D.Mehmet Doğan

D.Mehmet Doğan

İki karabasan veya Kemalist çözüm

İki karabasan veya Kemalist çözüm

Rüyaları ben görüyorum, kahramanları başkaları...
Birincisinde, sanki 1930’lu yıllardayız. Kemal Paşa elbette Cumhurreisi. Farklı bir durum var, Diyanet Reisi ise şimdinin Diyanet Reisi Ali Bardakoğlu. Rüya bu ya!
Kemal Paşa, Ali Bardakoğlu’nu çağırıyor ve ona partisinin Kastamonu İl Başkanlığı görevini veriyor. Reis nasıl cevap vereceğini bilemiyor. Lâiklik ilkesi aklına bile gelmiyor. Diyanet makamı Ankara’da, il başkanlığı Kastamonu’da. Acaba bu reislikten azil anlamına mı geliyor? İtiraz ne mümkün!
İkinci rüya gerçek bir kâbus! Düşünün bir; Necdet Sezer hâlâ Cumhurbaşkanı! Kutlu Doğum haftasında kürsüye çıkıyor ve lâikliğin faziletlerinden, İslâm’ın hayatı tanzim etme konusundaki gücünün kırılmasından, dinin sadece vicdanlarla sınırlı olduğundan dem vuruyor. Konuşmasında bir tek defa bile Hz. Peygamber’in adı geçmezken, defalarca Atatürk’e atıfta bulunuyor. Başkan ve Baykal da onu alkışlıyor! Necdet Sezer, konuşması bittikten sonra kendisini ayakta karşılayan Bardakoğlu’na Diyanet’in hutbelerinden ilham aldığını söylüyor!
Hayırdır inşaallah. Allah rüyalarımızı hayra tebdil etsin!
Kutlu Doğum haftası sona erdi mi? Ermesi lâzım! Söz dinler Diyanetimiz, ciheti askeriyeden 2007 Nisan’ında gelen işaret üzerine Kutlu Doğum haftasının 23 Nisan haftası ile karışmaması için gerekli tedbirleri almamış olamaz!
Kutlu Doğum haftasını diğer kutlamaların önüne çakaracak bir hava asla oluşturmaz!
Göreceğiz, 23 Nisan resmi zorlamalarla kutlanacak. Halkın katılımı zayıf kalacak. Neden Kutlu Doğum’da böyle olmuyor? Devlet Kutlu Doğum’un ne kadar içinde, 23 Nisan’ın ne kadar?..
Neyse bu bahisleri bu hafta boyunca yayınlanacak yazılarımızda tartışacağız.
Diyanet İşleri Reisimiz, bir gazeteciyle konuşmasında, Diyanet’in statüsünün değişeceğini, daha etkili bir konuma ulaşacağını söylerken, Atatürk’e atıfta bulunmaktan da geri kalmıyordu. Güya Atatürk, Diyanet Reislerine çok itibar etmişmiş! Şimdi 657’ye tâbi memur durumundaymışlar!
Şundan hiç şüphe etmeyelim ki; Diyanet’in ve reislerinin durumu 1930’lardan çok iyidir. Diyanet’in binası, parası-pulu, imkânları, kadrosu her şeyi var. Müthiş bir din bürokrasisi oluşturuldu. Namaz kıldıran, hutbe okuyan, namaz bittikten sonra da caminin kapısına kilit vuran maaşlı bir zümre meydana getirildi. Bugün din bürokrasisinin 1930’ların din adamlarına göre büyük imkânları var. Fakat, asıl olması gereken yok! Ruh yok, maneviyat yok!
Dinî hayat sadece şekle indirgenemez. Onun derunuliği esastır. Bu deruniliği sağlayacak heyecan, ruh ve ruhaniyet ne yazık ki görünmüyor.
Maalesef, Diyanet kadroları maaşlı namaz kıldıran elemanlarla dolu. Diyanet de sanki bundan fazlasını istemiyor. Hatta onları cemaatten umre kaydı yapmakta yarıştırıyor; yarışta kazananlara mükâfatlar veriyor. Böylece namaz kıldırma memurlarımız, umreye talep doğurmayı her şeyin önüne geçirebiliyor! Bugünkü din bürokrasisi bütün alacaklarını yaşarken tahsil ediyor, öbür dünyaya bir şey kalmıyor!
Başkan Atatürk’ün oluşturduğu yapıyı överken, Almanya’da Almanya’nın İslâm konusunda ‘Kemalist çözüme’ başvurmasını Anayasa’ya aykırı bulan Anayasa ve kilise hukuku uzmanları çıkıyor. Prof. Dr. Hans Heinig, dinî açıdan tartışmalı konularda devletin tarafsız kalması gerektiğini, Alman Anayasası’nın devlet kilisesini yasakladığı gibi devlet İslâm’ını da yasakladığını ‘Kemalist çözüm’ olmaz diyerek ortaya koyuyor...
Diyanet, siyaset, 23 Nisan... Bunları yazmaya devam edeceğiz!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
D.Mehmet Doğan Arşivi