Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

'Bebek-köpek davası'ndan 'Don davası'na!

'Bebek-köpek davası'ndan 'Don davası'na!

Yıl 1960... 2008’e gelmişiz. Aradan bir ömür geçmiş..
Dün Menderes'e açılan davanın adı “Bebek-köpek davası” olarak hafızalarda kaldı. Bugünkü davanın toplum hafızasındaki adı da “Don davası”na (özür dileyerek) çıkacak gibi.. Egesel'i kim hatırlıyor bugün, ya Menderesi’i..
Bugün hâlâ Egesel olmak isteyenler var..
Egesel açık ve net bir adamdı. “Sizi buraya tıkan irade böyle istiyor” diyordu.. Cumhuriyet, demokrasi, laiklik gibi birtakım kavramların arkasına saklanmıyor ve iddianamesine böyle bir dayanak aramıyordu..
Bu tartışmalar, sonuçta, gelinen noktada Erdoğan'ı Tek Adam, AK Parti'yi Tek Parti olmaya götürüyor. Kırca'yı şok eden Show Tv’nin SMS anketinden çıkan rakam, %70’ti.. Ortada doğru düzgün bir muhalefet yok. Azgın azınlığın, Beyaz Türklerin sahibinin sesi konumundaki malum media ve malum STK'ların çetelerle aynı çizgideki söylemleri yüzünden halk, bunlardan kaçıp AK Parti'ye sığınıyor..
Bu faşist cuntanın başı, halkın inancı, tarihi, kültürü, kimliği ile belalı.. İnsan haklarına, hukuk devletine, katılımcı, çoğulcu ve şeffaf bir yönetime karşı kaba bir meydan okuma içinde.. Halk ölümü görüp hastalığa razı oluyor..
AK Parti'yi eleştirmek isterken, AK Parti’nin gönüllü müdafii olduk hepimiz. Oysa bugün AK Parti'nin de, Türkiye'nin de ihtiyaç duyduğu en önemli şey ciddi bir muhalefetin yokluğudur..
Bir kısım muhalefet, kendilerine bir kısım ulusalcı diyen çetecilerin dümen suyunda, onların sözcülüğüne, muhafızlığına ve tetikçiliğine soyunmuş..
AK Parti'de bu son iddianame büyük bir şok etkisi yaptı. Korkutan bir şok değil, Partide mizahi takılmalara sebeb oldu.. Listede adı geçmeyenler, kendilerinden şüphe etmeye başladılar.. Başkaları da onlara takılmaya başladı.. Bir de böyle bir iddianame ile bir iktidar partisinin kapatılmak istenmesinin şokunu yaşıyorlar.
İddianame ile ilgili her gün yeni bir iddianame ortaya atılıyor.. Kimine göre bu iddianame Vural Savaş'ın kitabından iktibas edilmiş. Kimine göre tehdit altında kaleme alınmış, kimine göre malum çevreler tarafından başsavcının masasına konmuş, kimine göre ülke darbeye gidiyordu, darbeye karşı zaman kazanmak isteyen çevreler bu iddianameyi gündeme getirmişler. Kimine göre bu iş Ergenekon'la ilgili, kimine göre malum sermaye çevreleri batıyordu, bir darbe ile ara rejim döneminde kendilerini kurtarmak istiyorlar. Merkez Bankası'ndaki 60 milyar dolar birilerinin iştahasını kabartıyor..
İddiaların bini bir para.
Birileri halktan gelen infial karşısında korktu. Şimdi hemen Beyaz aileyi / Beyaz Türkleri kurtarmak için yeniden Sabatay konusunu tartışma masasına getirdiler.. Bunlardan bir kısmı Müslüman olmuş, geri kalanı da laikleşmiş, bugün böyle bir cemaat filan kalmamış artık. Kimine göre, Ergenekon denilen çete, devletle ilgili değil, eski asker, polis, bürokratlardan oluşan, sıradan bir oluşum.. Ciddiye almaya değmez yani.. İşi büyütmemek gerek.. Devletin bu tür oluşumlarla işbirliği içinde olması düşünülemez filan..
Malum media, malûm sermaye panik içinde.. Ergenekon'u küçük görmeleri, dışlamaları da paniklemelerinden kaynaklanıyor.. Bir kısmı ise, inatlaşma, direnme ve saldırma hazırlığı içinde.. Benden sonrası tufan havası içinde..
Bu iddianamenin Türkiye'ye maliyeti çok ağır oldu.. Ekonomik maliyetinin milyarlarca dolara malolurken, ekonomik istikrarın tehlikeye girmesi ile yatırım ve istihdamda da sorunlar yaşanabileceğine dikkat çekiliyor.
Toplumsal barış tehdit altında.
Devletin saygınlığı ise dış dünyada ciddi bir şekilde kayba uğradı..
Toplumun her kesiminden giderek yükselen bir öfke söz konusu.. Hemen herkes bu iddianameye tepkili. Tabii malûm çevreler dışında..
Bu sürecin AK Parti'nin tabandaki desteğini artırdığı ve elini güçlendirdiği ise yaygın bir kanaat.
Baykal'ın 3 gün süren ilk suskunluğu, olayları izlediği, düşündüğü, tepkileri görmek istediği şeklinde yorumlanmıştı ama, 4. gün konuştuğunda fazla da bir değişiklik olmadığı görüldü..
Bu arada hukukçular, kapatma davasıyla ilgili olarak Anayasa'nın 105. maddesinde Cumhurbaşkanı'nın ancak 'vatana ihanet'le yargılanabileceğini belirtiyor.. Prof. Dr. Levent Köker, sadece bu hususun bile Anayasa Mahkemesi'nin davayı reddetmesi için yeterli olduğunu düşünüyor. Prof. Dr. Yavuz Atar'a göre de, iddianamede Cumhurbaşkanı'nın olması apaçık Anayasa'ya aykırı bir hukuk garabeti. Hatta Cumhurbaşkanı'nın makamına ve şahsına karşı böyle bir fiil, bu seviyede bir görevlinin görevden alınmaması halinde istifasını gerektirecek bir durum oluşturduğu belirtiliyor..
Hani şu “Don” meselesine geri dönecek olursak, Cüneyt Zapsu'nun konu ile ilgili açıklamasını kim okudu bilmiyorum.. Ama kimin umurunda şehir efsanesine dönen bir dedikodudan iktidar partisinin kapatılmasına yol açacak ve siyasi yasak konmasına gerekçe oluşturacak bir iddianame konusunda söylenecek fazla bir söz olmasa gerek..
Aziz Nesin'in nasıl mizah ustası olduğu anlaşılıyor değil mi? Mizah ustası olmak için bir şey yapmanız gerekmiyor. Mesela bir parti kapatma davasını alıp hikaye edin, buyurun size bir mizahi hikaye, bir senaryo, bir oyun..
Hani ya Kamer Genç bir AK Parti milletvekili olsaydı ve bir savcı aynı üslubla Kamer Genç hakkında bir iddianame tanzim edecek olsaydı, ne çıkardı ortaya, hiç düşündünüz mü?
Bakalım bu yanlışlıklar komedyasından nasıl bir sonuç çıkarılacak..
“Don” davası, Zapsu’nun suçu ya da ayıbı değil.. Bu ayıp, bu iddianameye ait.. Hem de bir iddianameye konu edilmesi, o cümlenin alıntılanmasından ibaret değil..
Selâm ve dua ile..


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi