M. Şevket Eygi

M. Şevket Eygi

Zaruriyatı Diniyede Meşreb Farklılığı Geçmez ve Sökmez

Zaruriyatı Diniyede Meşreb Farklılığı Geçmez ve Sökmez

Müslümanlar arasında meşreb farklılıkları olması tabiîdir ve Ümmet için bir zenginlik kaynağıdır. Lakin usûlde, temellerde, iman temellerinde, Şeriat esaslarında, zaruriyat-ı diniyede farklılık ve değişiklik olmaz, onlar kesindir, müştereken kabul edilmelidir. Birkaç örnek vereyim:

1. İmanın kesin şartları, hükümleri, rükünlerinde meşreb farklılığı olamaz. Medrese hocası da, tekke şeyhi de, Nakşî de, Melâmî de, Mevlevî de, Nurcu da hepsi aynı çizgide olmalıdır.

2. Şeriatın emir ve yasakları da böyledir. Beş vakit namazı kılmak hususunda meşreb farkı geçerli olmaz. Herkes kılacaktır.

3. Şeriatın kesinlikle haram olduğunu bildirdiği bir şey, ben şu meşrebtenim, bu meşrebtenim denilerek irtikâb edilemez. Böyle bir yasak her meşrebten Müslüman için geçerlidir.

4. Muhtelefün fih mesailde böyle değildir. Geçerli fetvası ve ruhsatı varsa, isteyen o fetvayla amel edebilir.

5. İslâm'ın, Allah katında tek hak ve muteber din olduğu Kitab, Sünnet ve icmâ-i ümmet ile sâbittir.Bu konuda meşreb geçerli değildir. Hangi fıkıh mezhebine, tasavvuf tarikatına, hizmet ekolüne bağlı olursa olsun, bütün mü'minler bu konuda ittifak halinde olacaktır. Hiçbir mü'min, "Benim meşrebime göre üç ibrahimî din vardır, Resulullahı inkar ve tekzip de etseler bunların mensupları ehl-i necat ve ehl-i Cennettir" diyemez. Derse dinder çıkar.

6. Bütün mü'minler Allahü Teâlâ hazretlerinin kemal sıfatlarla sıfatlı olduğunu ve noksan sıfatlardan münezzeh bulunduğunu kabul ve tasdik eder.Benim meşrebim şöyledir böyledir diyerek hiçbir mü'min bu konuda tâviz veremez. Hiçbir mü'min Cenab-ı Hakk'a cihet, zaman, mekan, inmek, çıkmak, insanlar gibi eli ayağı olmak, gökte oturmak gibi Zat-ı uluhiyetine yakışmayan sıfatlar yakıştıramaz, müteşabihatı zahirî ve lügavî mânalarıyla açıklayamaz, yorumlayamaz.

Sünnet konusunda da böyledir. Hangi meşrebten olurlarsa olsunlar bütün mü'minler Sünnet'in, Kur'ândan sonra ikinci din kaynağı olduğunu kabul ve tasdik edip elden geldiği kadar ona uyacaklardır. Benim meşrebime göre İslâm'ın tek kaynağı Kur'ândır, ben sünneti kabul etmiyorum demek bâtıldır, sapıklıktır.

Yine, çeşitli meşreblere mensup bütün mü'minler icmâ-i ümmetin din hükümleri kaynağı olduğunu kabul etmekle mükelleftir.

Mevlana Celalüddin Rumî'nin, Şeyh Muhammed Bahaüddin Nakşibend'in, Muhyiddin Arabî'nin, Bediüzzaman Said Nursî'nin meşrebleri farklıdır ama hepsi de Ehl-i Sünnet akaidini kabul etmişlerdir, hepsi de beş vakit namazı dosdoğru kılmışlardır, Şeriatı fıkıh kitaplarında yazılı olduğu şekilde anlamış ve uygulamışlardır.

Bin çeşit tatlı vardır, hepsi tatlıdır ama aralarında fark vardır. Baklava, sütlaç, keşkül-i fukara, aşure, revani, kadayıf, tahin helvası, badem ezmesi, ceviz reçeli hep tatlıdır; aralarında lezzet, zevk, çeşnî farkı vardır.Bunlardan birini tuzla veya sirkeyle yaparsanız tatlı olmaktan çıkar.

Resûl-i Kibriya aleyhi ekmelüttahaya efendimizin risaletini, davetini, Kur'ânın ilahî vahiy ve kitab olduğunu, İslâm'ın hak din olduğunu inkâr, tekzib ve red edenlerin de ehl-i necat ve ehl-i Cennet olduğunu iddia etmek meşreb farklılığı değil, doğru yoldan büyük bir sapma, hattâ İslâm'ın sınırları dışına çıkmaktır.

Kur'ân-ı azimüşşanı tefsir etmek için gerekli ilme, icazete, ehliyete sahip olmayan bir mü'min, benim meşrebim şöyledir böyledir diyerek re'y ve heva ile tefsir yapamaz.

Hiçbir mü'min "Benim meşrebim şu mütevâtir ve sahih hadîsleri kabul etmeme mânidir" diyemez.

* Muteber ve güvenilir akaid kitaplarındaki kesin hükümler ve bilgiler,

* Fıkıh ve ilmihal kitaplarındaki kesin hükümler ve bilgiler,

* Kur'ân ve Sünnete dayanan kesin ahlak kuralları, Şeriatın iyi ve kötü dediği şeyler,

* İslâm'ın müttefakun aleyh ahkamı,

* Zaruriyat-ı diniye...

İşte bütün bunlarda meşreb farklılığı geçmez ve sökmez.

Namaz, Peygamber Efendimiz nasıl kılmışsa öyle kılınacaktır. Oruç tutulacaktır.

Zekat, fıkhın ve Şeriatın hükümlerine göre hükmî şahıslara verilecektir. Hiçbir mü'min zekat ile cami yaptırabilir, yahut zekat şu veya bu islâmî cemaate, hizbe, fırkaya verilebilir demek hakkına sahip değildir.

Ezan okununca, her meşrebten hür ve mukim Müslümanlar, arkasında namaz kılınabilecek bir imamı bulunan camiye giderler, saf tutar ve cemaatle namaz kılarlar. Bu cemaatin içinde kimler vardır? Ehl-i zâhir vardır, medrese hocaları ve talebeleri vardır, tasavvuf ehl-i vardır, Nakşî, Kadirî, Mevlevî, Cerrahî vardır, Risale-i Nur talebesi vardır, Süleyman efendi bağlısı vardır, Muhyiddin Arabî meşrebinde olan vardır, İbn Teymiyeci vardır. Namaz ve cemaat bunların hepsi için müşterektir.Meşreb farklılığı onları camide toplanmaktan alıkoymaz.

Tekrar ediyorum: Zaruriyat-ı diniyede, dinin usûlünde, muhkematta, kesin farzlarda ve haramlarda, mütevatir ve sahih hadîslerle müeyyed Sünnet ahkamında meşreb çeşitliliği ve farklılığı geçmez ve sökmez.

Riba kesinlikle haramdır. Münkiri kafir ve mürted olur.

Tesettür farzdır.

Namaz farzdır.

Hür ve mukim erkeklerin, yirmi kadar şer'î özür dışında farz namazları cemaat ile kılmaları gerekir. Bazı mezheplerde cemaat farzdır. Hanefilikte sabah namazının sünnetinden daha kuvvetli bir sünnet-i müekkede olup şer'î özürsüz terki caiz değildir.

Resulullah efendimiz bütün insanlara Peygamber olarak gönderilmiştir ve öncelikle Yahudiler ve Nasranîleri Tevhid'e ve İslâm'a çağırmıştır.

Kendisine İslâm daveti ulaşıp da bunu red, inkâr ve tekzib edenler ehl-i necat ve ehl-i cennet değildir.

Müslümanların küfür ehlini velî ve dost edinmeleri yasaktır, haramdır.



* (İkinci yazı)

YANILIYOR MUYUM ACABA?

Kul hatâsız olmaz... Kişi noksanını bilmek gibi irfan olmaz. "Şahsî fikir ve görüşlerimde hep ben haklıyım, ötekiler hep haksızdır" demek ne büyük yanlıştır.

İnsan melek değil ki, onda hatâ, nisyan, günah, kusur, ayıp olmasın... Aklı olan kişi, kendi şahsî günah ve ayıplarını düşünmekten dolayı başkalarınınkini göremez.

Ameller niyetlere göredir. Allah rızası için din hizmeti yapanla dünyalık edinmek, para kazanmak için hizmet yapar görünenin hizmetleri bir olur mu hiç.

Kaybettiği bir yakını için yürekten ağlayan kadın ile para karşılığı yalancıktan ağlayıveren profesyonel ağlayıcının gözyaşları bir midir?

Müslüman sadece, üzerinde ittifak olan zaruriyat-ı diniye konusunda yanılmaz. Namaz günde beş vakittir, kılınmalıdır diyenin yanılma ihtimali yoktur.

Allah kemal sıfatlarla sıfatlıdır ve noksan sıfatlardan münezzehtir diyen de yanılmamıştır.

Şazz, garip, tutulmamış bir fetvayı esas alan yanılmıştır; cumhur-i ulemanın görüş ve re'ylerini kabul eden yanılmamıştır.

Kur'ânı kendi re'y ve hevası ile tefsir eden yanılır, bazen küfre düşer. Cumhur-i müfessirîne tâbi olan yanılmaz.

Mason ve taqiyyeci Afganîyi, onun tilmizi Abduh'u, onun şakirdi Reşid Rıza'yı din önderi edinen yanılmaya mahkumdur. Onların kılavuzluğu doğru yolda yürütmez.

Ehl-i Sünnet ve Cemaat alimlerini, fakihlerini bırakıp da reformcu, yenilikçi, değişimci, kimisi Fazlurrahmancı, BOP'çu, şucu bucu ilahiyatçıların peşinden giden bol bol yanılır, yanıltır, ekinini ateşe verir.

İstanbul müftüsü dersiamdan Erzurumlu Ömer Nasuhi Bilmen'e tâbi olan yanılmaz. Ezherî Ahmed Davudoğluna tâbi olan yanılmaz. İcazetli ve muttaki ulemaya, fukahaya, müftülere tâbi olan şaşmaz.

Müctehid olmadığı halde ictihad yapan ilahiyatçıya tâbi olan yoldan çıkar.

Sünnî Müslüman olup da, Ehl-i Sünnet'e aykırı fikir ve görüş sahipleri yanılmıştır.

Bazıları parasız yanılır, bazıları parayla yanılır.

Tasavvuf ve tarikat Müslümanları, sûfiler müşriktir, kafirdir diyenler korkunç bir yanılgı içindedir. Bu sözleri onları küfre düşürür.

Hz.Muhammed'i, Kur'ânı, İslâm'ı inkar eden kafirler de kurtuluş ehlidir, onlar da Cennet'e girecektir diyenler ölümcül bir yanılgı içindedir.

Ben kusurlu, günahkar bir Müslümanım diyen doğru söylemiştir, ben kusursuz bir Müslümanım, ben çok doğruyum, ben çok ihlaslıyım diyen Müslüman yalan söylemiştir.

İhlası giderenlerin birincisi "Ben ihlaslıyım" sözüdür.

En korkunç gurur ve kibir tevâzu perdesi ardında saklanandır.

Taylasan sarığı ile gururlanıp kibirlenenler, bir sünneti yaparken bir haramı irtikab etmiş olur.

Ashab-ı Kiram, Peygamberin kendisi için ayağa kalkılmasını sevmediğini bildiklerinden, o gelince ayağa kalkmazlar imiş. Bir de şu küçük gurur sahiplerine bakınız.

Şu Müslüman adamların anlattıklarına bakınız: Tansu Çiller... Mesut Yılmaz... Demirel... General Filan, Amiral Falan... O manken, şu manken... O futbolcu, bu futbolcu... Türkücü, şarkıcı... Balık tutan kedi, konuşan kuş, dans eden tavşan... Be mübarekler, Müslümanları İslâm'ın öğretilerine göre halkı bilgilendirip uyarsanıza!..

Şu İslâmcı niçin mala, mülke, servete doymuyor? Gelecek yedi kuşak torunlarına yetecek servet yığmış hâlâ daha diyor.

Yahu ben bu satırları niçin yazıyorum? Yanılıyor muyum acaba? Yazmasam mı?

Önceki ve Sonraki Yazılar
M. Şevket Eygi Arşivi