Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Uygun şartlar oluşmadığına göre..

Uygun şartlar oluşmadığına göre..

Tamam askerlik yaşını 18’e indirelim ve askerlik süresini uzatalım..
Sözkonusu vatansa gerisi teferruattır..
Paralı askerlik konusunda mutabakat sağlanmadığı için bu konu daha sonra değerlendirilecek.
Paralı asker olmadığına göre, “vicdani ret” de olmayacak demektir..
Demek ki, gençlerin bu konuyu daha çok konuşması, tartışması gerekiyor.
Yine genç sivillere iş düşecek..
Kaç askerimiz var ve bunlar TSK’da hangi hizmetlerde kullanılıyorlar? Mesela bir generalin emrinde özel hizmetler için kaç asker çalışıyor? Konuşulacak..
Darbe planları, fişleme işi, JİTEM ve BÇG benzeri oluşumlar artık eskisi kadar yaygın olmayacaksa, aslında ciddi bir kaynak ve insan tasarrufu olacak demektir bu arada..
Göreceksiniz, bu tartışma burada bitmeyecek, daha da alevlenecek.. Askerlerin eğitimi ve gördükleri hizmetin kalitesi de tartışılacak..
Bütün bunların bir maliyeti ve elde edilen faydanın bir denge noktası olması gerek..
Aynı hizmet daha düşük maliyetle karşılanabiliyorsa, niye insanlar daha fazla askerlik yapsın ki.
Mesela orduevlerinde kaç asker hizmet veriyor, kaç kişi hizmet alıyor. Bunların eğitim düzeyleri nedir?
“Vicdani ret”, “paralı askerlik” olmayacaksa, polislerin ya da öğretmenlerin vatani görevlerini, kendi branşlarında yapmaları da sözkonusu olmayacak demektir..
Ben askerliğimi nasıl yaptım. 58. Er Eğitim Tugayı’nda ‘kısa devre er’dim.. Biraz tuvalet bekçiliği, biraz koğuş bekçiliği, biraz bahçıvanlık. Sonra teftiş var dediler, kütüphane kurulacak.. Bunlar paralı asker, kütüphane kurulacak. Öyle ya askerler boş zamanında kitap okuyor.. Milli Eğitim, Kültür Bakanlığı, Yayınevleri, TTK, TDK, her yere yazıldı. Koliler dolusu kitap geldi. Hepsinin kartoteksleri hazırlandı.. Ben tekmilimi hazırladım..
Teftiş oldu, kütüphanenin kapısına kilit vuruldu. Sonra o oda başka bir hizmete tahsis edildi. Gelen kitapları bir daha gören kimse olmadı.. Biraz rapor, sağlık sorunları, askerlik bitti gitti..
Ne mi öğrendim, “telli muhabere”deydim, onun için ahize, kulaklık, manyetoyu öğrendim. Bir de ilkokuldan beri tekrarlanan dersleri, Atatürk, cumhuriyet, laiklik diye başlayan alıştığımız, bildiğimiz propagandalar tekrarlandı.. Patates soydum, bulaşık yıkadım. Bir de yürümeyi, sürünmeyi öğrendik. Askerlere baldız şarkıları söyletiliyordu.. “Moral gecesi” diye kadın getirirlerdi.. Askerlere sigara verilirdi.. Bir çok kişi askerde sigaraya başladı.. Mavzerle uçak avlamayı öğrendim. 3 el de ateş.. 4 ayım böyle geçti.. Hayatımın en boş ve anlamsız geçen zamanı idi.. Maksat vatan kurtulsun diye oldu bütün bunlar.. Ayağıma uygun bir ayakkabı bulunamadığı için sivil ayakkabı ile tamamladım askerliğimi; boyuma göre elbise giyiyordum, içinde karga gibi kalıyorum. Enime göre giyiyorum, kolu-paçaları kısa geliyordu..
Bizim devrenin askerlik hatıraları birbirinden çok da farklı değildi.. Kuşkusuz hepsi böyle değildir.. Zaman içinde çok şey değişmiştir, ama hala değişmeyen bir çok şey var..
Dünyada kişi başına en çok asker düşen, en çok savunma harcaması yapan ülkeler arasında ilk sıralardayız..
Hala sınırlarımızda mayın var.. Hala yasak olmasına rağmen mayın döşüyor hem güvenlik güçleri, hem de teröristler..
Asker yetmiyor bir de korucularımız var. O da yetmiyor sivil personel, istihbarat elemanı, JİTEM..
Sonuçta ne terörle baş edebildik, ne de bu kadar büyük bir güç, bilime, sanata beklenen katkıyı yapabildi..
İran’ın cihad-ı sazendegi’si, (Kalkınma Cihadı) ordusunun üzerinden gerçekleştiriliyor. Gelişmiş ülkelerde savunma sadece gider değil, aynı zamanda ciddi bir gelir kapısıdır.. Savunma sanayii, diğer hizmetleri ile silahlı kuvvetler kalkınmanın lokomotifi gibi görev yapar.. Kendi ülkelerinden çok dünyanın değişik bölgelerinde görev yaparlar..
Yüzbinlerce asker, güneydoğuda terör için tutuluyor. Ama ne terör bitiyor, ne bölgedeki petrol kaçakçılığı, uyuşturucu kaçakçılığı. Ne yolsuzluklar önlenebiliyor.. Aksine köyler boşaltılıyor, faili meçhul cinayetler oluyor, ormanlar ateşe veriliyor, hayvancılık ve tarım, sanayileşme duruyor.. İşsizlik, ahlaksızlık, şiddet egemen oluyor hayata..
Peki ne olacak, ne zamana kadar devam edecek bu durum.. 30 yılı geride bıraktık. Yüz milyarlarca dolar uçtu gitti, on binlerce insan öldü, sakat kaldı, yüzbinlerce insanın hayatı karardı, insanlar evlerinden, köylerinden göç etmek zorunda kaldılar.
Ne oldu?
Terörü bitirmek için silaha harcadığımız paranın onda birini bu sorunu çözmek için ekonomik ve sosyal alanlara yatıracak olsaydık, daha doğru bir iş yapmış olmaz mı idik?
Tamam Başbuğ “Olmaz” demiş.. Neden aceba!.. Ne bekleniyor? Neden profesyonel orduya geçilmiyor.. İnsan kaynakları daha etkin ve verimli kullanılamaz mı?
Mesela neden Kızılay’da geri hizmetler için, ilk yardım hizmetleri için askerlik hizmetine izin verilmez.. Hem sağlam bir eğitim alırlar, hem de bir yandan ülke içinde, bir yandan da tüm dünyadaki insani yardım faaliyetlerine katılırlar.. Böyle bir güç, aslında TSK için kayıp değil, bir kazanım olur..
Aslında TSK ile ilgili tek sorun, paralı askerlik ya da vicdani ret sorunu değil. Jandarmayı barış döneminde tamamen TSK’nın içinden çıkartıp içişlerine bağlamak gerek.. Profesyonel askerliğin bir an evvel hayata geçirilmesi şart.. İstihbarat yapılanmasını da tepeden tırnağa değiştirmek gerekiyor. Askeri yargıdan tutun da askerlerin YÖK ve AYM’de temsili, harp okullarının ve askeri liselerin yapısı, orduevleri ve askeri kantinlerin mali statüsü, askeri vakıflar, sandıklar, milli savunma sanayi, askeri tesisler, askeri alımlar, denetim, atama, YAŞ kararları, MGK’nın durumu, askeri hiyerarşinin yeniden yapılandırılması ve idare içindeki yeri, her şeyin tepeden tırnağa ele alınması gerekiyor..
Jandarmanın büyük şehirlerin mücavir alanından çıkması gerekiyor ama çıkmıyor. Hala trafik denetimi yapıyor bu bölgelerde, güvenlik taraması yapıyor.. EMASYA kaldırılsa da, sürece müdahale için daha bir sürü mevzuat var yedekte tutulan.. Buna paralel olarak MİT’in de yeniden yapılandırılması gerekiyor tabii, polisin de.. Askeri polis yanında, mesela trafik ve asayişle ilgili polis birimleri yerel yönetimlere bırakılabilir.. Bu çerçevede korucu sisteminin de gözden geçirilmesi gerekiyor.. Askerlerin derin yapılanma içindeki yeri, JİTEM vari örgütlenmeler, sivil eleman çalıştırma işi, hepsinin yeniden gözden geçirilmesi gerek..
Bu çerçevede Sivil Savunma’nın da yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor tabii.. Askeri kaynakların barışta sivil hizmetlerde daha etkin kullanımı için de planlar yapılması gerek.. Askeri ilaç sanayi var mesela, neden piyasaya arz yapmıyor. İstihkam birlikleri neden kırsal alanda köprü, yol ve basit kamu hizmet binaları yapmıyor. Hava, kara, deniz araçlarından sivil amaçlar için kullanılacak olanları yok mu? İnsan kaynakları da öyle..
TSK’nın ne olduğunu herkes biliyor.. Kimsenin bir şey anlatmasına da gerek yok aslında.. Kimse TSK’ya zarar vermek de istemez. Hangi aklı başında insan kendi ülkesinin savunmasına zarar vermek ister ki.. Ama başörtüsü tartışmaları, irtica senaryoları, faili meçhuller, Ergenekon, çeteleşme, derin devlet, darbe tartışmaları, YAŞ kararları ile, TSK’ya en büyük zarar yine kendi içindeki kontrol dışı unsurlardan geliyor sanki..
Madem bu tartışma bitmesin, devam etsin istiyorsunuz, olur, bitmez, devam eder..
Başbuğ da gider. Mahkeme kadıya mülk değildir. Sonunda bir gün, bu işler olur ve bugün yaşananlar ise acı bir hatıra, sancılı bir tecrübe olarak hafızalarda yer tutar.
Selam ve dua ile..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Abdurrahman Dilipak Arşivi