları’ kadınlar bir daha düşünmeli ve “herkesin kadını” olacağına, “erkeğinin kadını” olmaya çalışmalıdır.”
Yani “her kişi”nin değil, “bir kişi”nin kadını!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Karakaya Arşivi