Ahmet Kekeç

Ahmet Kekeç

Aşmış bunlar...

Aşmış bunlar...

Ben de bunu bekliyordum işte, tam da böyle biri lazımdı. Basının karşısına çıkan ve soruları sükunetle yanıtlayan yeni Yeni YÖK Başkanı, anladığım kadarıyla, biraz ‘transandantal’ bir kişilik.

İsmini daha önce duymamıştım.

Duyanlara da rastlamamıştım.

Sosyoloji profesörüymüş.

Mutlaka Emre Kongar’ın giremediği ‘Sosyoloji derneği’nin de üyesidir.

Bu YÖK başkanları biraz böyle oluyor, hep de ‘aşmış’ kişilerden seçiliyor. Bazen aşmışlıklarının mahiyeti değişiyor/değişebiliyor ( Kemal Gürüz ve Erdoğan Teziç örneklerinde olduğu gibi), ama kendilerine has diyebileceğimiz bir ‘şey’i, bir ‘hususiyet’i özenle koruyorlar; başka bir boyuttan insana bakıyorlarmış gibi.

Bu elektriği, taze başkan Prof. Yusuf Ziya Özcan’dan da aldım.

Özcan’ın aşmışlığı, tabii, sürekli ‘normal’ ve ‘olması gereken’e vurgu yapmasından kaynaklanıyor. Öncekilerin aşmışlığı daha farklı... Daha çok normali ve olması gerekeni zorlayan, oradan çıkardıkları standardı meşrulaştıran bir aşmışlık.

Fazla mı karışık oldu?

Değil aslında.

Öncekilerin vizyonunda ‘yasaklar’ vardı...

Nasıl yaparız da daha çok kısıtlarız, nasıl yaparız da daha çok bastırırız, nasıl yaparız da daha çok devlete bağımlı kılarız?

Başat dertleri buydu...

Bir de, dokunulamaz, sorgulanamaz, değiştirilemez, ‘değiştirilmesi teklif dahi edilemez’ bir ‘kamusallık’ anlayışları vardı ki, hem sevimsizdi, hem de hukuk dışıydı. Bu nedenle, üniversiteler, bilim üreten özgür eğitim kurumları olmaktan çıktı, gide gide devletin ‘doktrin üretim merkezi’ne dönüştü.

Bu defakinin (yani Özcan’ın) vizyonunu, birtakım anlamsız ‘yasaklar’ oluşturmuyor.

Bereket oluşturmuyor...

Bilimsel üretime önem veren, araştırmacının önünü açan, devletten ve siyaset kurumundan bağımsız, tamamen yasaklardan arındırılmış bir üniversiteyi nasıl gerçekleştirir, yasal ve anayasal engelleri nasıl aşar, ideolojik müntesipleri nasıl dizginler? Bilmiyorum.

İşi zor.

İşinin zorluğu, basın toplantısında karşılaştığı ‘gazeteci soruları’ndan da anlaşılıyordu.

Meslektaşlarımız, ağız birliği etmiş gibi, ‘yorguna yokuşu hatırlatan’ (bu söz böyle değildi ama, idare edin artık) sorular sordular ve YÖK Başkanı’nı belli bir siyasi partiyle ilişkilendirdiler.

Daha doğrusu, ‘siyasi yakınlık’ imasında bulundular.

Sanki özgürlükler, belli bir siyasi partinin inhisarındaymış/inhisarında olması gerekirmiş gibi.

Basın toplantısına ilişkin haberlerin sunumu da farklı değildi.

Utanmasalar, ‘başörtüsü yasağına karşı olduğunu’ söyleyen ve bence iyi de eden Özcan’ın, bu cesareti ‘siyasi yakınlık’tan aldığını yazacaklar. Bunlar da aşmış...

İyi de, ‘yasaklar’ sadece YÖK Başkanı ve iktidar partisinin sorunu mudur?

Bu, aynı zamanda CHP’nin, aynı zamanda MHP’nin, aynı zamanda DTP’nin aynı zamanda çağdaş sivil toplum örgütlerinin sorunu değil midir?

İstenen, bilimsel yayın sıralamasında dibe vurmuş, akademik özerkliği tartışmalı, hep ‘yasaklar’la anılan ve devletin ‘doktrin üretim merkezi’ne dönüştürülmüş bir üniversite mi?

Bu mu yani?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Kekeç Arşivi