Elif Nisa

Elif Nisa

“Uyarılanların Yağmuru Ne Kötüdür”

“Uyarılanların Yağmuru Ne Kötüdür”

Ve üzerlerine bir yağmur yağdırdık. Uyarılanların yağmuru ne kötüdür. (Neml Suresi,58)

İnsan ne zaman nerede doğacağını, nasıl öleceğini bilemez. Dünya koşullarında, başına ne zaman ne geleceği, ne yaşayacağı belli değildir. Belki bir anda yaşamı tamamen değişebilecektir, kontrol edemez; yalnızca tedbir alır. Ancak aldığı tedbirler de kesin güvenilir değildir.

Korunmasız bir varlık olan insan, ummadığı bir anda bir tehlike ile karşılaşabilir; yaşadığı olay sonucunda, bedensel kayba uğrayabilir. Bu yüzden insanın kendisinde güç görerek, Yaratıcı’sına karşı büyüklenmeye kalkışmasının çok akılsızca olacağı açıktır. İnsana sahip olduğu tüm olanakları ve özellikleri veren Yüce Allah’tır ve dilerse tümünü geri alabilir. Ahiretteki sonsuz yaşamın yanında dünya hayatının hiçbir değeri yoktur.

Dünya hayatının örneği, ancak gökten indirdiğimiz, onunla insanların ve hayvanların yediği yeryüzünün bitkisi karışmış olan bir su gibidir. Öyle ki yer, güzelliğini takınıp süslendiği ve ahalisi gerçekten ona güç yetirdiklerini sanmışlarken (işte tam bu sırada) gece veya gündüz ona emrimiz gelmiştir de, dün sanki hiçbir zenginliği yokmuş gibi, onu kökünden biçilip atılmış bir durumda kılmışız. Düşünen bir topluluk için biz ayetleri böyle birer birer açıklarız. (Yunus Suresi, 24)

Bizler yüzlerce tehlikeyle birlikte yaşarız. Göktaşları, karadelikler, kuyruklu yıldızlar, dünyanın derinliklerine inildikçe binlerce derece sıcaklıkta magma tabakası… Ayrıca koruyucu bir tabaka olduğu halde, fırtınalar ve tayfunlar gibi yıkıcı sonuçlara yol açabilen doğa olaylarının gerçekleştiği atmosfer…

Dünyada sık sık can ve mal kaybıyla sonuçlanan depremler, yanardağ patlamaları, seller, dev dalgalar, yangınlar kısa bir süre içinde bir kenti, orada yaşayan tüm canlıları yok edebilir, büyük hasarlara neden olabilir. En önemlisi de insanların bunları engellemeye kesinlikle güç yetirememeleridir.

Her olay sebep-sonuç ilişkisi içinde, akla uygun bir şekilde yaratılır. Tüm doğa olaylarının akla uygun/bilimsel bir nedeni ve açıklaması vardır. Örneğin depremin, fay hatlarının bulunduğu yerde gerçekleşmesi gibi. Allah’ın bu olayları sebepsiz olarak da yaratmaya gücü yeter. İşte olaylar sebep-sonuç ilişkisiyle yaratıldığındandır ki, bazı insanlar yaşananları Allah’a değil, nedenlere bağlarlar.

Oysa her doğal felaketi Allah yaratır ve hepsi gerçekte insanlar için bir uyarı niteliği taşır. Tümü Allah’ın insanlar üzerindeki rahmetindendir. Allah, böylece insanlara acizliklerini ve Kendisi’ni hatırlatır. İnsan bu olaylardaki aczini görüp, üzerinde düşünüp öğüt alabilir.

Yaşananlar, içinde bulundukları gaflet halinden kurtulmaları, büyüklenmekten vazgeçerek Allah'ın dosdoğru yoluna girmeleri ve dünyaya tutkuyla bağlanmamaları için insanlara tanınan birer fırsattır.

İnsan, Allah'ın dilemesi ile gerçekleşen felaketler karşısında, ne kendisine, ne de çevresindekilere yardıma güç yetiremez. Herşey Allah'ın elindedir; O'ndan başka zarar verecek ya da yarar sağlayacak kimse yoktur. Bu gerçek, Kur’an’da, “Şayet Allah sana bir zarar dokunduracak olursa, O'ndan başka bunu giderecek yoktur. Sana bir iyilik dokunduracak olursa da O, herşeye güç yetirendir.” (Enam Suresi, 17) ayetiyle bildirilir.

Tarih, büyük uygarlıklar kurmuş, ancak doğal afetlerle yok edilmiş toplumlarla doludur. Bu kavimler büyüklenmiş, sahip olduklarını Allah'ın vermiş olduğunu kabullenmemiş ve inkarları nedeniyle helak edilmişlerdir.

İnsanların deprem, sel, fırtına gibi olaylara karşı tedbir alması oldukça doğaldır; alınan tüm tedbirler fiili birer dua anlamına gelir. Ancak yalnızca tedbirlere güvenerek, Allah’ın sonsuz gücünü görmezden gelmeye çalışmak hata olur. Aldıkları tedbirlere güvenen ve kendilerinde güç gören kavimler, öğüt almak için birer örnektir.

Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını bir görsünler. Onlar, kendilerinden (sayıca) daha çoktu ve yeryüzünde kuvvet ve eserler bakımından daha üstündüler. Fakat kazandıkları şeyler, (azaba karşı) onlara hiç bir şey sağlayamadı. (Mümin-82)

Ahlâk dışı yaşayan Pompei halkı, limanda tehlike anı için bekletilen gemilerine rağmen, kendilerine gelen ölümden kaçamamış, kimi yemek yerken kimi yatarken aniden yakalanmışlardır. Felaket öylesine ani olmuştur ki, şu an dahi her şey binlerce yıl öncesindeki gibidir. Pompei kalıntılarında, yüzlerinde şaşkınlık ifadesi bulunan taşlaşmış insan cesetleri hiç bozulmadan kalmıştır.

Derken, tan yerinin ağarma vaktine girdiklerinde onları (o korkunç ve dayanılmaz) çığlık yakalayıverdi. Anında (yurtlarının) üstünü altına çevirdik ve üzerlerine balçıktan pişirilmiş taş yağdırdık. Elbette bunda 'derin bir kavrayışa sahip olanlar' için gerçekten ayetler vardır. O (şehir de) gerçekten bir yol üstünde (hâlâ) durmaktadır. (Hicr Suresi, 73-76)

İnsana acizliğini ve çaresizliğini gösteren Allah’ın uyarılarından ders çıkaran samimi inananlar ise, Allah'ın büyüklüğünü kavrayıp takdir etmeye çaba gösterirler. İçleri titreyerek Allah'tan korkarlar ve Rabb’leri karşısındaki acizliklerini sık sık vurgularlar. Çünkü ne övünülen servetler, ne hiç bitmeyeceği zannedilen yaşamlar, ne de güç ve servetleri ile övünen insanlar, ne de fısıltıları kalmıştır.

Biz, onlardan önce nice insan nesillerini yıkıma uğrattık; (şimdiyse) onlardan hiçbirini hissediyor veya onların fısıltılarını duyuyor musun? (Meryem Suresi, 98)


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Elif Nisa Arşivi